Hakkında iyi kötü bir fikre sahip olduğumu düşündüğüm John Green'in bu romanını incelemeden, araştırmadan tamamen kitapsızlık sürecimde karambolde elime aldım. (Laf aramızda tembelliğimin boyutu o dereceydi ki kitabın aşk romanı olduğuna da kendi kendime kanaat getirip bir süre de o bekleyişle okudum durdum. Sanki adam mütemadiyen aşk romanı yazmak zorundaymış gibi.) Her neyse... Baktım akıcı ve sıkıcılıktan uzak okumaya devam edeyim bari dedim. Romanın kısaca özetine gelirsek; Bulunduğu şehirde annesi, babası ve okulundan örülü yaşamında belirli bir akademik başarıyı düzenli olarak yakalayan kahramanımız Miles Halter, François Rabelais'nin ölmeden hemen önce "Büyük Belki" olarak tarfi ettiği bilinmezin ne olduğunu bulabilmek için yatılı okula yazılmaya karar verir. Sıska ve uzun boyu ile herhangi bir dalda kazanamadığı başarılarının ardından topluma tepki ya da kendini koruma adına geliştirdiği umarsızlıkla yeni yaşamına adım atar. Oda arkadaşı vesilesi ile hızlıca içine girdiği küçük grup, özel yaşamlarında kendilerine sakladıkları sorunlu sırları olan ama bir şekilde geliştirdikleri öz güvenleri ve akademik başarıları sayesinde okul yaşamında kendilerine yer edinmiş çocuklardan oluşmaktadır. Oda arkadaşı Albay ve komşuları Alaska Young'ın başı çektiği dört kişilik grup çok kısa bir zamanda sınırları dahilinde yakınlaşırlar. Evet, romanın kısa özeti bu. Bu gençlik romanının nesi 8 puan etti derseniz her şey bu özetin ardından gelenlerle başlıyor işte.Romanın büyük bir kısmını aynen yukarıdaki yaklaşımla burun kıvırarak okuduğumu itiraf etmeliyim. "Sıradan, hatta benzerlerinin çokluğundan aşırı sıradanlaşmış Amerikan liseli edebiyatı" dedim. John Green'in yazım üslubunda allayıp pullamadan başardığı sade vurguna bayıldım öncelikle. Romanın belirli bir noktasına değin geri sayım yapıldıktan sonra ardından da günler ileri gitmeye başlıyor. Anlayacağınız üzere o "Sıfır" noktasında Tıknaz lakabı alan Miles ve arkadaşları yaşamlarının dönüm noktasını oluşturacak bir deneyim yaşıyorlar. Her birinin kendi içinde aşmaya, devam eden yaşamlarına yedirmeye, ve anlamlandırmaya çalışacakları bu deneyimin ardından yaşananlar o denli güzel işlenmişti ki o noktadan sonra o çocuklardan birisi gibi hissetmeden romanı okumaya devam edemez hale geldim. Bu süreç içinde en can alıcı karakterin din tarihi dersi öğretmenleri olduğunu düşünüyorum. Ölüm eşiğinde olan bu öğretmenin verdiği dersin önemini özümseyişi, bu inancı öğrencilerine sunuşundaki incelik ve yücelik, herhangi bir inanışı öne çıkarmadan tüm dinleri ruhani boyutta takdim ediş usulü muhteşemdi. Özellikle kahramanımız Tıknaz'ın, yaşadıkları deneyimin ardında sakladıklarını kavramasında o denli sihirli bir dokunuş sağladı ki...Cerrah Hugh de Singleton'ın günlüklerindeki dini o saf haliyle yaşama uyarlama şeklinin yazım sanatıyla ifadesi ne denli güzel duygular uyandırdıysa bu romanda da aynı keyfi aldım. Bitişteki kendini irdeleyen metnin içeriği de her gencin hayat felsefesi edinmesi gereken türdendi diye düşünüyorum. Tavsiye ediyorum.