İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi kadar kolay olmasa gerek. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim ve ortaöğretime yönelik 100 Temel Eser seçimi; öğrencilere, velilere ve öğretmenlere, kısacası kültür dünyamıza katkıda bulunacak herkese yararlı olacak niteliktedir.
******
Emma nın kişiliğinde 19. yüzyıl Fransa sında kadının kıstırılmış hayatı ve yozlaşmış evlilik kurumunun anlatıldığı roman.
************
Flaubert, Madam Bovaryi yazarken Flaubert olduğunu unutmakta, tüm sorunlarını bir kadının bakış açısıyla incelemektedir. Şakayla da olsa Madam Bovary benim demektedir. Madam Bovary içinde bulunduğu yaşam biçimini reddetmekte, ozanların anlattığı yaşamı arzulamakta, tatlı sözler karşısında kendinden geçmekte, ölümsüz tutkulara inanmakta ve kendini şatolarda yaşıyor görmektedir.
************
Bunun üzerine Madam,İki üç borçlu hastaya mektup yazdı.Sonuç alınca bu yoldaki çalışmalarını arttırdı.her mektubuna ek olarak şunu ilave etmeyi unutmuyordu:Aman kocamın haberi olmasın.Ne kadar mağrur oldugunu bilirsiniz.Beni mazur görün.Hizmetçiniz...Bazen itiraz edenler oldu ise de Emma onlarla çabuk anlaştı.Para bulmak için eski eldivenlerini,eski şapkalarını,kırık dökük ne varsa satmaya başladı.Çekişe çekişe pazarlık ediyordu.Damarlarındaki köylü kanı ona kazanç hırsı vermişti.Sonra şehre indikçe bazı ufak tefek şeyler alıp kasabada satmayı düşündü.Başkası almazsa her yerde m.Lheureux alırdı.
************
Gustave Flaubert gerçekçilik akımının öncüsüdür.Madam Bovary romanı ise, edebiyatta çağ başlatan bir başyapıttır. Madam Bovary bir dramdır;kentsoylu yaşamın batağında, romantik düşlerin peşinde koşan bir kadının dramı.Doyumsuz tutkuların ağında mutluluk hayalleri kuran Emma Bovary, gördüğü bayağılık ve ihanetle yıkılır.Asla yaşamayacağı bir aşk için, şöhretini ve gururunu ayaklar altına alır, hayatını feda eder.Var olduğunu sandığı büyük insani duygular ve değerler, küçük çıkarlar ve para karşısında tuz-buz olur.
************
İyi kalpli olmasına karşın sıradan bir doktor olan Charles Bovarynin yüksek idealleri ve lüks tutkusu olan romantik karısı Emma Bovarynin, yaşamının tekdüzeliğinden sıyrılmak için girdiği durumları ve yaşadığı çeşitli aşk ilişkilerini konu alan roman birçok çevre tarafından ilk çağdaş realist roman sayılır.Madam Bovary ilk kez 1857 yılında basılmıştır. Yapıt, döneminde büyük yankılar uyandırmış, kitabın tümünün yayımlanması için Flaubertin mahkemeye gitmesi gerekmiştir. Romantizmin idealist yaklaşımına bir tepki olarak ortaya çıkan roman, realizm akımının ilk ve en önemli örneklerindendir. Bu kitaptan sonra Bovarizm akımı oluşmuş ve psikolojide tatminsizlik, memnuniyetsizlik anlamına gelen bir rahatsızlık olarak yer almıştır. Baş karakter Emma Bovarynin sergilediği davranışlar o dönemde büyük yankı uyandırmış ve bu yüzden yazar Flaubert uzun yıllar boyu çeşitli eleştiri ve suçlamalara maruz kalmıştır.
************
Kendisinden sonra gelen edebiyatı bakış açısı tekniğindeki tutarlı uygulamasıyla ve gerçekliği edebiyatta yeniden kuracak bir dilin, üslubun peşindeki ısrarlı arayışlarıyla bir yüzyıl etkilemiş olan Madam Bovary, gene bir yüzyıl sonra refah toplumlarında en başta kadınları cenderesine alan yabancılaşmanın da önemli habercilerinden biridir: Korkuyu, endişeyi yenmek için tüketime yönelmek, ayrıca modern hayatın açtığı büyük boşlukları eşyayla kapatmaya çalışmak, gösterişli eğlencelerde hayallerinin gerçekleşmesini sağlayacak partneri aramak. Madam Bovary romanı bir kadının olduğu kadar Fransada on dokuzuncu yüzyılın başında doğan kuşağın; hayalden ve yanılsamadan düş kırıklığına uzanan yolun, Flaubertin dünya deneyiminin romanıdır.
************
19. yüzyıl romanının en başarılı örneklerinden birisidir Madam Bovary. Hem ele aldığı konu, hem de Flaubertin üslubudur metni çarpıcı kılan. Anlatılan, Emma Bovarynin trajik hayat hikâyesi ve karşılıksız aşkları gibi görünmekle birlikte Flaubert, Emmanın şahsında, 19. yüzyıl Fransız kadınının kıstırılmış hayatını, evlilik müessesesinin insan doğasına aykırılığını, toplumsal değer yargılarının ve ahlâk anlayışının ikiyüzlülüğünü ele alır.Emma Bovary, okuduğu romanların etkisiyle aristokrasiye ve büyük burjuvaziye hayranlık duyan, aristokrasinin bir parçası olmayı hayal eden ve buna ulaşmak için çabalayan, bu sınıfa giremese de, en azından onlara yakın olmayı arzulayan bir kadındır. İçten yapılmış bir pazarlık değildir onunkisi ama bir üst sınıfa dahil olabilmesinin tek yolunu o sınıftan erkeklerle birlikte olmakta bulmuştur. Pasif, silik, Emmanın isteklerini karşılamaktan uzak biri olan Charles ise karısının hırsı nedeniyle felakete sürüklenir.
************
Ama aynada fark ettiği yüzü tuhaf buldu. Gözleri hiçbir zaman bu kadar büyük, bu kadar siyah, bu kadar derin olmamıştı. Benliğine yayılmış yüce bir şey değiştiriyordu yüzünü. Bir sevgilim var deyip duruyordu kendi kendine.Yeni gelişmiş başka bir ergenlik çağı gibi zevk duyuyordu bu düşünceden. Aşkın sevinçlerine, uzun zamandır umudunu kesmiş olduğu mutluluk ateşine sonunda kavuşacaktı demek. Olağanüstü bir yere giriyordu. Burada her şey tutku, coşku, sayıklama olacaktı. Her yanı mavimsi bir sonsuzlukla çevriliydi. Duygunun dorukları, düşüncesinin ışığı altında kıvılcımlanıyordu.(...)Artık eskisi gibi Emmayı ağlatan o tatlı sözleri ve onu çılgına çeviren ateşli okşamaları yoktu. Öyle ki Emmanın içine gömülmüş olduğu o büyük aşkları tükeniyormuş gibi geldi Emmaya, yatağında kendi kendini tüketen bir ırmağın suyu gibi... ve Emma dipte kalan çamuru fark etti.(...)Benden daha güzel olan çok kadın var belki ama ben sevmesini daha iyi biliyorum! Ben senin hizmetkârınım, senin kapatmanım ben! Sen benim kralımsım, putumsum! İyisin, yakışıklısın, akıllısın, güçlüsün!(...)Emma da öteki sevgililer gibiydi. Yeniliğin büyüsü yavaş yavaş bir giysi gibi düşüyor, her zaman aynı biçimi taşıyan, aynı dili konuşan tutkunun tekdüzeliği çırılçıplak ortaya çıkıyordu.İlk yayımlanışında müstehcenlikten yargılanan Madam Bovary, Flaubertin bu önemli başyapıtı, hak ettiği yerde... Oğlak Klasikleri arasında.
************
Madam Bovary romantik düşler peşinde koşan bir kadının romanıdır. Emma Bovary, güzel bir köylü kızıydı. Bir doktorla evlenmişti, orta halli bir yaşam sürüyordu. Sevmek ve sevilmek ihtiyacı, doyumsuz tutkular arasında çırpınıyor, asla ulaşamayacağı bir mutluluğu arıyordu. Bu yüzden korkunç serüvenlere atıldı, çok acı düşkırıklıklarına uğradı. Sevdi, sevilmedi; en değerli, en kutsal şeylerini feda etti, karşılığında ihanet gördü. Ruhundaki sönmeyen tutku onu çok daha korkunç bir akıbete sürükleyecekti. Madam Borvary kadın ruhunun acılarını eşsiz bir güçle anlatan olağanüstü bir romandır.
******
İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi... tümünü göster
J.M. Coetzee, 1999 Booker Roman Ödülünü alan etkileyici romanı Utanç'ta şiddetli, yoğun bir dönüşüm geçirmekte olan bir toplumun, yeni Güney Afrika'nın öyküsünü anlatıyor. İki kez evlenip boşanmış, bir kız babası olan, elli iki yaşındaki Profesör Lurie'nin öyküsünde, hem siyasal hem de kişisel dönüşümler, değişimler yaşayan sancılı bir toplumun insanını tanıtıyor. Bir kız öğrencisiyle girdiği ilişki sonucu okulundan ayrılmak zorunda kalan Profesör Lurie'yi arkadaşları dışlıyor, eski karısı da alaya alıyor. Lurie, kızı Lucy'nin çiftliğine sığınıyor, elinde kalan tek insancıl ilişki kızı ile olanıdır. Lucy'nin koşullarına ve ırk ayrımının yeni boyutlar aldığı bir topluma uyum sağlamak yolunda inançsızca sürdürdüğü çabaları, bir öğle sonrası kızıyla birlikte yaşadığı vahşi bir saldırıyla kesintiye uğruyor.
Acımasız bir dürüstlükle yazan J.M. Coetzee, okura yumuşak bir roman sunmuyor, sert bir öykü anlatıyor, ama güçlü ve inanılmaz güzellikte, hem keyifli, hem kasvetli bir öykü. Baştan sona gereksiz tek bir sözcük ya da cümle içermeyen Utanç, Profesör David Lurie'nin düşüşünü anlatırken, daha ilk satırından kıskıvrak yakalıyor okuru. Lurie'nin kişisel öyküsüyle Güney Afrika'nın öyküsü iç içe geçiyor; beyazıyla siyahıyla bütün Afrikalıların uydukları kuralların tümü tersine dönüyor, çarpıtılıyor. Utanç, aslında insan olmanın ne anlama geldiğini araştırıyor.
J.M. Coetzee, insanın içine işleyen gerçekleri yalın ama vurucu bir üslupla dile getirirken yaşayan en iyi romancılardan biri olmayı da hak ediyor.
J.M. Coetzee, 1999 Booker Roman Ödülünü alan etkileyici romanı Utanç'ta şiddetli, yoğun bir dönüşüm geçirmekte olan bir toplumun, yeni Güney Afrika'nın öyküsünü anlatıyor. İki kez evlenip boşanmış, bir kız babası olan, elli iki yaşındaki Pr... tümünü göster
Cesaret, sadakat, affetme, paylaşma, cömertlik, alçakgönüllülük, özeleştiri, adalet ve diğerleri... Toplumun geneli tarafından kabul edilen bu ortak kavramlar; bir anlamda, mutluluğun standartlar kümesidir. Değerleri bir banka hesabına benzetirsek, iyi yatırımlar yapan kişinin hesabı ona kâr getirecektir. Ne kadar kâr ettiği hemen anlaşılmasa da bu, ileri yaşlarda faydasını göreceği bir birikim olacaktır. Doğaya ya da ailesine yatırım yapan kişinin, bu yatırımların kendisine geri döneceğini bilmesi gerekir. Bugünün toplumsal yapısına baktığımızda, değerler artık cümle içinde kullanılan kelimelerden ibaret. Oysa değerleri gölgeleyerek toplumları değiştiren bütün kötülükler, ağaçlarda saklı kurtlar gibidir. Nasıl ki kurtlar ağacı içten kemirerek devirirse, sosyal yozlaşma ve kuralsızlık da toplumu böyle çürütür. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bizleri toplumun manevi dinamikleri olan değerlerin hayatımıza yeniden hakim olması için bir adım atmaya çağırıyor, değer eğitiminin insandan başlayarak topluma yayılması gerektiğini söylüyor ve bir Güzel İnsan Modeli sunuyor. (Arka Kapaktan)
Cesaret, sadakat, affetme, paylaşma, cömertlik, alçakgönüllülük, özeleştiri, adalet ve diğerleri... Toplumun geneli tarafından kabul edilen bu ortak kavramlar; bir anlamda, mutluluğun standartlar kümesidir. Değerleri bir banka hesabına benzetirsek, i... tümünü göster
İnsan beyni, adeta bir orkestra şefidir. Ruh yapımız ve kişiliğimiz, beyin aracılığı ile kendini ifade etmektedir. Beynimizin stres altında kalması, bütün organlarımızın faaliyetine olumsuz etki yapacaktır.Stres ve zaman yönetiminde; duygu. düşünce ve davranış denetiminde beynimizi doğru kullanırsak. mutlu. başarılı ve nitelikli yaşayabiliriz. Bu yaşantı bizim vereceğimiz kararlara bağlı olduğuna göre. dünyayı değiştirmek yerine kendimizi değiştirmeye öncelik vermeliyiz.Bu kitabın amacı. yaygın hastalıklardan pekçoğunun temel kaynağı olan stresi mutluluğa dönüştürmenin püf noktalarını vurgulamaktadır.Bu haber Milliyet Gazetesinde ÇıkmıştırStres AIDS gibiPek çok hastalığın temelinde yatan stres. tıpkı AIDS virüsü HIV gibi vücudun bağışıklık sisteminin çökmesine neden oluyorPSKİYATRİST Prof. Dr. Nevzat Tarhan. Stresi Mutluluğa Dönüştürmek adlı yeni kitabında. stresin ve AIDSin vücut savunma sisteminde benzer etki yaptığına dikkat çekti. Tarhan. stresin vücutta bağışıklık sistemini koruyan T hücrelerini üreten Cytokin maddesini azalttığını belirti. Aynı etkiyi AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünün de yaptığı hatırlatılarak. bu yolla vücudun bağışıklık sisteminin çöktüğü belirtiliyor.Beyin orkestra şefiKİTABINDA beyni orkestra şefi olarak tanımlayan ve Orkestra şefinin stresli olması bütün üyelerin hata yapmasına neden olacaktır diyen Tarhan. stresin beyin kimyasında doğrudan geliştirdiği hastalık belirtilerini ise şöyle sıraladı: Zihin karışıklığı. unutkanlık. dalgınlık. uykusuzluk. aşırı yeme ya da iştahsızlık. ağlama. depresif olma. sinirlilik. huzursuzluk.Stresin belirtileriSaldırganlık veya kayıtsızlık. sıkıntı. gerilim hali. sinirlilik. keyifsizlik. durgunlaşma. çökkünlük hali. dinlenmeyle geçmeyen yorgunluk. unutkanlık. huzursuzluk. korkulu rüyalar. karamsarlık. kendini küçük görme. yalnızlık hissi. yersiz suçluluk hissetme......Ve kurtulma yollarıSakin bir insan olun. Üzülme alışkanlığınızı değiştirin. Güler yüzlü olun. Her şeyin iyi yönüne bakın. Sevgi kapasitenizi geliştirin.
İnsan beyni, adeta bir orkestra şefidir. Ruh yapımız ve kişiliğimiz, beyin aracılığı ile kendini ifade etmektedir. Beynimizin stres altında kalması, bütün organlarımızın faaliyetine olumsuz etki yapacaktır.Stres ve zaman yönetiminde; duygu. düşünce v... tümünü göster
''Bilgi çağını bilgelik çağına dönüştürürken yol göstericimiz Mevlana olacaktır. Çünkü o ruhsal yapımızdaki şifrelere dokunuyor, bizde var olan duyarlılığı harekete geçiriyor.''
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
İnsanlık Mevlana'yı yeniden keşfediyor. Çünkü onun öğretisi yaşadığı zamana hapsedilemeyecek kadar evrensel. Çünkü hepimizin ondan öğreneceği çok şey var. Prof. Dr. Nevzat Tarhan buradan bakarak, Mesnevi'nin çağları aşan bilgeliğinin ruha nasıl şifa olabileceğini anlatıyor.
Tarhan, Mesnevi Terapi'de Mevlana'yı günlük hayatta bize yol gösterecek bir rehber olarak tanımamız gerektiğini anlatıyor. İçimizdeki hakikati görmemizi, farkındalığımızı artırmamızı sağlayacak önerilerle, Mesnevi'yi modern psikoloji tarafından da kabul gören bir anlayışla kalbe ve ruha şifa veren bir eser olarak okutuyor.
Ve Mevlana'dan ilhamla şöyle diyor:
''İnsanın gözü kördür ışık olmadıkça,
Aşkın gözü kördür gerçekler olmadıkça,
Aklın gözü kördür ahlak olmadıkça,
Hırsın gözü kördür terazi olmadıkça,
Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça,
Gücün gözü kördür erdem olmadıkça,
Paranın gözü kördür insaf olmadıkça,
Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça,
Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça,
Tabibin gözü kördür tıp etiği olmadıkça,
Medeniyetin gözü kördür bilgelik olmadıkça...''
Yazar: Nevzat Tarhan
''Bilgi çağını bilgelik çağına dönüştürürken yol göstericimiz Mevlana olacaktır. Çünkü o ruhsal yapımızdaki şifrelere dokunuyor, bizde var olan duyarlılığı harekete geçiriyor.''
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
İnsanlık Mevlana'yı... tümünü göster
Prof. Dr. Nevzat Tarhan Duyguların Dili’nde insanoğlunun sahip olduğu olumlu ve olumsuz tüm duyguları (sevgi, merhamet, güven, adalet, sabır, vefa, ümit, iyimserlik, merhamet, bencillik, gurur, kibir, şüphe, öfke, kin, üstünlük, üzüntü, nefret, kıskançlık) tek tek çözümlüyor. Olumlu duyguları daha etkin kullanma yollarını gösterirken, olumsuz duygularla mücadele yöntemlerini ve bunların bireysel ve toplumsal faydaya nasıl tahvil edilebileceğini açıklıyor.
Sol beyni eril, sağ beyni dişil olarak niteleyen Tarhan, kitabında bu iki beynin alanını doğru yerde kullanmak yönünde tavsiyeler veriyor. Bu noktada ön beyin alanıyla ilgili yeni bilgiler devreye giriyor. Akılla duyguyu birleştiren ön beyin, bilgileri işleme sürecini gerçekleştiriyor. Bunu için, iki beyin lobu arasında koordinasyon saylayabilen kişiler, akıl ve duygu dengesini doğru kuruyorlar.
Tarhan bir anlamda duygusal zekâyı doğrunun ve batının değerleriyle yeniden yorumluyor. Zaten yazara göre, kitabın amacı da; insana duyguların kökenini anlatıp, kendi kendisini yönlendirmesini sağlamak.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan Duyguların Dili’nde insanoğlunun sahip olduğu olumlu ve olumsuz tüm duyguları (sevgi, merhamet, güven, adalet, sabır, vefa, ümit, iyimserlik, merhamet, bencillik, gurur, kibir, şüphe, öfke, kin, üstünlük, üzüntü, nefret, kıska... tümünü göster