Kitabın Adı : Evimdeki Yabancı Yazar : Gayle CalleN Orjinal Adı : Never Trust a Scoundrel Goodreads Puanı : 5/3,72 Puanım 5/3,5 Üç kitaplık bir seri olan Sons of Scandal Serisinin ilk kitabı..Kurgusu ve işleyişi biraz durağan başlayan bir kitap idi..İşleyişi yavaş ve derinliği olan bir konusu vardı..Tempo ve olayların işleyişi sayfalar geçtikçe arttı..Konuyu güzel işlemiş yazar..Pembe tabloda işlemiyordu dönemi o zamanı eleştiren bir tarzda yazılmıştı..En beğendiğim tarafı ise Grace ve Daniel'in aralarındaki aşk ve tutkunun yavaş ama derinden gidiş tarzı idi.Yazar sanırım başlarda biraz yavaş bir tempoda başlayıp hikayeyi sonradan hareketlendirmeyi seviyor... Romanın kadın karakteri ise tipik historical romanlarındaki gibi masum değil..Başının çaresine bakmaya adeta mecbur edilmiş bağımsız,akıllı bir genç kadın.Ekonomik anlamda da evlendikten sonra çeyiz parasını kullanabilecek ama başından geçen kötü bir deneyimden sonra da ona pek sıcak bakamıyor..Bir oğlan kardeşi var kumar düşkünü..Aile genel anlamda kumar zaafı olan bir aile.Mevcut sorumluluk duyguları ağır basması yüzünden annesinin hatalarını tamir etmeye kardeşinin geleceğini düşündüğü için işleri yoluna koymayı kendine görev edinmiştir..... Her şey annelerinin kumar ile tüm maddi varlıklarını kaybetmeleri ile başlıyor..Bir de Grace'i yani kızını da sürüyor kumar masasına..Kazanan onunla evlenmeye hak kazanacaktır.Ama Daniel Trockmorten evlenmek için eş değil metres arayışı içerisindedir. Grace de evlenmek için koca aramamaktadır. Grace'in a macı annesinin ailesinin yıkımına sebep olacak kaybı önlemek için yola çıkmış ama çok geç kalmıştır..Çünkü oğlan kardeşi Edward'ın da oturduğu evi kumarda annesi kaybetmiştir..Grace eve vardığında Daniel ile karşılaşır..Annesi kumarda her şeyini kaybetmiştir hatta babasından kalan Viyolayı da kumar masasına yatırmaktan çekinmemiştir. Bu viyola yüzünden bir iddiaya girerler Daniel iki hafta içinde Grace baştan çıkarmaya çalışacak başarır ise Grace metresi olacak,başaramaz ise de Grace bu Viyolayı geri alacaktır.. Bu iddia aralarında meydana gelen keyifli bir oyunun başlangıcıdır..Zamanla bir birlerinin sırlarını korkularını bu oyun ile öğrenmeye başlarlar..Daniel'in ailesinin yani ünlü bir besteci olan annesinin müziği bırakmaktaki sırrı; Grace'in hayatından ondan önce olan ve kalbini kıran adam ile tanışması yaşadığı olaylar hissettiği duyguları...Kuzenin Dük olması üzerindeki etkisi vs.. Romantizm yavaş yavaş işler şehveti yüksek olan noktaya kadar da devam eder..Aşk sahneleri ile yavaş yavaş ilerler ama hissettirerek erotizmin derecesi kademe kademe artar...Açık söylemek gerekirse bu sahnelerde yazarı çok başarılı buldum.. Kısaca romanı beyendimse de biraz durağan buldum..Biraz daha hikayenin kurgusunda heyecan eksik idi..O da olsa idi tadından yenmezdi.. Okuyacak arkadaşlarıma şimdiden keyifli okumalar dilerim.. Sons of Scandal Serisi 1. Never Trust a Scoundrel (2008) Evimdeki Yabancı 2. Never Dare a Duke (2008) 3. Never Marry a Stranger (2009) http://hulyami.blogspot.com/2013/08/evimdeki-yabanc-gayle-callen.html
Kitap Adı : Ayaklı Bela Yazar : Jamie McGuire Orjinal Adı: Walking Disaster Goodreads Puanı :5/4.27 Puanım: 5/3,5 Jamie McGuire'nın Beautiful Serisinin ikinci kitabı Ayaklı Bela kitabı ilk roman Tatlı Bela ile olay ları ve kurgusu aynı idi..İlk kitap da olaylar Abby Abernathy gözünden anlatılıyordu..Travis Maddox'un duygu ve düşüncelerine yazar yer vermemişti..Tıpkı Gray serisindeki gibi..Ben bu tip anlatıma pek ısınamadım sevemedim..Birden olaylar birincil şahıs tarafından da anlatıldığında da sevmiyorum olayları..Kitabı çok sevemediysem giremiyorum olaylara bu da benim zayıf yönüm olsa gerek.. Fakat ikinci kitabı daha başarılı buldum.Gerek anlatım gerek çevri daha iyi idi..İlk romandan daha duygusal idi..Olayları Travis'in yönünden okumak daha zevkli idi..Ama yine de bence bu hikaye tek kitap halinde ikilinin bakış açılarından verilse daha iyi olurdu..Yazar burada sanırım işin maddi yönünü düşünerek ikinci kitabı yazmış ve modaya uymuş.. Romanda en beğendiğim bölüm Travis'in annesini çok küçükken kaybettiği andaki ruh durumunu yansıttığı sahne idi..Romanın en can alıcı ve duygusal sahnesi bu sahne idi bence..Okurken çok duygulandım..Ufacık bir çocuğun ağabeyleri ve kardeşleri ile annelerini kaybettikleri sahne acılarını,duygularını ve babalarının bulunduğu durumu yazar çok iyi yansıtmıştı.. Tatlı Bela'yı ilk okuduğumda bu türün bana göre olmadığını (New Adults ) belirtmiştim..Düşüncem iyice pekişti..Buradaki aşk her ne kadar güzel de olsa saplantılı idi..Bence...Aşkı çok güzel hissettiriyorsa da bu iki gencin birbirlerini bu kadar hırpalamaları beni sinir etti..Bazı yerlerde Travis bazı yerlerde Abby'ye müthiş sinirlendim..Yine de sona doğru iyi toparladı.. Romanın sonunda sürpriz bir son vardı..Orasını da seveceksiniz..Romanın başına ve sonuna yazar ekleme yaparak kurguyu biraz daha toparlayarak ikinci romanı yazmış..Bir daha okur muyum? Hayır...Ama gençler bu romana bayılacaklar..Ondan eminim... Çünkü bu roman gençleri romanı... http://hulyami.blogspot.com/2013/08/ayaykl-bela-jamie-mcguire.html
Orjianal Adı: Captured By A Rogue Lord Yazar : Katherine Ashe Yayın Evi : Epsilon Yayınevi Sayfa::389 Goodreads Puanı:5/3,71 Puanım :5/4 Oldum olası korsan ve gemi hikayelerini çok sevmişimdir.İçinde bu konuları içeren kitap filmlere kesinlikle dayanamıyorum..Bu konuda benim favorim Johanna Lindsey'dir her zaman.Sanırım bu kitabın konusunu o işleseydi çok daha başarılı bir roman çıkabilirdi.. Belirtmeden geçemeyeceğim Hovarda romanını çok beğendim Katherine Ashe devamlı takip edeceğim yazarlardan olacak.Johanna Lindsey'i çok sevdiğimden bu konuyu o nasıl işlerdi merak ettim...Katherine Ashe Genç bir yazar son zamanlarda çıkan yeni yazarların içinde en beğendiklerimden onu da belirteyim..İki karakter de güçlü baskın karakter idi..Özellikle kadın karakter o çağa göre silik olmayan ne istediğini bilen dönemin genç kızlarından oldukça farklı tipik genç kızlardan değildi..Belki biraz çağın ilerisinde idi..Anaç özelliği de vardı kardeşlerini koruyan bir karaktere de sahipti..Yıllar önce kaçakçılar tarafından kaçırılan kız kardeşini arıyordu.. Romanın kurgusu güzeldi ama bazı yerlerde daha ayrıntılı işlemeli idi bence..Özellikle Serena'nın toyluğu zamanında yaşadığı ilişkisinden daha ayrıntılı bir anlatım isterdim..Bazı macera sahnelerinde de yazar kitabı uzatmamak için çok fazla işlememiş idi. Fakat hikayedeki aşkı hissederek okudum derinliği olan bir aşk hikayesi vardı romanda.Hikayenin kahramanlarının saklamaları gereken sırları korumaları gereken ailesi vardı. İkili bir hayat süren Savege Kontu Alex Savege'in ikili bir yaşamı vardı..Görünüşte bir asilzade idi..Bir ikizi onuru lekelenmiş bir kız kardeşi ve annesi vardı..Kız kardeşinin onurunu lekeleyen adamdan intikam almak isterken kendisini efsane Kaptan Kızıltaş olarak buluyordu.Kendisinden bir kaç dakika geç doğan oğlan kardeşi de Aaron Savage ise Kont olamayan ikinci çocukların yaptığını yaparak savaşa katılmış oradan sakat olarak geri dönmüş idi.Bu konuda Alex savaşa gitmesine sebep olduğu için büyük bir vicdan azabı çekiyordu.. Vee Serena Carlyle annesinin ölümünden sonra ikinci evliğini yapar babası..Üvey annesi sert soğuk sinsi bir kadındır Davinia Carlyle romanda en nefret ettiğim karakter idi..Gözü doymak bilmeyen bunun için kendi öz çocuklarını bile kullanmaktan çekinmeyen çok kötü bir anne..Serena zamanında yaşamış olduğu bir ilişkiden dolayı evlenmemeğe karar vermiş bir genç kadın.Çok sevdiği annesinden oldukça yüklü bir miras kaldığı için kendine ait parası da var..Kardeşlerinin hepsine sahip çıkmış onlarla çok iyi anlaşıyor.Üvey erkek kardeşi Tracy Lucas ile oldukça iyi bir arkadaş.Ondan küçük olan Charity'i koruması altına almış.Kendi öz annesinden bile korumaya çalışıyor..Yıllar önce kaçakçılar tarafından küçük kız kardeşini arıyor Violeti..Kardeşinin kaçırılması annesini hayattan koparmış olması o eski mutluluklarının bozulması Serena'da kardeşini bulmak için saplantı olmasına sebep oluyor. İşte bu şartlarda Davinia Carlyle'nin amacı kızının Kont Alex Savage ile evlendirmektir..Kocasını bu konuda yönlendirip bu evliliğin olması için her şeyi yapmaya kararlı..Alex ailenin kötü kızı Serena'dan etkileniyorsa da,Davinia'nın oyunları ile Charity ile nişanlanmak zorunda bırakılmaya çalışılıyor..Yani kelimenin tam anlamı ile iki kadın arasında kalıyor.. Serena ise bu adamdan ne kadar etkilense de mevcut durumu evliliğe uygun olmaması kız kardeşinin üzülmemesi için elinden geleni yapmaya çalışsa da,üvey annesinin müdahaleleri babasının umursamazlığı yüzünden oldukça sıkıntılı zamanlar geçirir.. Oldukça sevdim bu hikayeyi. Historical sever arkadaşlar özellikle korsan hikayelerini sevenler bence keyif ile okuyacaklardır...Keyifli okumalar dilerim... Rogues of the Sea 1. Swept Away By a Kiss (2010) Kapıldım Sana 2. Captured By a Rogue Lord (2011) Hovarda 3. In the Arms of a Marquis (2011) http://hulyami.blogspot.com/2013/08/hovarda-katherine-ashe.html
Hayatınız da bir dönem olmuştur ki sıfırdan başlamak istemişsinizdir..Çoğu kişi bunu gönülden istediği bir dönem olmuştur. Virgin River Aşk Yeniden'de tam da bu temalarda..İkinci bir başlangıca ihtiyacı olan bir erkek bir kadın.Hikayede sadece bu iki kahramanın değil.Sevdiğim tarafı yan karakterler oldukça baskındı bu hikaye de..Onların da hikayeleri vardı.Sımsıcak küçük bir kasaba ortamında hayata yeniden başlama hikayesi.. Yazarın kalemini oldukça beğendiğimi söylemeliyim okuyan bazı arkadaşlara Nora Roberts'i anımsatmış bana Nora Roberts'i hissetirse de Debbie Macomber'i daha çok hatırlattı nedense.... Bitmesin istedim çok kısa geldi daha 392 sayfa olsa okurdum aslında.Ama bu 20 kitaplık bir serinin ilk kitabı..Hepsini yayınlayabilecek mi yayın evi? Ondan şüpheliyim işte..Çünkü bu roman Ağustos-2012'de çıkmış..İkinci kitapdan hala bir haber yok maalesef.. Romanın erkek kahramanı Jack Sheridan Bay Mükemmel kusursuz bir erkek..Eski bir deniz piyadesi Orta Doğu'daki Irak,Afganistan savaşlarında bulunmuş.O savaşlarda büyük acılar yaşamış bir adam..Virgin River'e huzur bulmaya gelmiş orada kasabanın tek barını lokantasını işletiyor..Şİmdiye kadar hiç bir kadınla ciddi ilişkide bulunmamış..İş ciddiyete binmeden ayrılmasını bilen ama birlikte olduğu kadına değil fiziksel düşünce olarak bile ihanet etmeyen bir erkek..Büyük de bir aileye sahip. Kardeşleri ve yeğenleri ile çok iyi anlaşıp görüşüyor. Romanın kadın kahramanı da Melinda Monroe Los Angeles'te acil serviste doktor kocası Mark ile pratisyen hemşirelik yapıyordu..Kocası ile çocuklarının olması için tedavi görüyordu..Uzmanlık alanı da ebelik olan Mel kocasını alışveriş için gittiği bir markette silahlı soygun sırasında vurularak öldürülür..Mel için hayat bitmiştir..Tüm umutları yerle bir olmuş yaşama sevinci kalmamıştır..Birde buna Los Angles'teki suç ve soygunların stresi yüzünden markete bile çıkamaz hale gelmesi Mark'ı kaybettikten sonra yaşadığı acılar ile başa çıkamaması yüzünden yeni bir başlangıç yapmaya karar verir..Kız kardeşi onu yanına Dakota'ya çağırmakta yeni başlangıcı yanında yapmasını istemektedir..Fakat Mel hiç olmayacak bir şeyi yapar Amerika'nın unutulmuş kasabalarından Vrigin River'e ait bir ilanı görür görmez rotasını oraya çevir.. İlan çok da ilgi çekicidir: “Altı yüz nüfuslu Virgin River kasabasında çalışacak bir ebe/uzman hemşire aranıyor. Kaliforniya’nın ulu ağaçları ve ışıl ışıl ırmakları arasında bir fark yaratmak istemez miydiniz? Hem de kulübenize kira ödemeden?” İşte bu ilanı görünce pılısını pılını toparlayıp Virgin River'e gider.Ancak şartlar hiç de ilandaki gibi değildir..Ona söz verilen kulübe bir harabe birlikte çalışacağı doktor ise huysuz ve alkolik bir ihtiyardır...Değil burada yeni bir hayat kurması bir gece kalması bile mümkün değildir..Ertesi gün hemen ayrılmaya karar verir.. Ancak sabah kalktığında kulübenin önünde bir bebek bulunca işler değişir.. Kesinlikle Tavsiyemdir..Epsilon Yayınları'ndan beklentim bu seriyi daha kısa aralıklar ile çıkartmaya başlamaları.. http://hulyami.blogspot.c...gin-river-robyn-carr.html
Kitap Adı : Gönlünü Kimseye Kaptırma Yazar : Celeste Bredley Sayfa : 432 Yayın Evi : Epsilon Yayınları Goodreads Puanı :5/4 Puanım :5/4 Celeste Bradley'in Gönlünü Kimseye Kaptıma romanını genel olarak çok beğendim..Yalancılar Kulübü Serisinin ilk romanı Yazarın kalemi biraz Amanda Quick biraz Stephanie Laurens biraz Liz Carlyle Biraz Andre Kane'i anımsattı bana. Fakat Celeste Bradley'in kalemi mizahi olarak daha kuvvetli.Kısaca yazarı kalemini beğendimse de başlarda hikayenin içine giremedim ilk 50 sayfasında tutuktu hikaye..Sonradan açıldı aman ne açılış aktı hikaye..Hikayeden ve kitaptan başlardaki tutukluk ve koca şapkalı kadın kapak dışında çok memnun kaldım...Kitabı okurken bazen çok duygusallaşıp bazen de kahkahalar ile bazen de en sıkı casus hikayelerine nal toplatacak kurgu ile okuyorsunuz..Bir de bu Regency Dönemi yani 1813'lü yıllarda geçiyor..Hali hazırda Napolyon ile savaşlarının sürdüğü yıllarda.. Kısaca bence bu beş kitaplık seri sık sık arka arkaya çıkmalı.Umarım yayın evi serinin diğer kitaplarını çok geciktirmez..Serinin ikinci kitabı da çıkmış ama ilk kitap kadar çok beğenilmemiş..Aldığım bilgilere göre bu seri bağımsız olarak da okunabiliyormuş..Yine de seri okunmaya değer bir seri bence..Özellikler Historical severlerin çok beğeneceğinden eminim..Aşk,Macera,polisiye,casusluk,savaş temaları ile süslü bu kitabı bence kaçırmayın.. Serinin ikinci kitabı Hayallere Kapılma'yı da en kısa zaman da okumak istiyorum... Konusuna Gelince : Bu gerçekten bence iyi bir hikaye, iyi tempolu ile çekici karakter. Agatha ve Simon harika bir karışım alfa erkek ve yalancı hoşgörülü sevgilisi. Romanın kadın kahramanı Agatha'yı sevdim..Cesur, iradeli!bir genç kadın Ancak, o saf değil kesinlikle ..İnatçı ,ne istediğini bilen kesinlikle kül yutmayan bir karakter.Erkekleri büyülemek , bilgi almak hamurunda var..Başının çaresine bakmayı da çok iyi biliyor..Kimseye de muhtaç değil kendilerine kalan mirası katlayarak zengin olmuş..Ama yüreği sevgi dolu ve sadık..Özellikle Ağabeyi James Cunnigton'a..ONdan uzun zaman haber alamayınca Londra kazan o kepçe ağabeyini aramaya başlıyor..Elindeki tek delil ağabeyinden son gelen mektu Simon Rain ,gerçek ismi ile Simon Montague Raines atılgan bir kahraman. Bazen de bir odun..Sevgi nedir görmemiş..Çok kötü bir çocuklu geçirmiş. Aç kalmış..Fahişelik yapan annesinin hayat stili yüzünden sokaklarda perişan olmuş ..Sonunda kendini asilzade bir Lordun kanatları altında bulmuş..Ama sanıldığı gibi sevgi aile ortamında büyümemmiş aç kalmaktan kurtulmuş..O yüzden kendini kurtaran adamı hiç bilmediği,görmediği babası yerine koymuş..Fakat bu adam ondan bir casus çelik iradeli duygusal olmayan kelimenin tam anlamı ile görev adamı yaratmış.. Simon Fransız asıllı ama İngiltere hükümeti adına çalışıyor.Yalancılar Kulübu adı altındaki casus örgütünün beyni..Lakabı ''Sihirbaz''..Agatha'nın ağabeyi James'in amiri pozisyonunda..James'in kendilerine ihanet ettiğini düşünüyor..O yüzden onun tüm hayatını hesaplarını incelerken Agatha ile karşılaşıyor..Onun kim olduğunu bilmediği James'in dosyalarında da onunla ilgili bir bilgi olmadığı için AGatha'yı James'in metresi sanıyor... Agatha onu baca tamircisi sanıyor ve işler karışıyor..Hem de fena halde.. Kısaca yazarı Historical ile polisiye ve macerayı sevenler bence epeyce sevecekler..Bence bu güzel kitabı kesinlikle kaçırmayın... Liar's Club 1. The Pretender (2003) Gönlünü Kaptırma 2. The Impostor (2003) Hayallere Kapılma 3. The Spy (2004) 4. The Charmer (2004) 5. The Rogue (2005) http://hulyami.blogspot.com/2013/08/celeste-bradley.html
Yazarın How To Serisinin İlk Kitabı idi Cesaretin Var mı? Genel anlamda yazarın kalemini beğendim oldukça akıcı yazıyor.Kitabı ilk okumaya başladığımda Candace Camp'in Çöpçatan serisi aklıma geldi çünkü romandaki kadın kahramanımız bir çöp çatan idi..Erkek kahramanımız da bir dük..Hikayenin diyalogları oldukça iyi idi. Kitaptan çeviriden ve editten kaynaklı bir kusur da yoktu bence..Hatta dönem ile ilgili açıklamalar oldukça başarılı bir şekilde dip not olarak verilmişti.. Ama hikayede aşkı tam olarak hissedemedim olay döngüsü vardı anlatım çok iyi idi ama maalesef aşkı pek de bulamadım.. Yazar ikili arasındaki çekimi tam olarak yansıtamamıştı bence ..Bir de Çöpçatanından etkilenen bu asilzade için sosyetenin diğer genç kızları yarışmaya giriyordu..Ama maalesef ki en başta bu genç kızların şansları yok du çünkü baştan itibaren adaletsiz bir yarışma idi Çöpçatanı aklından çıkaramayan bu genç adam bu kızlarla sadece oyalanıyordu bence... Ama genel anlamda hikaye güzeldi. Okurken keyif ile okudumsa da tekrar okunacak kitaplarımın arasına girmedi.. Romanın Konusuna Gelince Shelbourn Dükü Tristian unvanın devamı ailesinin geleceği için bir eş bulmaya karar verir..Bunun içinde yelpazesini kazara kırarak tanıştığı Lady Tessa Mansfield'den yardım ister çünkü evde kaldığı farz edilen bu kadının işi çöpçatanlıktır..Daha önce bu konu da annesinden yardım istemiş ama hayır cevabı almıştır..Fakat ikili tanışır tanışmaz birbirlerinden oldukça fazla etkilenmişlerdir. Tessa aslında oldukça güzel bir gen kadın da olsa nedense kendisini çok çirkin bulmaktadır..Bunda en büyük sebep de geçmişinde değer verdiği kişi tarafından aşağılanmış olmasıdır..bu kişi ve geçmişinde yaşadığı bir olay yüzünden evlenmemeye karar vermiş başından geçen bu olayı da bir sır gibi saklamaktadır..Onunla ilgilenen erkekleri de şimdiye kadar da başarı ile savuşturmuştur..Taa Tristan ile karşılaşıncaya kadar...Onu bir türlü kendisinden uzaklaştıramamış hatta hiç bir erkekle yakınlaşmadığı kadar yakınlaşıp onunla oldukça da iyi bir arkadaş,dost olurlar... Tristan ise aşka ve evliliğe inanmayan bir genç adamdır..Buna en büyük sebepse annesini aldatan babasının sebep olduğu olaylar ve annesini aşağılamasıdır. Ama annesi hala daha babasını büyük bir sevgi ile hayranlıkla anmaya devam etmesi onu bazen çileden çıkarmaktadır..Kendisinden küçük bir de kız kardeşi vardır o da evliliğe pek sıcak bakmamaktadır..Ağabeyinin yakın arkadaşı Hawk ile oldukça da samimidir.. Serinin ikinci kitabının kahramanları da onlar belirtmeden geçemeyeceğim.. Genç kızların bu yakışıklı genç Dük ile evlenmek için girdikleri yarışma ve yapılan entrikalar oyunlar oldukça eğlendirici ve düşündürücü idi....Zaman geçtikçe çöpçatanlığı yapan Tessa'yı bir rakip olarak da görmelerini ilginç buldum aslında..Kısaca sosyetenin genç kızlarının bu acımasız yarışmada yarıştırılmaları dönemi oldukça iyi yansıtıyordu bence..Bunu diğer okuduğum kitaplarda da görmüştüm..Ama oldukçada acımasız bir uygulama olduğunu belirteyim.. Hikayenin sonlarına doğru geçmişini saklamak için olağan üstü çaba gösteren Tessa'nın buna engel olamaması geçmişinin açığa çıkması bu yüzden Tristan'a açıklamak zorunda kalması yüreğimi oldukça da burksa da hikayenin sonlara yakın sahnesinde yarışmanın sonucunu açıklandığı sahneyi çok beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim..O sahnede çok duygulandım.. Kısaca konusu değişik güzel bir romandı..Yazar bazı yerleri çok iyi kurgulamış duygusal sahnelerde bence başarılı olamamıştı..Bu konudaki bir hikayeden daha güzel duygusal sahneler olabilirdi bence..Yine de takip edeceğim bir yazar olacak..Bir kitabını daha okuyup kararımı öyle vermeyi düşünüyorum...Historical sever arkadaşların beğeneceğini tahmin ediyorum..Okuyacak arkadaşlara keyifli okumalar.. http://www.youtube.com/watch?v=YVELRV6Bjr0&feature=youtu.be How To Series 01. How to Marry a Duke (2011) Cesaretin Var mı_ 02. How to Seduce a Scoundrel (2011) 03. How to Ravish a Rake (2012) Hülya Yılmaz http://hulyami.blogspot.com/2013/08/cesaretin-var-m-vicky-dreiling.html
aSophia James'in Dört kitaplık Wellingham serisinin üçüncü kitabı idi..Ailenin kötü çocuğu Cristo Wellingham'ın hikayesi idi...Babası tarafından sevilmdğinin düşünen bir gencin hayatını nasılda tehlikeli boyutlara taşıyabileceğini anlatan bir hikaye idi.. Aslında hikayenin kurgusu olağan üstü değildi ama bu yazarın anlatımındaki derinlik ve sadelik çok hoşuma gidiyor..Elime aldığımda hiç sıkılmadan rahatlıkla okudum.. Romandaki kadı karakter de Cristo'nun ölümüne sebebiyet verdiği Nigel'in kız kardeşi ile Paris'te yollarının kesişmesi ile başlıyordu..Ona bir fahişe olarak sunulan körkütük sarhoş genç kızdı Elanor. Karşısındaki adamdan çok etkilenmişti ama fahişe olmadığını da söyleyemeyecek kadar da sarhoştu..Cristo'da fahişe sandığı bu kadından etkilenince aralarında bir ilişki yaşanır..Ama bu genç kadın bir bakiredir Cristo birileri tarafından oyuna getirildiğini anlar..Fakat o gece birbirlerinden ayrılamazlar.. Veee sonra bir daha beş yıl sonra karşılaşırlar..Cristo kendine yeni bir hayat kurmak için ana vatanına dönmüştür..Bir davette karşılaşmaları ikisi içinde büyük sürprizdir..İkisi de birbirini unutmamış, Cristo yıllarca Fransa'da Elanor'u aramış ama onu anavatnında karşısında evli bir kadın olarak bulunca şaşkına uğramıştır..Elanor'da o geceyi unutmak istese de kocası sayesinde kendine yeni bir yaşam kurmuştur..Ama aralarında görmeleri gereken hesaplar ,yanıtlanması gereken sorular vardır... Çok severek okudum..Historical seven arkadaşların seveceğini tahmin ediyorum...