Kitap genel anlamda güzel, akıcı bir anlatıma sahip. Aynı zamanda okuduğum ilk Ahmet Ümit kitabı. Kitap ile ilgili olarak beni rahatsız eden tek şey aynı fikirler veya düşünceler üzerinde aynı konu başlığı altında gereğinden fazla betimleme yapması. Betimlemelerinin bir sonuca varacak diye düşündüğünüz kısmında ise "neyse" bekleyelim görelim der gibi olan ifadeleri anlamsız bir kitap sayfası doldurma çabası gibi anlaşılıyor. Velhasıl beklediğimden kötüydü.
Seriyi izlemeyi bitirdim. Kesinlikle mükemmeldi. Bu kitabın kitaplığımda olmasını çok istiyorum:)
Betimlemeler gerçekten harika. Özellikle anadolu insanının o dönemlerde konuşma kalıplarını düşündüğümüzde eser kusursuzlaşıyor dil bakımından.Yine o dönemlerde almanyaya işçi gönderilmesi ve gidenlerin kendilerini nasıl gördüklerine de inceden değiniyor. Gel gör ki bu güzelim kitap bir yere bağlanamıyor. Belki de okurun toplumsallaştırdığımız korkulardan sıyrılıp oraya gitmesi gerekiyordur. Kim bilir belki bazılarımızı çerçevenin dışından bakmaya yönlendirmiştir bile Yaşar Kemal.
Bu kitabı gerçekten çok sevdim. En çok da günlük çıldırışlarımız içinde kendine dürüst olan, istediğini yapan, kaçmayan, yüzleşen, korkan ama korkmayan, doğru bildiğini yapan ve yaşayan kadını sevdim.
Karamsar bir bakış açısı var. Umutsuz birçok şeyden, birçok şeyden de şikayetçi. Yine de bazı cümleleri ilham verici.
Genel olarak güzel olmasına rağmen sonunu beğenmedim. Bir değerli kitap uğruna yaşamını, yaşadığı yeri her türlü tehlikeye rağmen göze alıp da Elyazmasını neden kurtarmadılar? Neden gitti Şirin? Ne hissetti batılı Ömer? Hiç mi içi yanmadı? Hiç mi kendini kaybetmedi? Hem Şirin hem de kitap aynı anda kaybetmek, sadece 'artık yoklar' kadar sığ bir düşünceye mi sığdı?