Ve muhteşem serinin son kitabı... Bir sonun yeni bir başlangıcı... Uzun olsun, bitmesin, bütün boşlukları doldursun, uyku bırakmasın, ve hatta lütfen Ron'a bir şey olmasın dedirtmiştir :) ayrıca bittiği içinde ağlatmıştır. Umarım bir şekilde Rowling kararından vazgeçer de seriyi devam ettirir ya da bize aynı tadı verecek yeni, yepyeni bir seri üretir.
Kitabı heyecanla aldığım o güzel günü dün gibi hatırlarım. İnanamayabilirsiniz belki ama heyecandan iki gün okumaya bile başlayamamıştım. Kitabı elime alıyor ama yüreğimin çarpmasından dolayı okumaya konsantre olamıyordum :) Sonundan kendimi toparlamış ve okumayı başarmıştım. 1114 sayfalık bir kitap ve 2,5 günde bitmişti ve ailem kafamda bazı tahtalarımın ciddi ciddi eksik olduğunu düşünmüşlerdi. Tabi ben bu durumu hiç umursamıyordum, çünkü kitap öyle güzeldi ki... beni alıp uzak diyarlara götürmüştü. Mutlaka okunmalı...
Serinin 4. kitabı ve benim en sevdiğim diyebilirim. Kurgusundaki muhteşem zeka göz kamaştırıyor. Dostluk, arkadaşlık, zorluk, hayatın çetin ve dikenli yollarında genç bünyelerin dimdik savaşı... Hele sonlarına doğru ateşlerin içinde kavuruyor insanı.
Güce, yönetime ve insan doğasına ilişkin yazılmış en önemli edebi eserlerden bir tanesidir. İlk bakışta bir çocuk masalı gibi görünsede barındırdığı öğeler kitaba görünenden çok daha derin anlamlar kazandırır. Küçükken okunduğunda o masum düşünce yapınızla Napolyon ve onun aksiyonları karşısında ister istemez bir tiksinti duyarsınız. Biraz daha büyüyünce imgeleri gerçek kişilerle bağdaştırabilecek noktaya geldiğinizde Orwel in zekâsını takdir etmeden yapamazsınız. Ayrıca siyasetin nasıl bir çöplük olduğunu alegorik olarak mükemmel şekilde anlatır. Son derece güzel vefakâr bir o kadar da acı ama gerçek analizlere sahiptir. Dün bugün yarın insanlar hep aynıdır, aynı kalacaktır mesajını çok iyi verir. Dünyadaki açgözlülük ve bencilliği gözümüze sokar. Aslında günümüz tabiri ile koltuk sevdasını daha başka nasıl anlatabilir ki yazar. Toplumun ne kadar kuzu bazılarının ise ne kadar domuz olduğunu, demokrasi kavramımın ne kadar hayalî olduğunu, "bütün hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir” sözü ile yüzümüze sert bir şekilde vurur. Tabi anlayana!
Peygamber Efendimizi anlatan bir kitap her halükarda güzeldir elbette ki; Sonsuz Nur oldukça derin bir kitaptır. Yer yer günümüz türkçesinden uzak anlatımlar, uzun cümleler ve araya giren farklı detaylar sizi ana konudan uzaklaştırabiliyor. Böyle olması çok doğal çünkü kitap ele kalem kağıt alınarak yazılmamış, M.Fethullah Gülen'in sohbetlerin derlenmesi ve yazıya dökülmesi şeklinde olmuştur. Bu durumun kitabı okurken farkedilmemesi mümkün değildir. Kitabı bitirmek biraz sabır ister, eğer sabırsız tez canlı bir insansanız bırakın 3 serisini sadece 1. seriyi bile bitirmeniz mümkün gözükmüyor. Birde aklıma gelmişken eğer ucunda size vadedilmiş bir ödül varsa seri bir şekilde okuyup bitirirsiniz muhakkak ama aklınızda neler kalır orasını bilemem...
Bende derin izler bırakan bir kitaptır. Bıraktığı izler iyi bir kitap olduğu için değil beni rezil ettiği içindir. Elime geçtiği zaman liseye gidiyordum ve bir arkadaşım okumam için vermişti. İçeriği hakkında en ufak fikrim yoktu. Kapağındaki güzel kıza aldanmış ve masum bir şeyler anlatıyor sanmış olabilirim. Felsefe dersindeydim, hocayı dinlemekten çok sıkılıyordum, sıranın altından gizlice kitabın ilk sayfalarına göz atmaya başladım. Hoca durumu fark etti ve kitabı alıp masasına geçti, ardından kitabı evire çevire bir güzel inceledi. Sonra yanıma geldi ve şöyle dedi:"bu yaşlarda bu tarz kitaplara ilgi duymanı bir psikoloji hocası olarak ben anlayabilirim ama diğer hocaların görürse anlamayabilir." o an ne demek istediğini anlayamamıştım, ta ki eve gidip kitabın ne mal olduğunu anlayana kadar. Gerçekten rezil olmuştum. Tavsiye etmem boş ve gereksiz bir kitap
Suç ve ceza kavramlarına özgürce bir bakış, ağır bir sorgulama, vicdanın yaptırım gücü üzerine bir yaklaşım... Sizi uçuruma düşürecek, en ağır kuşkularınızla cezalandıracak, sizden çok şey alacak ve aynı zamanda size çok şey kazandıracak bir roman. Her satırında içinizden bir şeylerin çözüldüğünün farkına varacak ve iç titremelerinize engel olamayacaksınız. İnsanın iç dünyasını bu kadar gerçek anlatan bir roman karşısında belki de korkacaksınız ve bu romandan sonra Dostoyevski’nin tadı hep damağınızda kalacak. Çok büyük bir yazar olan Dostoyevski herhalde büyüklüğünden kaynaklanıyor olsa gerek hiç cinsellikle ilgilenmemiş seyircinin cinselliğe meyilli olabileceği yerlerde ise derhal konuyu değiştirerek örnek olmuştur ki bu detay benim için önemlidir Kitabın başkahramanı Raskolnikov ise belki de yazıyla var olmuş en ilginç karakterlerden biridir. Hatta hayatımda tanıdığım en derin ve beni en derinden etkilemiş üç beş kişiden biridir diyebilirim. Etrafındaki duvarı yıkıp sevgiyi tekrar keşfedene kadar kör kararlılığından en ufak taviz vermemiştir ve kitabın son sayfalarına kadar yüreğimi de tüketmiştir. Elinde baltayla tefeci kadını öldürmeye gittiği sahne ise bence dünya roman tarihinde bir daha asla yazılamayacak kadar güçlüdür. Elindeki balta ve o baltaya vuran ay ışığı Dostoyevski’nin akıl almaz dehasını tekrar ve tekrar kanıtlar. Dostoyevski bir katilin hislerini nasıl bu kadar iyi biliyor bu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte bir insanı öldürünce neler hissedileceğini merak edenlerin bunu yapmasına gerek kalmadan bu kitabı okuyarak da bu duyguları anlayabileceği bir eser yaratmıştır. Raskolnikov kitabın başında 23 yaşındadır, kitap bittiğinde ise Sibirya’da kürek mahkûmu olarak hayatına devam etmekte olan ve sonsuza kadar yaşayacak bir kahraman... Suç ve Ceza’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır artık.. Özellikle belirtmeliyim ki bu harika kitabın Türkiye’de 46 farklı tercüman/yazar tarafından sunulduğu biliniyor. Okumayı düşünüyorsanız orjinal aslından tam metin olarak çeviri olmasına dikkat etmelisiniz. Tavsiyem ise Şule Yayınları- M. Ali Özkan çevirisi