melankolimelankoli, 185 adet değerlendirme yapmış.  (11/27)
Şeker Portakalı (Zeze, #1)
Şeker Portakalı (Zeze, #1)

1

uzun süreden beri okumak istediğim bir kitaptı. okuduğumda hayal kırıklığına uğradım.

Hilalin İki Ucu
Hilalin İki Ucu

3

kitaptan alıntı; O'nu arzuluyorum. fani dünyanın imtihanlarına son verip beni artık yanına almasını ve kara toprağın altında kendi ruhundan üflediği bu zavallıya huzuru bağışlamasını diliyorum. yalnızlığımın O'nunla nihayete ereceğini öyle iyi biliyorum ki! sanki bu bana ezel bezminde vadedilmiş gibi kat'i bir his... şu yeryüzünde binlerce senedir gelip geçen hükümranlıklar ne kadar ihtişamlı olursa olsunlar, aşkın iktidarı yanında hükümleri hiçtir. aşktır ezeli ve ebedi iktidar, hükmü hiç yitmeyen... tarihi yazan dahi hakikatte aşktır... aşk kimi zaman bir güzelin billur yüzünde, kimi zaman bir dostun hoş sohbetinde, samimiyetinde, kimi zaman kendini tayin ettiğin vazifededir. âlimin dediği gibi; aşk bir türlüdür ya görüntüleri binlerce türlüdür... aşk kişiyi kendine bağladı mı fenalıklardan muhafazaya alır, yüreğini sıcacık eder, ahvâlini yumuşak kılar, çirkinlikleriyle o kişi pamuğa döner... kendi dünyasında olmak iyidir Amber! kimse sizi rahatsız etmez. kendinize bir ağ örer, kozanızda yaşarsınız. öyle ki çoğu zaman ne hissettiğinizi kelimelere dökmeye bile üşenirsiniz... Eflatun dedikleri feylesof diyordu ya ''aşk ilahi bir deliliktir...'' bir gizli hazineydi ve ancak Bir'e olmalıydı aşk! gönül yalnızca Allah'ın evi olmalıydı. O'ydu varlığımın her hâline itibar eden, yarattığı bir insanoğlu olarak beni gerçekten seven.... Hak'tan başkasına takılan kişi, hakiki sevgiliden perdelenir ya, Yaradan da beni böyle mi sınamıştı?

Su Kasidesi
Su Kasidesi

7

yazar Türk edebiyatında kaside biçiminde yazılmış naatlardan olan Fuzûlî'nin ''Su Kasidesi'' ni günümüz diliyle yorumlamış. Fuzûlî, benim en sevdiğim şairdir. yazarda kitabında onu çok güzel anlatmış. FUZÛLÎ onun dünyasında ne âşık ne de maşuktur önemli olan, hayır, bizatihi aşkın kendisidir. ona göre, hayatı yaşanılır kılmak ancak aşk ile mümkündür. cihan aşk üzerine yaratılmıştır der ve mutlak güzelliğin ancak aşk ile kavranabileceğini söyler. Bende Mecnun'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var Aşık-ı sâdık benem Mecnun'un ancak adı var hani, pişmek yanmak kadardır ya!... Fuzuli'ye göre aşk öyle bir ateştir ki, ruhları bin türlü kirinden arıtır ve gönülleri yaktıkça âşığa itibar kazandırıp rütbesini artırır. aşk işinde başarılı olmak, sevgilinin iltifatını ve aşkını kazanmak için bu yanışın derinlikli olması gerekir. ne kadar çok yanarsa âşık, o kadar pişer bu meydanda. çünkü bütün dertlerin çaresi aşktır, ötesi büyük bir boşluk... aşk bir sarhoşluk ise, onun niceliğini en iyi Fuzûlî anlar. işte beyti: Öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir Ben kimem, sakî olan kimdir, mey ü sahbâ nedir bir âşık düşününüz, aşk ile kendisinden öylesine geçmiş, öylesine mest ve hayran kalmış olsun ki artık dünyanın ne olduğunu idrak edemez duruma düşsün. hatta kendisinin yahut sakinin kim olduğunu bilmesin ve içki yahut kadehi de zihninden silsin. öyleyse Fuzûlî'nin burada söylediği aşk sarhoşu ile tasavvufun fenafillâh makamına erişmiş erleri arasında ne fark vardır?!.. her ikisi de dünyayı ve dünyaya ait her şeyi gönüllerinden, zihinlerinden silmiş; her ikisi de kendi varlıkların Mutlak İrade'nin içinde eritip O'nunla bütünleşmiş... öyle ya, saki'nin, içkinin, kadehin ne olduğunu bilmeyen bir mest, kendini de bilmiyorsa bundan ne çıkar? var olan, ancak bir başkasında yok olmakla varlığını hisseder. hani der ya: Cânı kim cânânı için sevse cânânın sever Cânı için kim ki cânânın sever cânın sever mecnun ile aynı hamurdan yaratılan Fuzûlî'ye göre dert ve cinnet, şairin sermayesidir. gönlünde bir derdi bulunmayan, ciğeri yaralı olmayan, entelektüel krizler geçirmeyen, hatta çektiği acılar içinde mutlu olmayan hiçbir insanın şiirinde tat bulunmaz. bu yüzden o, kendisini Mecnun ile özdeşleştirir ve şiirine bir lezzet katar; sonra da canını canan için besleyen, hayatı bir sevgili için yaşayan fedakâr ve avare âşık olma iddiasında haklı çıkar. Fakîr-i pâdişeh-âsâ gedâ-yı muhteşemem (padişah gibi bir dilenci; muhteşem bir kulum ben!...) Leyla ile Mecnun mesnevisinde yer ola bir gazelinde, Kâbe'nin eşiğinde deliliğine çare bulmak için aşktan kurtulma amacıyla dua etmesi gereken Mecnun'a Yâ Râb belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem bela-yı aşktan etme cüdâ beni dedirtmesi biraz da kendi macerasını kâğıda dökmek değil de nedir? yani ''Tanrım! beni aşk belâsı ile yoldaş eyle ve bir an olsun aşkın belâsından ayırma beni!'' belâdan kurtulmak isteyenin duasına bakın siz!.. Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı kitaptan alıntı; ne buyrulmuştu: ''Levlâke levlâk; lema halaktü'l eflâk''; Sen olmasaydın, Sen olmasaydın ya Muhammed (s.a.v), kâinatı yaratmazdım, var olan hiçbir şeyi var etmezdim!'' O'na her kim uyarsa elbette tertemiz olacak! bütün aşklar boş, bir tek aşk müstesna!.. insanoğlu başını nereye vurursa vursun, sonunda O'na başvurmadıkça rahat edemeyecek, huzur bulamayacak. nitekim kaos dünyada kol geziyor. Gül- i Ruhsârına karşı gözümden kanlı akar su Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?

Yûsuf ile Züleyha
Yûsuf ile Züleyha

5

kitaptan alıntı; kalbinin bir köşesi kedere dokunan hiçbir hikâye nedensiz yazılmıyor. ırmaklar kendi derinliklerinde boğulurken çöller kendi susuzluklarında kavrulmaktadır. nerede ki devlet ve muhabbet var, nerede ki hal var makam var, orada kıskançlık vardır. hüznünü Rabbine şikâyet etti de Rabbinden hiç şikâyet etmedi. ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Sen tutmazsan elimden şüphesiz meyledenlerden olurum. Rabbim, dedi, Yusuf, Sen bana, kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda, Züleyha'yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. katından bir esirgeme ver. değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkânsızlaşır. bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar ''yapma'' ile değil ''yaklaşma'' emri ile başlar. yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha'nın ırmağına, yaklaştıktan sonra ''yapmam'' diyemem. üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. daha kolay olan ''yapma'' değil ''yaklaşma''. benim tedbirim senin takdirinden küçüktür. bir dilenciydi bu. elinde âsâ, sırtında yırtık bir hırka vardı. gözlerinde, düşenin dostu olandan başkasına güvenmemenin emniyeti. rüya uykuda olanın uyanıklığı, sırra giden yolun başlangıcı. mana âleminden gelen bir nâme, hakikatin hayalden gelen resmi. asıl ne ise rüya onun tevili. rüya peygamber ilmi. içine düştüğü yangının ateşten denizini mumdan gemileriyle geçen, bir kez bulmak için tümden yitiren, bir kez toplanmak için bir ömür dağılan, yağmalanan Züleyha. Rabbim, dedi, senden artık beni bu dünyaya, salt bu dünyaya bağlanacak olan şeyi istemiyorum. bana öyle bir kalp ver ki senin yakınlığını istemekten başka hiçbir isteği içinde barındırmasın. öyle bir ışık bırak ki kalbime, bir daha onu söndürmek mümkün olmasın. öylesine aslolanı göster bana, öyle ki surette aklım bile kalmasın. kalbin titreşimi parmak uçlarının titreşimine uyduğunda ortaya çıkan sözün hükmü var.

Ölümden Önce Hüzünden Sonra
Ölümden Önce Hüzünden Sonra

1

kitabı okurken çok sıkıldım. yazara mı yoksa başka birine mi ait olduğunu bilmediğim şu cümle çok hoşuma gitti '' yalnız insan bir ipin ucunda asılı idam mahkûmu gibidir. kimsesi yoktur onu kucaklayacak ölümden başka. ''

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri (En Sıradışı Vakalar)
Depresyon Tahlilleri
Depresyon Tahlilleri

5

kitap iki psikiyatrist arasında geçen konuşma-sohbet-soru cevap şeklinde. psikiyatristlerden birisi (sorulara muhatap olan) aynı zamanda bir kaç defa depresyon geçirmiş yani işin hem teoriğini hem de pratiğini biliyor. depresyon hakkında biraz bilginiz varsa size çokta yeni şeyler katacağını söyleyemem ancak kitap sohbet tarzında olduğu için vakit geçirmek babından okunabilir. kitaptan birkaç alıntı; bir kişinin huyuna suyuna bakıp 'hah işte, tam depresyon geçirecek adam' denilebilir mi? denilebilir. erdemli ve çevrelerinde sevilen kişilerdir. aman kimseyi incitmeyeyim, herkesi hoş tutayım gayreti içinde yaşarlar. aşırı duyarlı ve titizdirler. sorumluluk duyguları yüksektir. 'hayır' demeyi beceremezler. mükemmeli ararlar, mükemmel olmaya çalışır, en küçük bir hataları olduğunda kendilerini acımasızca yargılarlar. onurlarına düşkündürler. öfkelerini dışa vuramaz, dertlerini anlatamaz, bir sorunla karşılaştıklarında oturup niye böyle oluyor diye kurmaya başlarlar. işler bekledikleri gibi gitmediğinde hemen kırılırlar. ama kırgınlıklarını da söze dökmez, içlerine atarlar. yılları hafif depresyonlarla geçerken, melankolinin en derin çukurlarından birine yuvarlanmış olduğunu anlıyorum. alacakaranlık duyguların oluşturduğu bir sis içinde yaşayan böyle insanların, hayat çizgilerine yerleşmiş zifiri karanlık uçurumlar vardır. her an ayaklarının altında patlayıverecek birer mayın gibi, onları bekler bu uçurumlar. yüzündeki ifadenin tek bir sözcükle anlatılması gerekse, ''yorgunluk'' denebilirdi. yalnızca beden değil, aynı zamanda bir zihin yorgunluğuydu bu. binlerce yıl yaşayıp hayattan bıkmış, çevresinde olan biten her şeye yabancılaşmış gibi bakıyordu. sebebi ne olursa olsun, her şeyin başı stres. olaylar ve durumlar strese yol açıyor, stres kişiyi depresyona doğru itiyor, kişi biyolojik ve toplumsal varlığıyla direniyor, başaramazsa depresyon geçiriyordu.