Bu kitaptan unutamadığım bir hikaye "Kar Yolcusu" hikayesi. Bu hikaye bana bir şeyi farkettirmişti: Normalde iyi insanlar olarak anılıyor olsak bile, asıl çıkarlarımız başkalarınınkiyle çakıştığında görmeliyiz kendimizi.
Yüzlerce sayfa, bu kadar ayrıntı... Bu kitap büyük özenle yazılmış olmalı. Birbiriyle bir şekilde bağlantılı karakterler ve onların başından geçen yüzlerce hikaye var sanırım kitapta. Tabii bu ülkede olan biten fıkra gibi olayları zihnimizden geçirince Ayfer Tunç hikaye bulmakta zorluk çekmemiştir diye düşünmek mümkün. Kitapta insanların başlarına gelenlere bazen yok artık desem de hiç mantıksızlık yoktu. Absürd görünümlü gerçekçi bir roman bence bu.
Başka bir dünya hayal edebilmek için okunabilecek bir kitap. Sovyetlerde yol kenarlarında bulunan panolarda araba, parfüm vs. reklamı değil de Lenin'den özlü sözler bulunduğunu söylüyor kitapta Erdal Öz. Böyle bambaşka bir dünyayı hayal bile edemeyecek duruma geldik artık.
1930'lu yıllarda İtalyan köylülerinin zengin toprak sahiplerinden, kiliseden, ahlaksız ve faşist hükümetten, en çok da kendi cehaletlerinden neler çektiğini anlatan çok güzel bir kitap. Ağlanacak halimize güldürüyor yer yer ve bizim başımıza gelenlere benziyor onların başına gelenler. Hak aramaya gidiyorlar, anlaşmalar yapmak üzere tartışmalara giriyorlar ama öyle bir kandırılıyorlar ki iyi bir anlaşma yaptıklarını sanırken elleri daha boş dönüyorlar. Sussalar yapılan haksızlıklar, vergiler vs. yüzünden iyice yoksullaşacak ve bu yüzden ölecekler, konuşunca da başlarına gelmeyen kalmıyor, yine de birlik olunup haksızlıklara karşı çıkmaktan başka çare yok... Sonradan İgnazio Silone de fikir değiştirip faşistlere yanaşmış fakat bu kitap vicdanlı bir gözle yazılmış. Ayrıca kitabı Sabahattin Ali çevirmiş.