Büyük ozan Nâzım Hikmet'in, ülkesinden uzak yaşamak zorunda kaldığı yıllarda Türkolog Ekber Babayev, ona can dostu, oğul, kardeş olmuştu. Nâzım, yüreğinde yaşattığı ülke özlemini biraz olsun gidermek amacıyla sık sık Azerbaycan yolculuklarına çıkar; Ekber Babayev de, bu yolculuklar sırasında ona can yoldaşlığı ederdi. Babayev, ustası Nâzım gibi, Türkiye ve Türkçe tutkunuydu. İstanbul Türkçesini kusursuz kullanan bir Azeri'ydi. Nâzım'a, oyunlarının Rusçaya çevrilmesi konusunda da yardım ediyordu. Dolayısıyla Babayev, ''ustam ve ağabeyim'' dediği Nâzım Hikmet'in yakınında ve yanıbaşında yıllarca yer aldı.Ekber Babayev'in kaleme aldığı bu kitap, hem Nazım'ın yapıtları üzerine kapsamlı ve bilimsel bir çalışma niteliği taşıyor; hem de büyük ustayla ilgili anılarını ve onun çeşitli konulara ilişkin görüşlerini yansıtıyor. Bugün artık aramızda yaşamayan bu iki yaratıcı insanın ortak anılarını içeren ''Ustam ve Ağabeyim Nazım Hikmet'', kuşkusuz ilk elden aktarılmış belgesel bir değere sahip.
Büyük ozan Nâzım Hikmet'in, ülkesinden uzak yaşamak zorunda kaldığı yıllarda Türkolog Ekber Babayev, ona can dostu, oğul, kardeş olmuştu. Nâzım, yüreğinde yaşattığı ülke özlemini biraz olsun gidermek amacıyla sık sık Azerbaycan yolculuklarına çı... tümünü göster
Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de…
Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistandan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın çırağı. Ustası ise Sinan. Bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimar.
Elif Şafak'ın muazzam hayal gücü ve zengin diliyle Osmanlı tarihinin derinliklerine doğru şaşırtıcı bir yolculuğa çıkıyoruz. Karşılıksız bir aşk, iktidar kavgaları, yobazlığın ortasında yeşeren sanat ve beklenmedik bir ihanet…
Bir tarafta bilime ve öğrenmeye inananlar, bir tarafta gelişmeyi durduranlar...
Ustam ve Ben, tarihi kişiliklerin, camilerin, kütüphanelerin, türbelerin, köprülerin resmigeçit yaptığı, rengarenk, canlı, sürprizlerle dolu bir dönem hikayesi…
Öyle bir hayal dünyası ki içindeki konular ve tartışmalar günümüze dair de çok şey söylüyor. Uzun süre hafızalardan silinmeyecek, çok konuşulacak bir roman.
"İstanbul dediğin unutkanlıklar şehri. Orada her şey suya yazılmış. Ustamın eserleri hariç, onunkiler taşa kazınmış. O taşlardan birine bir sır sakladık. Çok zaman geçti üzerinden, nice alametler birikti ama hâlâ orada olmalı, bıraktığımız noktada. Bilmem bulan çıkar mı? Bulsa bile anlar mı? Ustamdan geriye kalan yüzlerce eserden ve binlerce, binlerce taştan bir tanesi var ki, altında gizli Arzın Merkezi."
Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de…
Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistandan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın... tümünü göster
z.yagmur şu anda kitap okumuyor.