Bayılarak okuduğumu söyleyemem, bazı kısımlarda aynı düşünceler tekrar ediliyormuş gibi hissettim ama yazarın felsefesini sevdiğim için bir yandan da kopamadım. Yaptığı yorumlar ve bakış açısı ilgi çekiciydi. Sanırım en sevdiğim bölüm "Bir Deliden Mektup" oldu. Aslında korkarak okumak istemiştim. Hani filmlerde olur ya; grupça gidilen bir kamp gezisinde gece ateşin karşısında insanlar birbirlerine hikayeler anlatır... farklı yönlerden sizi etkiler ve tüyleriniz diken diken olur. İşte bu hissiyatı tam anlamıyla alamadım maalesef. Kitapta kısa kısa farklı hikayeler olduğu için devamlılık söz konusu değil, bu sebeple sizde sürekli elinize alıp okuma isteği uyandıramıyor. İster istemez bırakıp durdum ve oldukça yavaş okudum. Sanırım araya başka bir kitap daha ekleseydim durum daha farklı olurdu. Bu tarz psikolojik çatışma içeren hikayelere ilginiz varsa okumanızı tavsiye ederim ama sizi uyarmalıyım, oldukça ruh karartıcı da olabilir. "Delilercesine sevmiştim! Neden severiz? Dünyada sadece tek bir varlığı görmek, aklımızda sadece tek bir düşünce olması, kalbinizde sadece tek bir arzu olması ve dudaklarınızda tek bir adın olması garip değil midir: Öyle bir ad ki sürekli dilimizin ucuna gelir, sürekli, tıpkı bir su kaynağı gibi, ruhun derinliklerinden dudaklara yükselir ve her yerde, tıpkı bir dua gibi söyleriz, tekrar ederiz, durmadan mırıldanırız."
Evet...... sanırım bu kitabı tek bir kelimeyle anlatmak gerekseydi o; 'umutsuzluk' olurdu... Tarihi hikayeleri pek sevmediğim, üstüne isim hafızam yeterince kuvvetli olmadığı ve bundan mütevellit geçen karakterleri hatırlamakta zorlandığım için ikinci kısmı okurken birçok kez ümitsizliğe kapıldım. Tam metnini okumak bu detayları biraz sıkıcı bulabilecek benim gibi biri için büyük bir keşmekeşe neden olsa bile böyle yazılmasının bir anlamı var, yani başa dönüp kısaltılmış versiyonu arasında seçim yapmam gerekseydi fikrimi değiştirmezdim. Benim için apayrı bir yere sahipti ve okurken tekrar tekrar ruhuma işleyerek neden olduğu varlığını hatırlattı. İçinde o kadar anlamlı cümleler vardı ki... bilemiyorum bunları tek tek alıntılasam bile yeterli olmaz. Lütfen okuyup tüm o kelimeleri kalbinizde hissedin. Ah Carton sen ne yalnız, ne kadar acı dolu bir adamsın! "Eğer sesimi -öyle mi bilmiyorum ama umarım öyledir- eğer sesimi bir zamanlar tatlı bir müzik gibi kulağınıza çalınan bir sese benzetirseniz, bunun için ağlayın, ağlayın! Saçlarıma dokunurken küçük ve özgür bir kızken göğsünüzde yatan sevgi dolu bir başı hatırlarsanız, bunun için ağlayın, ağlayın! Eğer sizi bütün saygım ve sadakatimle samimi davranacağım bir yuvayı çağrıştırıyorsam, zavallı kalbiniz mum gibi erirken uzaklardaki bir Yuvayı hatırlatıyorsam size, bunun için ağlayın, ağlayın!"
Bu kitaba herhangi bir şekilde yorum yapılabileceğini sanmıyorum. Kısa bir 'Faust' örneği diyebiliriz -ki onu çok daha fazla sevmiştim- Aklımda tek bir soru kaldı; Bu yazar bunları yazacak kadar ne yaşamış?!?!?!?!?!? Ben gidiyorum daha fazla konuşamayacağım. "Acı çekiyorum, acı çekiyorum, acımasız bir ateş kasıp kavuruyor yüreğimi."
Kısa bir kitap olmakla birlikte anlatımı daha çok tiyatro oyunu havasındaydı. Bu şekilde ilerlemek oldukça keyifliydi. Keşfedip listeme ekleme nedenim başka olsa bile pişman olmadım. Okunur. "Ama heyhat! Efendim, kan nedir ki? Asalet nedir ki? Hepimiz aşağılık sürüngenleriz, zavallı günahkar yaratıklarız. Bizi çıktığımız ve geri döneceğimiz topraktan ayırabilecek tek şey Tanrı'ya hürmettir."
"—yorgun gözlerimi kapayıp çevremdeki dünyayı, tepemdeki güneşi unuttum. Onun bana geri gelmesini bekledim. Ah, sevgilim! Sevgilim! 'Artık' sana içimi dökebilirim! Sanki daha dün ayrılmışız gibi, sanki daha dün senin o güzel elin elimdeydi, sanki en son dün görmüştüm seni. Sevgilim! Sevgilim!" Yine elimde aylarca sürünen bir kitap daha... Oysa başladığınızda yüz sayfa okumadan kapağını kapattırmayan bir eser; yani suçlu olan kitap değil, benim! Yazarın dili kesinlikle muazzam, olayları anlatışı ve sürecin işleyiş biçimi meraktan ölmenize yol açabilecek düzeyde. Okuyun, okutturun. Benim için tek bir sorun vardı o da içinde geçen gizemli sırrımız yüzünden oldu. Tahminimin dışındaydı bu yüzden sevindim -şayet bunu çözmüş olsaydım çıldırırdım- ama bunun yanında istatistiklerimin tersine düşen gerçek de biraz yavan geldi. Kısacası bu konudaki her türlü sonucun beni tatmin etmeyeceğini düşünerek son sözü söylüyor ve yorumumu burada bitiriyorum.
Bugünün anlam ve öneminin üzerine yılın son kitabı olması gerektiğine karar verdim, o yüzden bir çırpıda bitirdim ama bunun nedeninin bir an önce elimden bırakmak istememden dolayı kaynaklandığını düşünmeyin aksine... muazzam ötesiydi. Tarif edecek kelimeleri bulamıyorum. Charles'ın okuduğum ilk kitabıydı. Bence yazar; adıyla bile okuyup okumama kararsızlığını kaldırtacak türden biri. Daha başlar başlamaz Dickers'ın sizi olayın içine çektiğini anlıyorsunuz. Bunu okuyucuya tamamen hissettiriyor ve son sayfalara gelene kadar asla etkisini kaybetmiyor. Sizinle sohbet ediyor, hikayeyi yalnızca anlatmıyor, siz bunların hepsini yaşıyorsunuz!!! Kesinlikle sevdiğim insanlara önermek istediğim kitaplar arasına yer aldı. Mükemmeldi. MÜKEMMEL. "Fakat bugün-yarın özgür kalsan ya da dün özgür kalmış olsan, senin —itimadında bile her şeyi Kazanca göre tartan senin— yeteneksiz bir kızı seçeceğine ben bile inanabilir miyim? Ya da o kızı seçerken bir anlığına biricik yol gösterici ilkene uymayacak kadar yanıldıysan, ardından muhakkak pişmanlık ve üzüntü duyacağını bilmez miyim?"