Hiçbir yazar uçmayı, kendi deyimiyle Doğanın ilahi gücünün simgeleri olan geceye, güne, dağlara, denizlere ve fırtınalara teslimiyet gerektiren bu deneyimi, Saint-Exupéryden daha şiirsel ve büyüleyici anlatamamıştır. Zarif bir dille yazılmış, sürükleyici bu romanda Saint-Exupéry, kendi deneyimlerine de dayanarak, Patagonya, Şili ve Paraguaydan Arjantine gece uçuşları yapan kahraman pilotların dünyasının içine sokuyor bizleri. Bir tek gecede yaşanan olaylardan yola çıkarak, insanın doğayla mücadelesini, ölüme karşı duruşunu, amacına ulaşabilmek için göze aldıklarını destansı bir biçimde anlatan Gece Uçuşu unutulmayacak bir roman.
******
Sonra her şey sivrileşti. Yamaçlar, tepeler, hepsi sivrileşti. Onların sert rüzgarlarla bütünleştiği hissediliyordu. Savaşa hazırlanan dev gemiler gibi etrafında döndüklerini sandı. Daha sonra havaya yayılan toz tabakası görüldü. Arkada gördüğü Andlar sanki fokur fokur kaynıyordu. Kayboldum diye düşündü. Eğer uçak ve etrafındaki ışıklar yıldızların arasına yükselirse o zaman belki yıldızlardan birinin şarkı mırıldandığını duyacaklar. Saniyeler akıyor. Gerçekten kan gibi akıp gidiyorlar. Uçuş hâlâ sürecek mi? Her saniyenin hayati bir önemi var. Akıp giden zamanlar her şeyi yıkmışa benziyor...
************
İnsan, sevgisini nasıl gizli tutarsa, yiğitliğini de gizli tutar. Saint-Exupery, iyi bilen ve tanıyan biri olarak anlatıyor bunları. Kendisinin de tehlikeyle yüz yüze olması, kitabına öykünülmez bir tad, bir gerçeklik tadı veriyor. Yazın değerine hayran olduğum bu anlatı, öte yandan bir belge niteliği de taşıyor ve umulmadık bir biçimde bir araya gelen bu iki nitelik Gece Uçusuna olağandışı bir önem kazandırıyor.-Andre Gide-
******
Hiçbir yazar uçmayı, kendi deyimiyle Doğanın ilahi gücünün simgeleri olan geceye, güne, dağlara, denizlere ve fırtınalara teslimiyet gerektiren bu deneyimi, Saint-Exupéryden daha şiirsel ve büyüleyici anlatamamıştır. Zarif bir dille yazılmış, sürükle... tümünü göster
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları… Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi.
Rıfat, zamanımızın bir kahramanı gibi, bir niteliksiz adam gibi, bir aylak adam, bir lüzumsuz adam gibi, bir “R.” gibi, geziyor hayatın içinde. Hayat, arada Rıfat’ın dükkânına da uğruyor. Rıfat, filmleri, kitapları, hayalleri, fikirleri, dertleri, mes’eleleri de geziyor. Ortaya sorulmuş soruları üzerine alınıyor, bazı. Neyin peşinde bu adam?
Rıfat, bir hikâyenin içinde midir, anlamaya çalışıyor, insanın bir hikâyenin içinde olduğunu anlamasının yolunu arıyor… Seyrek yağmura şemsiye açılır mı?
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve k... tümünü göster
Cem Yayınevi, Soljenitsin'in en ünlü romanlarından İvan Denisoviç'in Bir Günü'nün yeni basımını sunar. 1970 Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Soljenitsin'in bu romanı, Dostoyevski'nin Ölü Bir Evden Anılar'ı ile kıyaslamış; The Times gazetesi Büyük bir sanat eseri, New Statesman Büyük Rus Edebiyat geleneğine uygun bir şaheser; Novi Mir dergisi ise, Yazarına teşekkür borçlandığımız roman diye yazmışlardır. Mehmet Özgül'ün dilimize çevirdirgi bu eseri, Kreçetovka İstasyonunuda Bir Olay ve Motriyona'nın Evi adlı yapıtlarıyla sunuyoruz.
Cem Yayınevi, Soljenitsin'in en ünlü romanlarından İvan Denisoviç'in Bir Günü'nün yeni basımını sunar. 1970 Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Soljenitsin'in bu romanı, Dostoyevski'nin Ölü Bir Evden Anılar'ı ile kıyaslamış; ... tümünü göster
Yapmamayı tercih ederim."
On dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Wall Street'teki bir hukuk bürosunda çalışan az rastlanır kişilikteki bir kâtibin ağzından çıkan ve onun hayat felsefesini dile getiren bu ünlü cümle, o günden beri tekrarlanıp duruyor.
Kâtip Bartleby, kendisine verilen görevleri yapmamayı tercih ettiğini söyleyerek çalışmanın sınırlarını pasif direnişle çizen bir öncü. İşini son derece kusursuz yapsa da günün birinde 'çalışmamayı tercih eden' Bartleby, hukuk bürosunun sahibi avukatın ağzından anlatılıyor. Kâtibinin inadıyla başa çıkamayan avukat, kapitalizmin kalesinde, devasa binaların duvarlarına bakan masasında, sadece çalışmayı değil yaşamayı da durduran, hiçbir işe yaramayan bu adamdan kurtulmak ister, sonunda akıl ve mantık dışı bir çözüme yönelir. Bartleby'nin hikâyesi, bireyin toplum kurallarına karşı tavrını yansıttığı kadar özgür irade ve determinizm konularına da bir pencere açıyor. Kendini dünyadan soyutlayan, özgürlüğünden taviz vermeyen Bartleby canının istemediği hiçbir şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen avukatın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi şaşırtıcı ve düşündürücü.
Kafka'dan Albert Camus'ye kadar önemli yazarlara esin kaynağı olan Kâtip Bartleby, absürd edebiyatın öncülerinden ve Amerikan edebiyatının kült yapıtlarından.
"Bartleby, paravanın arkasında oturduğu yerden son derece yumuşak, ama kararlı bir sesle, 'Yapmamayı tercih ederim,' dediğinde yaşadığım şaşkınlığı, yo, dehşeti bir düşünün."
(Tanıtım Bülteninden)
Yapmamayı tercih ederim."
On dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Wall Street'teki bir hukuk bürosunda çalışan az rastlanır kişilikteki bir kâtibin ağzından çıkan ve onun hayat felsefesini dile getiren bu ünlü cümle, o günden beri tekrarlanıp d... tümünü göster
Freud’un, “Ruh ikizim” dediği Arthur Schnitzler, Freud’un yalnızca çağdaşı değil, aynı zamanda arkadaşı ve çalışmalarından da oldukça etkilenmiş biridir. Eserlerinde Psikanaliz’i mercek altına alan yazarın, kahramanları da Freud’un teorilerinin ete kemiğe bürünmüş halleridir. Denebilir ki, Schnitzler’in kalemi insanın karanlıklarında gezinir, gizli saklı bir duygu bırakmaz ve gördüklerini yazmaktan da asla geri durmaz. Schnitzler’in kısa romanı Rüya, yirminci yüzyıl başında kendini bile tanıyamaz duruma gelen Avrupalının çarpıcı ruh halini anlatıyor.
Daha önce ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından da bir uyarlaması sinemaya aktarılan bu önemli eseri Sami Türk’ün nitelikli çevirisiyle sizlere sunuyoruz.
Freud’un, “Ruh ikizim” dediği Arthur Schnitzler, Freud’un yalnızca çağdaşı değil, aynı zamanda arkadaşı ve çalışmalarından da oldukça etkilenmiş biridir. Eserlerinde Psikanaliz’i mercek altına alan yazarın, kahramanları da Freud’un teorilerinin ete k... tümünü göster
uykumuza şu anda kitap okumuyor.