Çocukluğun Soğuk Geceleri

Tezer Özlünün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar anıların çıplak gerçekliğine sığınıyor. Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi. TADIMLIKİlkbaharla birlikte ılık havalar başladığında uzun yürüyüşlere çıkıyorum. Bazı günler Günk de olmuyor. Bulvardaki tramvay rayları sökülmeye, ağaçlar kesilmeye başlanıyor. Yollar genişletilecek. Toz, toprak ve çamurlar içindeki çukurlardan geçiyorum. Henüz yıkılmasına başlanmamış, havuzlu Saraçhane Parkından iniyor, Aksaraya doğru yürüyorum. Bulvarın sol kıyısında yükselen apartmanları seviyorum. (Geniş bir bulvarda oturabilme tutkum var. Evimizin önünde yol olmayışı beni üzüyor. Bulvarlarda oturabilenleri kıskanıyorum. Şimdilerde kimseyi ve hiçbir bulvarı, hiçbir evi kıskanmıyorum. Her yerde kalabilirim. Ama o bizim, önünü gecekonduların kapattığı evimizde bir gece bile oturamam. Hiç düşündünüz mü? Ölen bir insanı gerçekten bir kez daha görebilir misiniz? Ölen bir okula gidebilir misiniz? Ölen bir evde uyuyabilir misiniz? O yıllar öldü. O yılları bize öldürecek biçimde yaşattılar.) Yenikapıda henüz birkaç çayevi var. Sahil çakıl taşlarıyla dolu. Tren yolunun altından geçilince, odun depoları sahil boyunca dizili. Denize yakın bir yerde, taşlara oturuyorum. Önümde uzayan, gri mavi Marmara Denizine uzun süre bakıyorum. İçimdeki kıpırdanışları dinliyorum. Bir şeylere açılmak, bir yerlere koşmak, dünyayı kavramak istiyorum. Dünyanın bize yaşatılandan, öğretilenden daha başka olduğunu seziyorum. Oysa o yıllarda bu kaygılara çözüm getirecek hiçbir olgu yok. Yönetime karşı bir direniş başlamış. Soygundan, antidemokratik eylemlerden söz ediliyor... Ama yaygın olan yalnız varoluşçuluk. Marmaranın gri mavi boşluğuyla bağdaşan varoluşçuluk. Odun depolarının yanından, tren istasyonunun altından geçiyorum. Ayakkabılarımın altında taşınması güç çamurlar birikiyor. Eve dönmek istemiyorum. Kentin uğultuyla yaklaşan akşamında herhangi bir yerde olmak istiyorum. Ama kararan gökyüzüyle birlikte, evin sönük ışıklarına, gerilimli, rahatsız havasına dönmek zorundayım. Cumartesileri kabarık, kolalı jüponlar giyip, kentin yeni oluşan, daha zengin mahallelerindeki lokallere dans etmeye gidiyoruz. Buralarda küçük masa başlarında birkaç içki içerek oturuyoruz. Orkestrada ya da plaklarda günün moda şarkıları çalınıyor. Romantik İtalyan şarkılarını çok seviyoruz. Taşra düğünlerinin teneke havasını anımsatan, ama garip bir duyarlık var bu şarkılarda. Günk, hafta sonları bize gelmiyor. La lune es o es şarkılarıyla dans etmiyor. O hafta sonlarını da Dostoyevski, Turgenyef, ya da Çehovun dünyasında geçirmeyi yeğliyor. Oysa bizim artık sevgililerimiz var. Delikanlılar. Pantolonları, ayakkabıları şık, yeni yeni çıkan sakallarını tıraş eden, kokular süren, Avrupa kazaklar giyen sevgililerimiz var. Onlar çamur yığınları içinde değil, Nişantaş, Şişli, Topağacı gibi zengin semtlerde, büyük görkemli apartmanlarda oturuyorlar.

Tezer Özlünün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar anıların çıplak gerçekliğine sığınıyor. Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi. TADIMLIKİlkbaharla birlikte ılık havalar başladığında uzun yürüyüşlere çıkıyorum. Bazı günler Günk de olmuyor. Bulvardaki tramvay rayları sökülmeye, ağaçlar kesilmeye başlanıyor. Yollar genişletilecek. Toz, toprak ve çamurlar içindeki çukurlardan geçiyorum. Henüz yıkılmasına başlanmamış, havuzlu Saraçhane Parkından iniyor, Aksaraya doğru yürüyorum. Bulvarın sol kıyısında yükselen apartmanları seviyorum. (Geniş bir bulvarda oturabilme tutkum var. Evimizin önünde yol olmayışı beni üzüyor. Bulvarlarda oturabilenleri kıskanıyorum. Şimdilerde kimseyi ve hiçbir bulvarı, hiçbir evi kıskanmıyorum. Her yerde kalabilirim. Ama o bizim, önünü gecekonduların kapattığı evimizde bir gece bile oturamam. Hiç düşündünüz mü? Ölen bir insanı gerçekten bir kez daha görebilir misiniz? Ölen bir okula gidebilir misiniz? Ölen bir evde uyuyabilir misiniz? O yıllar öldü. O yılları bize öldürecek biçimde yaşattılar.) Yenikapıda henüz birkaç çayevi var. Sahil çakıl taşlarıyla dolu. Tren yolunun altından geçilince, odun depoları sahil boyunca dizili. Denize yakın bir yerde, taşlara oturuyorum. Önümde uzayan, gri mavi Marmara Denizine uzun süre bakıyorum. İçimdeki kıpırdanışları... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
10 puan

Okuyanı büyük bir boşluğa savuran, kelimelerle anlatılması çok güç olan Tezer Özlü eseri.

12 yıl, 11 ay
Profil Resmi
9 puan

Halet-i ruhiyenizin kötü olduğu dönemde okumanızı tavsiye etmem. Kitap içine çekiyor.

Profil Resmi
10 puan

Kitabı aldım eve geldikten kısa bir süre sonra da okumaya başladım.Okumaya başladıktan kısa bir süre sonra da bitirdim:)Yky'nın 18.baskısı olan 65 sayfalık bu Tezer Özlü kitabı beni içine çekmekte fazla zorlanmadı.Bir kere kolay okunuyor ve üslup samimi.Yalnız çabuk okunabilen bir kitap olması yazarın cümlelerinin derinliği konusunda yanlış izlenim uyandırmasın.Üzerinde incelikle düşünülmesi gereken,insanı tokatlayan bir roman-ki zaten Yaşamın Ucuna Yolculuk'tan da tecrübe ettiğim kadarıyla Tezer Özlü böyle bir kalem.İnsanı samimiyetiyle kendine bağlayıp sonrasında en acı gerçeklerini bir bir yzüne vuran cinsten.Atilla İlhan'In Sisler Bulvarı şiiriyle bu kitap sayesinde tanıştım mesela.Pek sevdiğim Guguk Kuşu filminden de bahisler var.En çok dikkatimi çeken 'şizofreni kokusu'
'şizofreni kokmak' ifadeleri oldu.Sessiz bir onay yakaladım içimde,merakla karışık.
Bir insan neden intiharı düşünür diye sordum kendime,kahramanı buna iten nedenleri düşündüm.Babasıyla iletişimini.Evdeki bilirkişi fazlalığını.Sonra sevgi eksikliğini.
''Bu kadar güzel yemişler varken,insan nasıl ölmeyi düşünür?''


11 yıl, 10 ay
10 puan

Anlatımının kusursuzluğu ve hissettikleriyle beraber beni çok etkilemiş, duygu yoğunluğunu harfi harfine bana taşımış mükemmel kitap ve de bu sitede okuduğum, favorilerime eklediğim, puanladığım onca kitap arasında yorum yazdığım tek kitap.

Profil Resmi
10 puan

"Neden bunalımları çözümleyemiyoruz? Neden dost olmadan erkek-kadın, karı-koca olmaya çabalıyoruz? Yirmi yaşlarının başındaki insanlar böyle mi olmalı? Sevişmek için, ilkin nikah imzası mı atılmalı? Ya da yalnız kalıp, yıllar yılı erkek-kadın özlemiyle kendi kendilerine mi boşalmalılar? Erkekler, kadın resimlerine mi bakıp heyecanlanmalılar? İlk kadını genelevde mi tanımalılar? Karı-kocalar birbirlerinin gövdelerine "mal" gözüyle mi bakmalı? İnsanın doğal yapısı bu davranışların tümüne aykırı. Bizim insanlarımızın insan sevmesi, insan okşaması çocukluktan engelleniyor. Saptırılıyor. Çarpılıyor."

Daha n'olsun?

6 puan

dil ve anlatım, kurgu, olayları birbirine bağlama iyi ama çok abartılmış bir eser.

Profil Resmi
10 puan

Bu kitabı okuduktan sonra normal bir şekilde hayatına devam edemezsin.

11 yıl, 11 ay
8 puan

Okurken içimin titrediği, 'Bir insana bunlar yapılabilir mi?' dediğim, defalarca âh çektiğim bir kitaptı.

Profil Resmi
10 puan

gördüğüm en güzel kitap finali olabilir, harika cümle ve betimlemeler.

8 puan

bu kitabı okuduktan sonra guguk kuşu filmini izledim. bilmiyorum belki de o çifte etki yarattı. kitapla film kafamda öylesine bütünleşti ki. ikisini de çok sevdim. psikolojik, ince bir kitap. etkisini üzerinden biraz zaman geçince hissettim.

10 yıl, 11 ay

Baskı Bilgileri

Ciltsiz, 72 sayfa
2000 tarihinde, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı


ISBN
9789753632606
Dil
Türkiye Türkçesi

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

kahvekafa SeydaVural GulceKiz sestra idilik
7 kişi

Okumuşlar

eliferen ceyda yeleken Murat G. NastasyaFilippovna
885 kişi

Okumak İsteyenler

ÖyküTansuğ hessenin yancısı bender *çalıkuşu* milenka
292 kişi

Takas Verenler

Boş gravür yaftalaryiyoruz
2 kişi
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski