İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliğinin kişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirirler. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar; kısa sürede önder bir takım oluştururlar, devrimi de onlar yolundan saptırırlar. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romanda önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalıdır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.
******
Büyükler bazen, basit şeyleri anlaşılması zormuş, içinden çıkılmazmış gibi anlatabiliyor. Öyle karışık açıklamalar yapıyorlar ki, ne söylediklerini belki kendileri de anlamıyor. Mesela, neden birileri diğerlerini yönetmek ister? İyi giden şeyler, güzel şeyler neden bozulur? Nasıl olur da insanlar birbirlerine bu kadar haksızlık yapabilir?Bu sorulara verilen yalan yanlış cevapları bir yana bırakıp bir de George Orwellin Hayvan Çiftliğine bakalım. Bir çiftlik var ve bu çiftlikte hayvanlar sahiplerini kovup çiftliği ele geçiriyor. Kendi düzenlerini kuruyorlar. Sonra da öyle şeyler oluyor ki, okuyunca yaşadığımız dünyada olan bitenler bir anda açıklığa kavuşuyor. Evet: Hayvan Çiftliğinde yaşananlar, bu dünyada yaşananlara çok benziyor...
************
Aslında, bu kitap bir peri masalı olarak yazılmıştı... Orwell öyle diyordu eserine; büyükler için yazılmış bir masal... Eserde, hayvanları aç bırakan, öldüresiye çalıştıran, yavrularını mezbahaya satan zalim bir çiftçiye karşı hayvanların isyanı anlatılır. Hayvanlar ateşli bir idealizm ve coşkulu sloganlarla, adaletin ve eşitliğin hüküm sürdüğü bir cennet yaratmak için yola çıkarlar. Fakat, macera, büyük bir hüsranla neticelenir. Ve, Orwell, hayvanlar aleminde aktardığı bu öykü ile, aslında, Devrimin tanıdık yüzünü; liderlerin sahiplere, rejimin diktatörlüğe dönüşümünü resmeder... Hayvan Çiftliğindeki karakterler Rus Devriminden esinlenilerek resmedilir; domuz Napoleon tam bir Stalin portresidir. Fakat Hayvan Çiftliği sıradan bir Rus Devrimi hicvi değildir. Orwell'in mesajı çok daha derindir.
************
Beylik Çiftliği sahibi Mr. Jones, gece için kümesleri kilitledi, fakat o kadar içmişti ki, pencereleri kapamak aklına gelmedi. Fenerinden etrafa halkalı, titrek bir ışık yayılıyordu; yalpalayarak avluyu geçti, kapının arkasında çizmelerini tekmeleyip çıkardı, kilerdeki fıçıdan son bir bardak daha bira aldı ve Mrs. Jones'in çoktandır horlamakta olduğu yatağa doğru sendeledi.
******
İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok Bindokuzyüzseksendört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki reel sosyalizmin eleştirisi olan roman, dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliğinin kişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirirler. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar; kısa sürede önder bir takım oluştururlar, devrimi de onlar yolundan saptırırlar. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romanda önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalıdır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.
******
Büyükler bazen, basit şeyleri anlaşılması zormuş, içinden çıkılmazmış gibi anlatabiliyor. Öyle karışık açıklamalar yapıyorlar ki, ne söylediklerini belki kendileri de anlamıyor. Mesela, neden birileri diğerlerini yönetmek ister? İyi giden şeyler, güzel şeyler neden bozulur? Nasıl olur da insanlar birbirlerine bu kadar haksızlık yapabilir?Bu sorulara verilen yalan yanlış cevapları bir yana bırakıp bir ... tümünü göster
Koca reis: Karl Marx
Napeleon: Stalin
Snowball: Troçki
Squealer: Medya / Propaganda aracı
Moses: Din
Boxer : İşçi sınıfı
Molie: Aristokrat kesim
Benjamin: Yaşlı, tecrübeli kesim
Köpekler: KGB ve kolluk kuvvetleri
Domuzlar: Bürokrat sınıf
Güvercinler: Diğer ülkelere yapılan propaganda aracı
Fareler ve Tavşanlar: Menşevikler
Bay Jones: Çar II. Nikolay
Frederick: Hitler
Hayvan Çiftliği: SSCB
Beylik Çiftliği: Çarlık Rusya'sı
Foxwood: İngiltere
Pinchfiled: Almanya
Animalizm (Hayvancılık): Komünizm
Yel Değirmeni: SSCB'nin 5 yıllık kalkınma planı
Toynak ve Boynuz: Orak ve çekiç
7 Emir: Komünist manifesto
Celal Üster'in çevirisi olan kitabı okumanızı tavsiye ederim.Kitabın sunuş kısmı çok önemli ayrıntılar içeriyor,kitabı bitirince tekrar okudum.
Bütün kitaplar eşittir,
ama bazı kitaplar
öbürlerinden daha eşittir.
Celal Üster
Kitap çok güzeldi. Fakat ilk 1984’ü okuduğum için biraz pişman oldum. İlk hayvan çiftliği’ni okusaydım daha güzel olacaktı. Önemsiz bir detay gerçi.
-spoiler-
Kitaptaki Rusya göndermelerinden ziyade, şu anki hükümetlerle ne derece benzediğiyle ilgilendim. Hatta yayarak okuyup karşılaştırma yaptım. Bana göre benzerlikler şöyle,
- korku imparatorluğu
Kitapta itaatin çoğu bu şekilde sağlanıyor. Sürekli olarak “insanların mı yönetmesini istiyorsunuz?” cümlesiyle korkutulan diğer hayvanlar, seçeneksiz kalıyorlardı. Halbuki insan döneminde daha fazla yem alıyorlardı. Ama hafızalarına o kadar güvenmiyorlardı ki, iki yönlendirmeden sonra-tabi köpeklerin de etkisiyle- bildiklerini de unutuyorlardı.
Bu her yerde var. “Enkaz devraldık” diyen spor kulübü başkanları, “çamur içinde yürüyordunuz, onları mı istiyorsunuz?” diyen belediyeciler ve “x’e borcu kapattık, eskiden böyle bir şey mi vardı? Hayal bile edemezdiniz” diyen başbakanlar. Bunlar bize çok yakın örnekler. Bu söylemlerde bulunanlara, cesaret edip de eski muadillerinden daha kötü durumda olduğumuzu söylerseniz, karşılaştığınız tek söz “ama hayat şartları…” şeklinde başlayan bir cümle olur.
Kitapta Snowball’un hayali bir korku ögesi olarak kullanılması da var. Tüm kötülükler ona yıkılıyor, nefret ve korku körükleniyor. Rüzgarın yıktığı değirmenin sağlam olmamasından ziyade, “Snowball yaptı, daha çok çalışmalıyız” cümlesiyle ilgileniyor hayvanlar. Bu sayede değirmenin güçsüz olduğu ve bu yüzden yıkıldığı umurlarında olmuyor. Çünkü onlar Napolyon’un her şeye vakıf, her şeyin en iyisini bilen ve onlar adına düşünebilen bir lider olduğuna inanıyorlar. Söylediklerini kendi hafızalarını yalanlama pahasına kabul ediyorlar. (1984 ve çiftdüşün tekniği)
Bunu da günümüzde her şeyin “dış mihraklar”, “islam düşmanları”, “amerika’yı yıkmak isteyen müslüman teröristler”, “illuminati”, “faiz lobisi” gibi grupların üzerine yıkılmasına benzetiyorum. Hiçbir devlet, hiçbir zaman “bu neden oldu? Ne gibi güvenlik açıklarımız var?” sorusunu akıllara getirmez, bir günah keçisi bulup nefreti körükler. Bu sayede birkaç “aykırı” hariç kimse “güvenlik” kelimesini bile aklına getirmez.
- medya gücü
Kitapta 7 kuralın yazıldığı duvarı günümüzün medyası olarak düşünüyorum. İktidarın kontrolü altında olan duvar, kimsenin okumaması, okusa bile onlara itiraz etmek yerine “yanlış hatırlıyorum” diyecek olması üzerine sürekli değiştiriliyor. “alkol içmek yasaktır” kuralı “fazla alkol içmek yasaktır” oluyor, “hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldüremez” kuralı, “hiçbir hayvan başka bir hayvanı nedensiz yere öldüremez” oluyor. En sonunda da elde tek bir kural kalıyor, “her hayvan eşittir, ama bazıları daha eşittir”
7 gazetenin aynı manşeti attığı günümüzde, bunun benzerliğini tartışmak mantıksız oluyor. Onun dışında belirli bir çoğunluğu sağlayınca, her öneriyi geçirebileceğiniz meclis sisteminde, “kural koyucu” olmak da çocuk oyuncağı oluyor. İktidar, onun çıkarlarına uygun olan yasaları dilediğince geçiriyor. Bazen de kendi verdikleri yasa teklifini, rakip parti de desteklediği için kabul etmedikleri bile oluyor.
- Squealer
Bu “soru işaretleri giderme mekanizması” olan karakter belki de kitabın en önemli karakteri. Konuşmaları yapması, kuralları değiştirmesi, diğer hayvanlarla muhatap olanın o olması ve etkili bir konuşmacı olması Napolyon’un çok işine yarıyor.
Günümüzde onlarca örneği olan dalkavuklar, hükümete herhangi bir eleştiride hemen ortaya çıkarak “aslında öyle demek istemediler”, “böyle diyorsun ama, eskiden tüp kuyruğunda bekliyordunuz”, “x her şeyi bilir, sizin için düşünür”, “ne paternalist devleti? Biz kötü mü yapıyoruz, halkımız cahil” cümlelerini kurarlar.
Kitabı okurken de sürekli aklıma geldi, bari onunla bitireyim:
“En ateşli devrimciyi alın, ona mutlak iktidar verin, bir yıl içinde Çar’dan daha beter olacaktır.”
Bakunin
-spoiler-
"Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağırdır. Özgürlük, değerli olduğu ölçüde kırılgandır da."
Orwell'in geleceği gördüğü ya da daha doğrusu kısmen tahmin ettiği kitap 1984'tür. Hayvan çiftliği tam olarak bir Stalinizm eleştirisidir. Stalin Rusyası'nın ne hayallerle yola çıkıp nerelere geldiğinin güzel bir anlatımıdır.
Güce, yönetime ve insan doğasına ilişkin yazılmış en önemli edebi eserlerden bir tanesidir. İlk bakışta bir çocuk masalı gibi görünsede barındırdığı öğeler kitaba görünenden çok daha derin anlamlar kazandırır. Küçükken okunduğunda o masum düşünce yapınızla Napolyon ve onun aksiyonları karşısında ister istemez bir tiksinti duyarsınız. Biraz daha büyüyünce imgeleri gerçek kişilerle bağdaştırabilecek noktaya geldiğinizde Orwel in zekâsını takdir etmeden yapamazsınız.
Ayrıca siyasetin nasıl bir çöplük olduğunu alegorik olarak mükemmel şekilde anlatır. Son derece güzel vefakâr bir o kadar da acı ama gerçek analizlere sahiptir. Dün bugün yarın insanlar hep aynıdır, aynı kalacaktır mesajını çok iyi verir. Dünyadaki açgözlülük ve bencilliği gözümüze sokar. Aslında günümüz tabiri ile koltuk sevdasını daha başka nasıl anlatabilir ki yazar. Toplumun ne kadar kuzu bazılarının ise ne kadar domuz olduğunu, demokrasi kavramımın ne kadar hayalî olduğunu, "bütün hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir” sözü ile yüzümüze sert bir şekilde vurur. Tabi anlayana!
Sistemi eleştiren, geçen zamanın yalnızca umarsızca geçtiğini ve biz insanları bir adım daha ileriye taşımadığını acımasızca yüzümüze çarpan çok iyi yazılmış ve çevirisi yapılmış bir kitap.
Anlaışlan o ki okuduğum her kitap ile Gerorge Orwell'e olan hayranlığım artacak.
Daha "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört"ün etkisinden sıyrılamamışken okuduğum Hayvan Çiftliği beni öyle ürpertti ki yazmak için yarını bekleyemedim.
Tekrar tekrar ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki mükemmel bir bakış açısı, inanılmaz bir hayal gücü ve ifade yeteneği sergileyen Orwell'e hayran olmamak elde değil.
Arka kapakta, "reel sosyalizm" eleştirisi olarak tanımlanan kitabı bir görüş/rejime indirgemek bana çok yanlış geliyor. Hayır, bence Hayvan Çiftliği bir "reel sosyalizm" eleştirisi değil. Bence Hayvan Çiftliği insanoğlunun tatmini mümkün olmayan egosuna, aç gözlülüğüne, karakter (sizlik) sorununa tutulmuş bir mercek.
Yine darmadağınım, yine düşünmekten bile aciz bırakıldım Orwell tarafından.
Bir kitabını daha okumaya cesaret edebilecek miyim bilemiyorum.
"Bütün hayvanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir."
Toplumsal örgütlenme eleştirisiyle başlıyıp daha sonra her boşlukta ortaya çıkacak iktidar ve yönetmenin şuursuzluguna kapılarak gerçekleri(ne yazık ki) yüzümüze vuruyor..daha küçük yaşlarda okumayı dilerdim bu başyapıtı.
Karton Cilt, 46. Baskı, 152 sayfa
Şubat2016 tarihinde, Can Sanat Yayınları tarafından yayınlandı