Birbirinden karanlık, dokunaklı ve akıllardan çıkmayan melankolik öykülerin bir araya geldiği bu derlemede, 19. yüzyılın en büyük isimlerinden Guy de Maupassant'ın yazarlığının karakteristik özelliklerini yansıtan kısa şaheserler okurun karşısına çıkıyor. Kısa öykücülüğün babası sayılan yazarın başta korku edebiyatı yazarları olmak üzere kendisinden sonra gelenleri derinden etkilediği, Horla, İntiharlar, Kesik El gibi öykülerin de yer aldığı bu cilt, okurları deliliğin kol gezdiği tekinsiz bir deneyime davet ediyor.
Birbirinden karanlık, dokunaklı ve akıllardan çıkmayan melankolik öykülerin bir araya geldiği bu derlemede, 19. yüzyılın en büyük isimlerinden Guy de Maupassant'ın yazarlığının karakteristik özelliklerini yansıtan kısa şaheserler okurun karşısına çıkıyor. Kısa öykücülüğün babası sayılan yazarın başta korku edebiyatı yazarları olmak üzere kendisinden sonra gelenleri derinden etkilediği, Horla, İntiharlar, Kesik El gibi öykülerin de yer aldığı bu cilt, okurları deliliğin kol gezdiği tekinsiz bir deneyime davet ediyor.
Bayılarak okuduğumu söyleyemem, bazı kısımlarda aynı düşünceler tekrar ediliyormuş gibi hissettim ama yazarın felsefesini sevdiğim için bir yandan da kopamadım. Yaptığı yorumlar ve bakış açısı ilgi çekiciydi. Sanırım en sevdiğim bölüm "Bir Deliden Mektup" oldu.
Aslında korkarak okumak istemiştim. Hani filmlerde olur ya; grupça gidilen bir kamp gezisinde gece ateşin karşısında insanlar birbirlerine hikayeler anlatır... farklı yönlerden sizi etkiler ve tüyleriniz diken diken olur. İşte bu hissiyatı tam anlamıyla alamadım maalesef.
Kitapta kısa kısa farklı hikayeler olduğu için devamlılık söz konusu değil, bu sebeple sizde sürekli elinize alıp okuma isteği uyandıramıyor. İster istemez bırakıp durdum ve oldukça yavaş okudum. Sanırım araya başka bir kitap daha ekleseydim durum daha farklı olurdu.
Bu tarz psikolojik çatışma içeren hikayelere ilginiz varsa okumanızı tavsiye ederim ama sizi uyarmalıyım, oldukça ruh karartıcı da olabilir.
"Delilercesine sevmiştim! Neden severiz? Dünyada sadece tek bir varlığı görmek, aklımızda sadece tek bir düşünce olması, kalbinizde sadece tek bir arzu olması ve dudaklarınızda tek bir adın olması garip değil midir: Öyle bir ad ki sürekli dilimizin ucuna gelir, sürekli, tıpkı bir su kaynağı gibi, ruhun derinliklerinden dudaklara yükselir ve her yerde, tıpkı bir dua gibi söyleriz, tekrar ederiz, durmadan mırıldanırız."
336 sayfa
Ocak2017 tarihinde, İthaki Yayınları tarafından yayınlandı