Bir şey ne kadar soylu ve mükemmel ise onun olgunluğa erişmesi de o kadar geç ve yavaştır. Erkek akli melekesinin ve ruhi kabiliyetlerin olgunluğuna yirmi sekizinden önce nadiren ulaşır; kadınlar ise henüz on sekiz yaşlarında; fakat kadınların durumunda bu çok zayıf ve dar sınırlar dahilinde gerçekleşir.Bu sebepten ötürüdür ki kadınlar bütün hayatları boyunca çocuk kalırlar,çünkü her zaman içinde bulundukları ana sıkı sıkıya bağlı kalarak sadece kendilerine en yakın olanı, olmak üzere olanı görürler, gerçek yerine bir şeyin görünüşüne teslim olurlar ve en önemli işlere karşı önemsiz şeyleri tercih ederler...Eski zamanlarda Almanların yaptığı, güç ve nazik meselelerde kadınlara danışmak hiçbir surette hafife alınacak bir mevzu değildir; çünkü onların meseleleri kavrayış ve değerlendiriliş şekli bizimkinden oldukça farklıdır.
A.Schopenhauer
Bir şey ne kadar soylu ve mükemmel ise onun olgunluğa erişmesi de o kadar geç ve yavaştır. Erkek akli melekesinin ve ruhi kabiliyetlerin olgunluğuna yirmi sekizinden önce nadiren ulaşır; kadınlar ise henüz on sekiz yaşlarında; fakat kadınların durum... tümünü göster
Bir şey ne kadar soylu ve mükemmel ise onun olgunluğa erişmesi de o kadar geç ve yavaştır. Erkek akli melekesinin ve ruhi kabiliyetlerin olgunluğuna yirmi sekizinden önce nadiren ulaşır; kadınlar ise henüz on sekiz yaşlarında; fakat kadınların durumunda bu çok zayıf ve dar sınırlar dahilinde gerçekleşir.Bu sebepten ötürüdür ki kadınlar bütün hayatları boyunca çocuk kalırlar,çünkü her zaman içinde bulundukları ana sıkı sıkıya bağlı kalarak sadece kendilerine en yakın olanı, olmak üzere olanı görürler, gerçek yerine bir şeyin görünüşüne teslim olurlar ve en önemli işlere karşı önemsiz şeyleri tercih ederler...Eski zamanlarda Almanların yaptığı, güç ve nazik meselelerde kadınlara danışmak hiçbir surette hafife alınacak bir mevzu değildir; çünkü onların meseleleri kavrayış ve değerlendiriliş şekli bizimkinden oldukça farklıdır.
A.Schopenhauer
Bir şey ne kadar soylu ve mükemmel ise onun olgunluğa erişmesi de o kadar geç ve yavaştır. Erkek akli melekesinin ve ruhi kabiliyetlerin olgunluğuna yirmi sekizinden önce nadiren ulaşır; kadınlar ise henüz on sekiz yaşlarında; fakat kadınların durum... tümünü göster
Ama araştırmalarımdan çıkan büyük buluş Schopenhauerdi... Evrenin temellerinde her şeyin en iyi olmadığını gören en az bir filozof vardı... Schopenhauerin karanlık dünya resmini tamı tamına onayladım; ama soruna getirdiği çözümü onaylamadım...C.C. JungSchopenhauerin bireyler konusunda söyledikleri onların kör bir var olma, esenlik isteğinin dile gelişi olduğu şimdi tüm dünyadaki toplumsal, siyasal, ırksal gruplarda gözle görünür oluyor. Onun öğretisinin bana gerçeğe uygun bir düşünce gibi görünmesinin bir nedeni de bu. Yanılsamalardan bağımsız oluşu onun aydınlanmış politikalarla paylaştığı bir şey. Dünyanın Schopenhauerinkilerden daha fazla gerek duyduğu pek az düşünce var. Toptan umutsuzlukla yüzleştikleri için başka umutlardan daha fazlasını bilen düşünceler.Max Horkheimer
Ama araştırmalarımdan çıkan büyük buluş Schopenhauerdi... Evrenin temellerinde her şeyin en iyi olmadığını gören en az bir filozof vardı... Schopenhauerin karanlık dünya resmini tamı tamına onayladım; ama soruna getirdiği çözümü onaylamadım...C.C. Ju... tümünü göster
Yıl 1989. Berlin Duvarı yıkılır. Önce şaşkınlık, sonra kuşku, sonra korku, sonra çözülme, dağılma ve çökme. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yıllardır Türkiyeden uzakta, sürgünde yaşayan bir devrimcinin gözüyle, sosyalist blokun çöküş öncesi umutları ve çöküşten sonra sürgünden Türkiyeye dönüşte yaşadığı şaşkınlıklar, acılar, hüzünler. Aşktan ve devrimden konuşulan, uğruna her şeyin göze alındığı dönem çöküp yok olmuştur. Artık hiçbir şeye, hiçbir yere geri dönülemeyecektir. Bu dünyayı değiştirip bir yeryüzü cenneti kurmayı hayal edenler, yenilmiş orduların yenik askerleri gibidirler. Oysa yıllar öncesinde 68 kuşağı olarak gençtiler, haklıydılar, umutluydular, âşıktılar. Henüz kuşku, ihanet, korku, dağlara, yaylalara çıkmamıştı. Devrim türküleri, fabrikalar, grevler, bildiriler, haklılığa ve zafere olan inanç doruklardaydı. Oya Baydar, bu son romanında, aşktan ve devrimden konuşuyor. Yıkılış öncesi umut ve aşk dolu gencecik insanların yıkılış sonrası çektiği acıları dile getiriyor. Bu roman, Oya Baydarın doruğa ulaştığı bir kitap. Hiçbiryere Dönüş, bir dönüşün öyküsüdür. Dönülen her şeyin hiçbir şey, her kişinin hiçkimse, her yerin hiçbiryer olduğu bir dönüşün öyküsü.
Yıl 1989. Berlin Duvarı yıkılır. Önce şaşkınlık, sonra kuşku, sonra korku, sonra çözülme, dağılma ve çökme. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yıllardır Türkiyeden uzakta, sürgünde yaşayan bir devrimcinin gözüyle, sosyalist blokun çöküş önces... tümünü göster
Yıl 1989. Berlin Duvarı yıkılır. Önce şaşkınlık, sonra kuşku, sonra korku, sonra çözülme, dağılma ve çökme. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yıllardır Türkiyeden uzakta, sürgünde yaşayan bir devrimcinin gözüyle, sosyalist blokun çöküş öncesi umutları ve çöküşten sonra sürgünden Türkiyeye dönüşte yaşadığı şaşkınlıklar, acılar, hüzünler. Aşktan ve devrimden konuşulan, uğruna her şeyin göze alındığı dönem çöküp yok olmuştur. Artık hiçbir şeye, hiçbir yere geri dönülemeyecektir. Bu dünyayı değiştirip bir yeryüzü cenneti kurmayı hayal edenler, yenilmiş orduların yenik askerleri gibidirler. Oysa yıllar öncesinde 68 kuşağı olarak gençtiler, haklıydılar, umutluydular, âşıktılar. Henüz kuşku, ihanet, korku, dağlara, yaylalara çıkmamıştı. Devrim türküleri, fabrikalar, grevler, bildiriler, haklılığa ve zafere olan inanç doruklardaydı. Oya Baydar, bu son romanında, aşktan ve devrimden konuşuyor. Yıkılış öncesi umut ve aşk dolu gencecik insanların yıkılış sonrası çektiği acıları dile getiriyor. Bu roman, Oya Baydarın doruğa ulaştığı bir kitap. Hiçbiryere Dönüş, bir dönüşün öyküsüdür. Dönülen her şeyin hiçbir şey, her kişinin hiçkimse, her yerin hiçbiryer olduğu bir dönüşün öyküsü.
Yıl 1989. Berlin Duvarı yıkılır. Önce şaşkınlık, sonra kuşku, sonra korku, sonra çözülme, dağılma ve çökme. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yıllardır Türkiyeden uzakta, sürgünde yaşayan bir devrimcinin gözüyle, sosyalist blokun çöküş önces... tümünü göster
Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o, içinizde yaşar. Afganistan'ın Khaled Hosseini'de yaşadığı gibi...
Bin Muhteşem Güneş, ilk romanı Uçurtma Avcısı'yla tüm dünyada inanılmaz bir başarı yakalayan Hosseini'nin ikinci romanı.Yazar bu romanında da yine doğduğu toprakları anlatıyor. Bu kez iki kadının kesişen yaşamları ve dostlukları üzerinden. Küçük yaşta evlendirilen kızlar, çocuğu olmayan kadınlar, babaya ya da çocukluk arkadaşına duyulan, geçmişe gömülmüş aşklar.
Khaled Hosseini, hasreti, dostluğu, aşkı ve insanlığı en iyi anlatan yazarlardan. Başarıyla kurduğu olay örgüsüyle, çıkmaz yolların nasıl düzlüklere açılabileceğini gösteren yaratıcı bir kalem. Bin Muhteşem Güneş, kelimenin tam anlamıyla beklenen bir roman.
Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o, içinizde yaşar. Afganistan'ın Khaled Hosseini'de yaşadığı gibi...
Bin Muhteşem Güneş, ilk romanı Uçurtma Avcısı'yla tüm dünyada inanılmaz bir başarı ... tümünü göster