ya bizim doğru insanımız çoktan öldüyse?
ya bizim doğru insanımız çoktan öldüyse?
Sıradışı, insana dokunan bir hikâye. Sevgili John, aşkın zamana direnişini ve kalp kırıklığını, yani aşkın karmaşıklığını keşfederken, her birimizi nasıl başka bir şeye dönüştürdüğünü de gözler önüne seriyor. - Library JournalSevgili John niye bu kadar popüler oldu sorusunun cevabı şudur: Bir erkeğin bir kadına özlemini böylesine basit ve akıcı bir üslupla ifade ediyor... Pubiishers WeekiyAnlık bir öfkeyle okuldan ayrılan John, büyük bir boşluğa düşmüştü. Böylece orduya girmeye karar verdi. Hayallerinin kadını Savannahyla da tam bu günlerde tanıştı. İlişkileri kısa sürede büyük bir aşka dönüştü ve Savannah, Johnun dönüşünü bekleyeceğine yemin etti. Johnsa kalbini çalan bu kadınla bir hayat kuracaktı, emindi... Ancak kader, çoğu zamanki gibi beklenmeyeni getirecekti. Önce 11 Eylül patlak verdi. Sonra John orduda kalmayı seçti. Savannah ise bu uzun ayrılık sırasında bir başkasını sevdi. Sevgili John... diye başlıyordu mektubu. Bu iki kelime bir kalbi paramparça»» edecek, iki hayat sonsuza dek değişecekti. Nadir rastlanan bir gerçek aşk hikayesi daha tuhaf bir ayrılığa sürüklenmişti. Aşkı bulunca kolay vazgeçemiyordu insan. Vazgeçmemek de gerekiyordu belki. Askerden döndüğünde, gerçek aşkı olduğuna inandığı Savannahnın evlenmiş olduğunu öğrenen John, hayati bir kararın da eşiğindeydi.
Sıradışı, insana dokunan bir hikâye. Sevgili John, aşkın zamana direnişini ve kalp kırıklığını, yani aşkın karmaşıklığını keşfederken, her birimizi nasıl başka bir şeye dönüştürdüğünü de gözler önüne seriyor. - Library JournalSevgili John niye bu kad... tümünü göster
Sıradışı, insana dokunan bir hikâye. Sevgili John, aşkın zamana direnişini ve kalp kırıklığını, yani aşkın karmaşıklığını keşfederken, her birimizi nasıl başka bir şeye dönüştürdüğünü de gözler önüne seriyor. - Library JournalSevgili John niye bu kadar popüler oldu sorusunun cevabı şudur: Bir erkeğin bir kadına özlemini böylesine basit ve akıcı bir üslupla ifade ediyor... Pubiishers WeekiyAnlık bir öfkeyle okuldan ayrılan John, büyük bir boşluğa düşmüştü. Böylece orduya girmeye karar verdi. Hayallerinin kadını Savannahyla da tam bu günlerde tanıştı. İlişkileri kısa sürede büyük bir aşka dönüştü ve Savannah, Johnun dönüşünü bekleyeceğine yemin etti. Johnsa kalbini çalan bu kadınla bir hayat kuracaktı, emindi... Ancak kader, çoğu zamanki gibi beklenmeyeni getirecekti. Önce 11 Eylül patlak verdi. Sonra John orduda kalmayı seçti. Savannah ise bu uzun ayrılık sırasında bir başkasını sevdi. Sevgili John... diye başlıyordu mektubu. Bu iki kelime bir kalbi paramparça»» edecek, iki hayat sonsuza dek değişecekti. Nadir rastlanan bir gerçek aşk hikayesi daha tuhaf bir ayrılığa sürüklenmişti. Aşkı bulunca kolay vazgeçemiyordu insan. Vazgeçmemek de gerekiyordu belki. Askerden döndüğünde, gerçek aşkı olduğuna inandığı Savannahnın evlenmiş olduğunu öğrenen John, hayati bir kararın da eşiğindeydi.
Sıradışı, insana dokunan bir hikâye. Sevgili John, aşkın zamana direnişini ve kalp kırıklığını, yani aşkın karmaşıklığını keşfederken, her birimizi nasıl başka bir şeye dönüştürdüğünü de gözler önüne seriyor. - Library JournalSevgili John niye bu kad... tümünü göster
İki Şehrin Hikâyesi, Charles Dickensın Fransız ihtilali yıllarında kaleme aldığı, ilk satırlarından itibaren merak ve korku dolu sahnelerle okuyucuyu kitaba bağlayan en önemli eserlerinden biri.Dickens, bu eserinde Londra ve Parisin yaşadığı açlık, sefalet, hüzün ve kederi tüm açıklığı ve acımasızlığı ile ortaya koyuyor. Eser, mutlaka okunması gereken bir Dickens romanı.
******
Hiçbir erkek bir kadını sevip kaybettikten sonra, duygularında değişiklik olmadan onu birinin eşi, bir anne olarak pek görememiştir. Ne var ki Lucienin çocukları Sydneye garip bîr yakınlık gösteriyorlardı; içlerinden gelme bir acıma duygusu vardı onlarda. Bu da gizli duygulara kimbilir nasıl dokunuyor! Bunu hiçbir yankı anlatmıyorsa da bu bir gerçektir, burada da öyleydi. Sydney Carton Küçük Lucienin o yumuk ( kollarını açtığı ilk yabancıydı, kız büyüdükçe de Sydney Carton yerini elde tuttu. Küçük oğlanda hemen son dakikasına kadar ondan söz etmişti. Zavallı Carton! Benim yerime öpün onu...
************
Dickens, bu eserle Fransız Devriminden yaklaşık yetmiş beş yıl sonra, daha önce bir kez denediği tarihsel romana dönüş yapar. İngiltere adasının karşısındaki Fransada, 19. yüzyılın hemen öncesinde cehennem bir süreliğine yeryüzünde kurulmuş gibidir. Dickensa göre devrimi Fransaya davet edenler, özellikle imtiyazlarını bencilce değerlendiren, üretimden kopuk, suça batmış, insafsız, asalak Fransız aristokratlarıdır. Tarihe ve devrime bu bakışıyla, İngilteredeki aristokratların ve muhafazakâr sınıfların büyük tepkisini çeken Dickens, romanın sadece eylemsel çatısını değil, mekânsal dağılımını da zıtlıklar üzerine kuruyor. Ancak roman, iki şehrin hikâyesini, Londra ve Parisi canlı bir organizma olarak anlatmak ve Devrimin büyük simalarını sunmak yerine aristokrasiden, orta sınıflardan ve halktan temsili tipleri bir aşk öyküsü ekseninde topluyor.İki Şehrin Hikâyesi: Tarihle dehşetin buluştuğu an...
************
Kasım ayının sonlarıydı; bir cuma gecesi oldukça geç saatlerde Dover Postası zorlukla Shooter Yokuşunu çıkıyordu. Vadide sis vardı ve ağır ağır yukarılara doğru yükseliyordu. Denize benzeyen ıslak, yapışkan bu sis koca koca dalgalar gibi yayılıyordu. Sisin yoğunluğundan, arabanın lambaları ancak bir ifei adım uzağı aydınlatabiliyordu. Üç yolcu arabanın yanında çamura bata bata tepeye çıkıyordu. Bu havada yürümek hoşlarına gitmiyordu ama buna mecburdular. Yokuş dikti, yerler kayıyordu, atlar bile arabayı zor çekiyordu, üç defa durmuşlardı. Hatta bir kez artık güçleri kalmadığı için geri dönmek istermiş gibi arabayı yolun kenarına doğru çektiler; ama muhafızlar dizginlerini ve kırbaçlarını kullanarak onları tekrar yola sokmuştu.
************
19. yüzyıl Fransa sının toplumsal ve ekonomik sefaletini anlatan ve seçkin sınıfın eleştirisinin yapıldığı roman.
******
İki Şehrin Hikâyesi, Charles Dickensın Fransız ihtilali yıllarında kaleme aldığı, ilk satırlarından itibaren merak ve korku dolu sahnelerle okuyucuyu kitaba bağlayan en önemli eserlerinden biri.Dickens, bu eserinde Londra ve Parisin yaşadığı açlık, s... tümünü göster
Krallığın Dengesini Bir Kadın Değiştirecek
İngiltere'nin Jeanne d'Arc'ı olmaya kararlı bir kadın, ülkenin kaderini baştan yazacaktı. Onun önünde krallar bile duramadı.
KUZEN KUZENE KARŞI
15. Yüzyıl
Lancaster kırmızı güllerinin varisi Margaret Beaufort, İngiltere tahtının gerçek sahibinin kendi ailesi olduğuna tüm benliğiyle inanıyordu. Ancak onu ve ailesini bekleyen ihtişamlı kaderin yolunu bizzat çizmesi gerekecekti. Kuzeni Kral VI. Henry aklını yitirince, Margaret hayalkırıklığına uğradı. İçindeki kutsal cevheri farkedecek kimse kalmamıştı. Üstelik Margaret, Fransa'da, İngiltere'nin yüz karası olmuş, beceriksiz bir babanın kızıydı ve annesi, onu sevmediği bir adamla evlenmesi için Galler'in bir ucuna gönderiyordu. Babası yaşında adamlarla evlenip genç yaşında dul kalan, daha on dört yaşında anne olan bu genç kadın, yalnızlığından bir zafer yaratmaya kararlıydı. Her bedeli ödemek pahasına, oğlunu İngiltere tahtına çıkarmayı kafasına koymuştu. Siyasi dengeler her geçen gün değişirken, Margaret gözünü kırpmadan hain ittifaklar ve gizli planlarla yoluna devam etti. Artık yetişkin bir adam olan sürgündeki oğlu, kendi ordusunu toplayıp en büyük ödüle ulaşacağı günü beklerken, Margaret tarihin en büyük isyanlarından birine öncülük etti. Entrika, tutku ve soğukkanlı hırslarla dolu bu romanda, Philippa Gregory, Tanrının isteğiyle tarihi değiştirmek zorunda olduğuna inanan, güçlü ve gururlu bir kadının hikayesini anlatıyor.
Krallığın Dengesini Bir Kadın Değiştirecek
İngiltere'nin Jeanne d'Arc'ı olmaya kararlı bir kadın, ülkenin kaderini baştan yazacaktı. Onun önünde krallar bile duramadı.
KUZEN KUZENE KARŞI
15. Yüzyıl
Lancaster kırmızı güllerin... tümünü göster
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk...
Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkarının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları.... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasının yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişinin aşama aşama gözler önüne seriyor. Uçurtma Avcısında anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanını diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk...
Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ... tümünü göster