Antivenom, 640 adet değerlendirme yapmış.  (12/92)
Çocukların Savaşı - Kıyamet Okulu 3. Kitap
Çocukların Savaşı - Kıyamet Okulu 3. Kitap

3

Amerikan ordusunu İngiliz topraklarından silen St. Mark öğrencileri, çevredeki çocukların kaçrılıması söylentilerini ciddiye alacak tek organize ve silahlı grup oldukları için çocuk kaçıranlara savaş açıyorlar. Lee ve Kate güvenliği sağlamak için huzurlu yaşamlarını, Salisbury’nin yaraları henüz zihinlerde tazeyken geride bırakıyor ve sefere çıkıyorlar... Caoline üzerinden saf bir militarim eleştirisi yürüten yazar, giriş bölümünde cinayet psikozunun pragmatist argümanlarla irdelenmesini kaleme almış. Çocukça ve çok zayıf kalan argümanları ve kıyamet sonrasına dair yapılan zekice çıkarımlar anlamsız vahşet altında boğulup gitmiş. Pratiklik sorgulanmamış, tıbbi malzeme ve yiyecek temini tamamen havada kalan sorunlar. Vıcık vıcık bir Oedipus iması yapan yazar Freudyen önermeleri okurunun suratına sıvarcasına kullanmış. Lee’nin vahşete olan sevgisi, akıl sağlığını yavaş yavaş kaybettiğini vurguluyor. Teleevangelistler bile kıyamte uyum sağlamışlar: Animist bir ritüelle hayatta kaldığını iddia eden vampir özentisi bir piskoposla aktarılmış. Robert Stokes ( Robin Hood ) ve Lee Keegan’ın kesişen yolları, Lee’nin elinden sıyrılıp giden akıl sağlığını geri kazanması için gittiği bir diplomatik görevde yaptıkları huzursuz ittifak ile sonlanıyor. Kate Ve Örümcek ( Başrahip ) ‘in kapanmamış hesapları, kıyamt öncesine bir persona ve ömür öncesine dayanıyor. Kate Booker’ın ölümü Jane’in vaftizi ile vurgulanıyor. Cooper karakteri vahşi bir materyalizm ve pragmatizm karikatürü. Özne-nesne teması kayması bu karakter üzerinden irdelenmiş. Çocukça bir harem ve iktidar fantezisi içinde yaşayan Örümcek, diğer tüm karakterler gibi izole ve yabancılaşmış. Küçük toplulukları saran paranoya olası müttefiklerin sokak ortasında infazına dahi neden olacak kadar şiddetli geri tepmeler yaratıyor. Jane’in intikam arzusu ve bencilliği korumaya yemin ettiği çocukları ve dostlarını tehlikeye atıyor. İç grup ve dış grup çatışması St. Mark ve Nottingham Korucuları üzerinden işlenmiş. Güney İngiltere’deki tüm tehditlerin sona ermesiyle kapanan metin çok sayıda grafik detay verilen vahşet sahnesine sahip. Kıyamet sonrasında ebeveynlerine trip atamayan ergenlerin silahlı müttefiklerine ebveyn muhamelesi yapması okurun canını sıkabilir.

Anavatan Operasyonu - Kıyamet Okulu 2. Kitap
Anavatan Operasyonu - Kıyamet Okulu 2. Kitap

2

Lee Keegan, salgın sonrası dünyada babasını aramak amacıyla Basra’ya gitmiştir. Uçağı çakıldıktan sonra esir alınan Lee, savaşı henüz bitirmemiş Irak’ı işgal eden İngiliz kuvvetleri ve çılgına dönmüş bir dünyayla yüzleşmek zorunda kalacaktır... Önyargılı,umarsız ve düşüncesiz Lee karakteri, kör talihin yardımıyla hayatta kalıyor. Kıyamet, ırak’a tedirgin bir barış ortamı sağlıyor, grup çatışmalarının sona erdiğini ortamda savaşacak savaşı kalmamış olan askerler kendi savaşlarını icat ediyorlar. Militarzmin donuk akıllı konformizmi, kıyametten sağ çıkmış ve silahsız sivilleri topluca katledecek kadar zıvanadan çıkmış durumda. Çocuklara işkence yapacak kadar delirmiş olan askerler koşullara uyum sağlamışlar. Bu çağın çocukları artık çocuk değil: Lee saf bir ölüm makinesi. Amerikalıların ele geçirdiği Irak’ta Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı”’nı hatırlatan “emirlere uyma argümanı” sıklıkla kullanılmış. Vahşet ve cinayete meyilin aileleri içeriden parçaladığı bu dünyada sıklıkla Freud’un Thanatos’un imada bulunulmuş. Lee, içten içe şiddete aşık ve ciddi sadistik eğilimler sergiliyor. Eski zaman ve salgın sonrası iögelerinin çatıştığı metinde yazar, okurun suratına sıvarcasına Freudyen imaları, libido ve Thanatos’u sıklıkla kullanmış. Rusya Çarlık dönemine gerilerken, muhfazakar dini liderlerin emirleri altındaki Amerikan ordusu ise dünyayı ele geçirme planları yapıyor. Pragmatist ve makyavellist önermeleri çokça kullanan yazar, koşullardan ziyade vahşete odaklanmış. Lidersiz ve kanunsuz kalınca makineli tüfekleri olan mağara adamlarına dönüşeceğimizin öngörüsünde bulanan yazar, Anavatan Operasyonu’nın halkı silahsızlandırdığı ve tüm kaynaklara el koyduğu metinde , İngiliz ordusunun kendi ülkesini işgal ettiğini kurguluyor. Kaynak arayışının ve tehdit yönetiminin ön planda olması gereken bir metinde, sadece şiddeti anlatmayı uygun görüyor. Zayıf bir kıyamet sonrası romanı.

Doğuştan Yalancı
Doğuştan Yalancı

8

Yazar metnini genel anlamda yalan anlayışımızı irdeleyerek açmış. Yeni tanışan kimselerin 10 dakika içinde ortalama 3 yalan söylediğini, yalancının hep bir başkası ( kesinlikle biz değil ) olduğunu ve gerçeği içinde bulunduğumuz arkaplana göre sürekli yeniden yarattığımızı, esas kültürel normdan uzaklaştığı zaman ifadenin yalan sayıldığını belirtmiş. Kutsal kitaplara kelimesi kelimesine inanılacak olursa en büyük yalancının Tanrı olduğunu belirtip açıklamış: “Adem ve Havva’nın ölmeyeceklerini bildikleri halde onlara öleceklerini söylemiştir. Tanrı ikiyüzlüyse insan neden olmasın?” Daniel Defoe ve Robinson Crusoe atfı yapan yazar, Humprey’e göre insanın evrimleşmesinin nedenin alet kullanımı olmadığını, toplumsal hayatla baş etmeyi öğrenmenin doğayla mücadeleden daha zorlu olduğunu bu yüzden insanın sosyal arkaplanın evrimleşmesinde kilit etmen olduğunu vurguluyor. Jane Goodall ve orangutanlarla yaptıkları çalışmalara değinen yazar, atalarımızın yaşadığı çevrede hayatta kalmanın ancak başkalarına karşı olan davranışların etkilerini sezerek mümkün olacağını ve bu sayede aldatılan ve aldatan arasında evrimsel bir silahlanma yarışı başladığını aktarmış. Hayvanlar aleminden aldatma davranışlarına örnekler vererek Frans De Waal atfı yapan yazar, beynimizin büyüklüğünden yola çıkarsak 150 kişilik bir sosyal grupla etkileşime girebileceğimizi ifade etmiş. Aldatma sıklığının türün neokorteks büyüklüğüyle ilgili olduğunu da vurgulamış. Jean-Paul Sartre ve J.D Salinger atfından bulunan yazar yalan iki şekilde tepki verdiğimizi belirtmiş: Huzursuzluk , kurnazlık ve zekaya gösterilen hayranlık. Montaigne, Darwin, Kant, Nietzsche,Homeros atfı alıntıları yapan yazar, insan dışı primatlar ve küçük çocukların davranışlarındaki benzerlikleri gözler önüne seriyor: Muziplik, Rol yapma, Örtbas etme, Dikkat dağıtma. Küçük çocukların yalanlarının basit ve savunmaya yönelik olduğu itirafın çabuk geldiğini belirten yazar, bu koşulların 4 yaş civarında değiştiğini söylemiş. Çok küçük yaştaki çocuklar için onların zihninden geçen diğer herkesin zihninden geçen aynı olduğunu, çocuğun diğer insanların kendi zihni olduğunu algılamasının 3-4 yaşları arasında denk geldiğini belirtmiş. Yazar en iyi yalancıların insan davranışlarını en iyi şekilde okumaya eğilimli kişiler olduğunu, bu nedenle otistik çocuk ve yetişkinlerin yalan söyleyemeceğini aktarmış; yalan söylemenin ileriyi düşünme,strateji kurma ve akıl yürütme gerektirdiğini ; çocukların büyüdükçe yalan söylememeyi değil ne zaman söyleyeceğini öğrendiğini belirtmiş. Lincoln ve Jane Austen atfı yapan yazar, çocuğun sürekli karakterinin sorgulandığını hissettiği durumlarda aldatmayı arkasına saklanılacak bir şey olarak göreceğini okuruyla paylaşmış. Konfübülasyon hastalarından bahsedip, William James, Antonio Damasio, David Hume ve Robert Louis Stevenson atfında bulunan yazar, sanatsal hikayecilik ve yalancılığın birbirine çok yakın olduğunu vurgulamış. Sanatın gizli bileşeni yalan olan bir hakikat olduğu çıkarımını yapan yazar, psikopatların doğru ve yanlış arasındaki farkı bildiğini ancak hissedemediğini ifade etmiş. Yaygın inanışın, diğerlerine güvenmeye eğilimli olanların kolay av olacağı, yüksek güvenin saflıkla bağdaştırıldığı ancak bu görüşlerin yanlış olduğunu belirten yazar, kolay aldanmak ve kolay güvenmenin çok farklı şeyler olduğunu vurguluyor. Yalan makinesinin tamamen tutarlı ve güvenilir sonuçlar verdiği inanışının ve reklamının da bir yalandan ibaret olduğunu aktaran yazar, adalet ve toplumun gözünü boyama arasındaki farkı irdelemiş. Sahte itirafların yoğun polis sorgusu altında verildiğini, sonuca ulaşma konusunda baskılanan polisin suçladığı kişide itirafta bulunmasının kendisi için daha iyi olacağı fikrini doğurma konusunda uzman olduğunu aktarmış. Hafızanın şaşmaz bir bilgi deposu olmadığını boşluk olan yerleri kendimizin doldurduğunu belirten yazar, yalan makinesinin mucidi ve Dc Comics’in Wonder Woman karakteri arasındaki ilişkiyi de okuruyla paylaşmış. Paul Ekman’ın ünlü “Mary” anekdotu üzerinden mikro ifadelere giriş yapan yazar, Darwin’in yasaklı kitabına ve ifadeleri ilk kez anatomik olarak tanılamaya çalışan Duchenne’e atıfta bulunmuş. Başkalarını olduğu kadar kendimizi aldatmaya da yatkın olduğumuzu, çoğu zaman harekete geçip ardından motivasyon ve nedenler kurguladığımızı aktaran yazar; hukukun büyük çoğunluğunu yetersiz kanıtların oluşturduğunu ifade ederken modern hukuk sisteminin güvenilirliğini sorgulamış. Güçlü telkin ve konformist baskıların işlenmemiş suçları bile itiraf ettirdiğini de eklemiş. Beynin sağ ve sol yarıkürelerinin ve Corpus Callosum’un işlevlerini belirten yazar, yabancı el sendromunu, bilişsel uyumsuzluk teorisini açıkladıktan sonra, Freud, Coleridge, Schopenhauer, Camus atfında bulunmuş. Matıksallaştırmanın nefes almak kadar doğal olduğunu kendimizi özellikle “ideal imajlar” kurgulayarak kandırdığımızı ifade edip normal insan beyninin gerçekliği belirgin şekilde iyimser bir filtreden geçirerek işlediğini söylemiş. Çeşitli çalışmaların orta seviyede depresif kişilerin gerçekliği daha net algıladığını gösterdiğini ifade ettikten sonra uyarmış: “Kendini veya başkalarını aldatma bir kişi veya grup için faydalı olabilir ancak türümüzün geleceği için ölümcül olma riski taşıyor.” Yazar, en iyi yalancıların kendine daha iyi yalan söyleyebilenler olduğunu belirtip yalanın farklı alanlardaki kullanımlarına geçmiş. Plasebo’ları açıklayan yazar, bir yalan tedavi edebiliyorsa bunun sebebinin bir anlamı olmasından ileri geldiğini; anlamın da insanlar arasında oluştuğunu içlerinde oluşmadığını; ona inanmadığınız sürece bir yalanın sizi iyileştiremeyeceğini ifade etmiş. Şifacının kötü bir şeyi ( ruh, tümör, böbrektaşı vs. ) bedenden çıkardığı şeytan kovma ya da kesip atma metaforunun tıbbın yararlandığı en güçlü cephanelerden olduğunu aktaran yazar, ardından reklam sektörüne geçmiş. Reklamcılığın sadece bilgiyi iletmek değil aynı zamanda tüketicinin almaya razı olacağı sembolik bir değer üretmek olduğunu ve anlamın tükenmez bir kaynak olduğunu okuruyla paylaşan Leslie, yüklediğimiz anlamların en temel fizyolojik etkileri bile derinden etkilediği gösteren örnekler sunmuş: Bir asker ve sivil aynı yaralara sahip olabilir ama farklı şekilde tecrübe ederler. İlaçların basit bir farmasötik kapsül değil, aynı zamanda değişken bir hikayeler evrenine dair semboller oldukları çıkarımını yapan yazar bu bölümü kapatıp yalanın etikle ilişkisine geçiş yapmış. “Kapıdaki katil” motifini okuruna açıklayan yazar yalanın doğasını sorgulamış: Yalanın kendisi kötü müdür yoksa nasıl kullanıldığına göre bu durum değişir mi? Silahlı bir adam kapınızı çalıp içerideki arkadaşınızı sorsa... sofuluğunuzdan ötürü arkadaşınızı ( tıpkı İmmanuel Kant gibi ) açık edip kaderini mühürler misiniz yoksa hiç tanımadığınız ve amaçları bilmediğiniz bu tehlikeli kimseye ( pragmatik amaçlarla ) yalan söylemeyi mi tercih edersiniz? Modern yalan anlayışını Aziz Augustinus’un yaratığını, 8 maddelik bir yalan hiyerarşisi dahi oluşturduğunu ifade eden yazar, yalan beyanın tarihçesini okuruyla paylaşmış. Batı’nın yalanı yasaklayışının ardından o toplumda bireyin yüceltilmesinin yattığını Batı ve Doğu’nun yalana çok farklı gözlerle baktıklarını aktarırken yazar, kültürel arkaplanlarında etik ve sosyal kabuller üzerindeki esnekliğini gözler önüne sermiş. Beyaz yalanları, gündelik sosyal sorunların açtığı yaraları kapatan yara bantlarına benzeten Leslie, küçük yalanların biraraya gelip büyük kamusal yalanlar oluşturabileceğini, modası geçmiş gelenekleri sosyal uygulamalarının insanlar onlara inanmayı bıraktıktan sonra da sürmesini sağladığını öne sürmüş. Nörofizyoloji, sosyoloji, evrim psikolojisinden sıklıkla yararlanan yazar, her sayfası bilgi dolu bir kitap kaleme almış. Popüler bilim adı altında sayfa doldurmak adına verilen boş anekdotlar bu eserde mevcut değil. Son sayfalardaki ileri okuma da detaylı ve bölümlere göre ayrılmış bir kaynakça olarak ilgililere hitap edecektir. Konuyla ilgilenen herkesin sıkılmadan ve mesleki jargonla boğulmadan okuyabileceği keyifli bir kitap.

Türlerin Kökeni
İsyan Pazarlanıyor
İsyan Pazarlanıyor

4

Çokuluslu şirketlerin sadece sembol ve hareketleri satış metalarına ürünlerine dönüştürmesini anlatan ve halk hareketlerinin, huzursuzluk ve endişelerin alışveriş girdabında söndürüleceğini fetva eden zayıf bir makalecik.

No Logo
No Logo

9

Banu Avar, detaycılığında bir korku tüneli ancak doyurucu ve tarafsız görüşler içeriyor. Okunmalı, ders kitabı olmalı o derece.

Maymun Evine Hoşgeldiniz