En beğendiğim Grange kitabı oldu; polisiye dozu yüksek. Ayrıca bir Fransa anti-gezi rehberi de sayılabilir.
Yaratıcı bir kurgu yavan bir hikayeyle birleşince sevdim mi nefret mi ettim emin olamadım.
Aşkın, duyguların ömrü ne kadar; insanoğlu bunun ne kadar farkında, ne kadar kendimizi kandırıyoruz ya da ne kadar buna inanıyoruz; tüm bunları güzel bir şekilde önümüze seriyor. İlk başları tutuk olsa da özellikle hikayenin Kars'ta devam eden bölümünde gayet ritmini buluyor. Kıyıda köşede kalmış güzel bir roman.
Grange'ın en beğendiğim ikinci kitabı oldu. 500. sayfaya kadar "katil kim" oyununu merakla okutuyor. Üstelik "alabros" ve "cangıl"ı es geçmemiş :)
Kurguda zamanlararası geçişler çok güzel yedirilmesine rağmen, gereğinden uzun bir roman olmuş. Sonlara doğru iyice atlaya atlaya okudum. Yine de Leipzig'i de bir dünya gözüyle görmek istiyor insan.
Açıkçası 17. yüzyılda geçen bir Osmanlı hikayesinin ağır ve sıkıcı olabileceğini düşünüyordum fakat gerek bir önceki roman "Sessiz Ev"e atıfta bulunarak da günümüz dilinde anlatılan kurgunun akıcılığı, gerek de benim bilgisayarda Assassin's Creed 2'yi yeni bitirmem, kaygılarımı boşa çıkardı. Bir çırpıda okudum diyebilirim. Dostoyevski'nin "Öteki" romanındaki karakterin durumunu bana hatırlatan öğelere roman sonunda Orhan Pamuk'un yazdığı sonsözde de değinilmesi ayrıca keyif verdi.