Edebi olarak söyleyebileceğim şey; lütfen Tuncay Özkan roman yazmasın! Ki zaten bu da bir roman olmamış bence, ismi sadece kitabın tanıtılması için mi geçti acaba diye düşünmeden edemedim. Zira, sanki biri diğerine öylesine anlatıvermiş de, hikaye hiç toparlanmadan, noktasına, virgülüne dokunulmadan basılıvermiş gibi. Velhasılı kelam, Tuncay Özkan bu kitabın neresinde bulamadım! Bu hassas dönemde neden böyle bir kitaba imza atmak ihtiyacı hissetti, merak ettim.Benim kitapta özellikle ilgimi çeken şey alevi-sünni vurguları oldu. Alıp okursanız, lütfen dikkat etin, ben mi fazla irdeledim, yanıldım mı kavramlar arasında acaba? Pkk ve diğer sol örgütlerin -genellikle- alevilerden oluştuğunu, sünni köylerin destek vermediğini, Suriye desteğindeki alevilik olgusunu sanki göze sokar gibi tekrarlamış. Kitabın müsebbibi, yanılmıyorsam iki yerde ben alevi kürdüyüm, demiş. Erkenekon'a bağlanması öylesine dokunulup geçilmiş, kitap zaten o noktada sonlanmış, zira hikayesi anlatılan zat hala Silivri'de tutuklu, belki çıkınca devamı yazılır. Yine de mahkeme sürecinden daha fazla bahsedilmesini isterdim! Çünkü, kitaba imzasını atan Tuncay Özkan bu davadan tutuklu. En sonda mahkumun yani hikayesi anlatılan kişinin kendi kendisine ve duvarlara yazdığı bir mektup var. Ben bununla ilgili yorum yapmayayım, kitabı okuyan fikrini yazsın, aynı şeyleri mi hissedip algılayacağız bunu merak ediyorum. Ben fikrimi söylemiyorum, çünkü okumayan kimseyi etkilemek oraya dikkat çekmek, kendi fikirlerim ve hislerimde algı yaratmak istemiyorum. Netice; okumasaydım da olurmuş! Edebi olarak tavsiye edemem! Hapishane şartları ile ancak bu kadar falan... Yok öyle bir şey, biz o hapishanede yazılmış ne kitaplar okuduk!
Bugünü daha iyi anlamak için, dün anlatılanları tekrar tekrar dinlemek, okumak, karşılaştırmak lazım.
Sevmedim... Hele ki son kitabı Serenad'ın üstüne çok yavan geldi.
Yazarı sevip sevmediğinizi, okuyup okumadığınızı bir yana bırakın, siyasi görüşünüzü de bir yana bırakın ve bu kitabı alıp son 11 yılımızın kronolojik listesini okuyun, elinizin altında bulundurun. Unuttuklarınızı hatırlayın, fark edemediklerinizi görün, bilmediklerinizi öğrenin.
Bir günde bitirdim, elimden bırakmama sebebim ilk başlarda nefis ve o tanıdık Halid Huseyni tadını almış olmam devamında ise o tadı tekrar bulacağım heyecanıyla okumam. Bana gereksiz ayrıntılarla dolu geldi. Ha! Kötü mü derseniz, değil, ben Halid Huseyni'den çok daha iyisini bekledim sanırım... Roman iki kardeşin öyküsüyken, Birleşmiş Milletler öyküsüne dönüvermiş:) Yan kahramanların öykülerine bu kadar yer vermeseymiş keşke, konu dağılmış, as kahramanların hikayesi azalmış... Yine de okumaya değer.
1897li yıllarda başlayan Girit Türklerinin hikayesi ve 1920li yıllardan sonraki mübadele dönemi... Bir anı-roman... Kısacık ama çok gerçek.