seymatasoy, 135 adet değerlendirme yapmış.  (7/20)
İki Kule (Yüzüklerin Efendisi, #2)
The 100   (The Hundred #1)
The 100 (The Hundred #1)

8

www.seymaatasoy.com Dünya'da yaşanan nükleer felakatin ardından 300 yıl geçmiştir ve kurtulanlar Dünya'nın yörüngesindeki uzay gemisinde yaşamaktadır. Nüfusu kontrol etmek için çok sert kurallar konmakta ve çok kolay idam cezası verilmektedir. 18 yaşından küçükler ise reşit olana kadar mahkum edilmekte, olduğu gün de hemen idam edilmektedir. Fakat bu seçilen 100 kişi için geçerli değildir. Bu 100 kişi Dünya'ya gönderilip, yaşanılabilir olup olmadığını kontrol edeceklerdir. Hikaye dört karakterin üzerinden ilerliyor: Clarke,Wells, Bellamy ve Glass. Glass dışında hepsi Dünya'ya gönderiliyor, Glass bizim gemideki kulağımız oluyor. Ama sanılmasın ki gemideki hayatı sadece Glass'tan öğreniyoruz. Tüm karakterlerimizin hep bir bölümünde flashbackleri oluyor ve biz böylece hem gemideki yaşam hem de karakterlerin geçmişleri ve suçları hakkında bilgi ediniyoruz. Açıkçası benim en çok zevk aldığım bölümler flashbackler oldu. Gemideki yaşam ise herkes için çok da güzel değil, tam bir kast sistemi hakim. Gemi üç bölümden oluşuyor: Phoenix, Walden ve Arkadya. Phoenix elit sınıfı barındırırken Walden ve Arkadya alt sınıfı barındırıyor. Kitaptaki en hoş şeylerden biri kesinlikle çocukların Dünya'ya indiklerinde yaşadıkları ilklerdi. Gün doğumunu izlemeleri, yağmur yağdığındaki şaşkınlıkları... Et yemeleri (hayvanlar uzaya çıktıklarından 100 yıl sonra tükenmiş), elma yemeleri (elma uzayda gerçekten çok pahalı) ve el üretimi olmayan doğal su içmeleri... Yazarın da zaten aklına gelen ilk düşünce çocukların yaşayacağı ilkler ve şaşkınlıklar olmuş. Kitabın aynı isimli bir de dizisi var. Ama kitabımızın okuyucuları diziden bir hayli nefret etmiş. Kitapla uzaktan yakından alakası yokmuş. Ben de bu yorumları okuyup merak ettim ve ilk bölümünü izledim. Gerçekten çok farklı bir senaryo vardı ortada. Evet konu aynı konuydu fakat bir hayli oynanmış kitap üstünde. Glass çıkartılmış ve Finn diye bir karakter konmuştu. Ama beni en çok şaşırtan hadise kitabın sonunda öğrendiğimiz bir şeyi ilk bölümün sonunda vermeleri oldu. İyi ki kitabı bitirmeden merak edip açmamışım, yoksa bayağı bir spoiler yemiş olacaktım. O yüzden bir daha hayatta açmam, mazallah ikinci kitaptan spoiler falan yerim. Ne olur ne olmaz. The 100 benim için gayet akıcı güzel zaman geçirten bir kitap oldu ve eğer yanlış hatırlamıyorsam bir gün gibi kısa bir zaman içinde bitirdim. Herkes gibi merak içinde ikinci kitabı beklemekteyim (İlk defa bir seriye ikinci kitabı çıkmadan başladım, o yüzden gerçekten merak ediyorum; alışık değilim hemen ikinci kitabı okuyamama lüksümün olmasına.). Zaten ikinci kitabımız -ki adı Day 21- çevirideymiş. İnşallah bizi çok bekletmezler de hemencecik okuruz. Ve evet mıknatıslı kapak tasarımına ben de hayran kaldım.

Çavdar Tarlasında Çocuklar
Kitap Hırsızı
Labirent: Ölümcül Kaçış (Labirent, #1)
Labirent: Ölümcül Kaçış (Labirent, #1)

9

www.seymaatasoy.com Kahramanımız Thomas kendini tanımadığı bir yerde, bir asansörde bulur. Hayatıyla ilgili hatırlayabildiği tek şey ismidir. Asansörden çıktığında kendini Kayran'da bulur. Sadece Thomas değil tüm Kayranlılar da oraya neden ve nasıl geldiklerini bilmemektedir. Kimse orada olmaktan memnun olmasa da Kayran'da bir düzen vardır. Çevrelerini saran dört duvar ve o duvardan her sabah açılan ve her akşam kapanan kapılar vardır ki o kapılar kitabımızın ana konusu olan labirentin girişleridir. Labirenti çözmek imkansız gibi gözükmektedir fakat Thomas'ın gelmesiyle her şey değişmeye başlayacaktır. Kitaba başlar başlamaz kocaman bir serüvenin içine giriyorsunuz. Heyecan durmak bilmiyor. Her bölümü "Yok artıık!" diye bitirmeniz olası. Kitap baştan aşağı hareket, baştan aşağı macera içerdiğinden son 100 sayfası alıp uçuruyor sizi. Şahsen ben hiç ara vermeden, nefes dahi almadan bitirdim son 100 sayfayı. Zaten öyle de bir sonu var ki hemen ikinci kitabı merak etmemek elde değil. Bu kitabı çıkar çıkmaz okuyanlara şapka çıkarmak istiyorum çünkü serinin devamını beklemek o kadar kolay değilmiş. Şanslıyım ki bütün kitaplar çıktı ve hepsi de elimde. Yani ben kitabı beklemeyeceğim, o beni bekleyecek. Açıkçası satın alırken çok da beklentilerim çok da yüksek değildi. Hastası olan da vardı, beğenmeyen de. Büyük ihtimal ben de çok beğenmem diyordum ama merak da ediyordum. Biraz da risk alıp tüm seriyi bir anda aldım ve hiç de pişman olmadım. Hatta iyi ki hepsini birden almışım. Fantastik, distopya severlerin hoşuna gidebileceği bir kitap olmuş Ölümcül Kaçış. Öyle karakterlerde bir derinlik ya da size bir şey katmıyor. Size iyi vakit geçirmeyi vadediyor. Aynı isimli bir de filmi çıktı ki inanılmaz merak içindeyim. Birkaç gün içinde izlerim diye düşünüyorum. Film için tek dileğim nooolur ama noooolur kitaba sadık kalsınlar, çok değiştirmesinler.

Golem ve Cin
Golem ve Cin

9

www.seymaatasoy.com 1899 yılında New York'ta yolunu kaybetmiş iki yaratık. Otto Rotfeld'e eş olmak için yaptırılan bir golem ve bir ibriğin içinde bin yıllık tutsaklığından yeni kurtulmuş bir cin. Kitabın başında Otto Rotfeld'in başından geçenlere tanık oluyoruz. Yalnızlıktan gına gelmiş Otto çok tehlikeli bir büyücü olan Yehudah Schaalman'ın kapısını çalıp ondan Amerika'ya gitmeden hemen evvel bir golem yapmasını ister. Schaalman zor da olsa bu golemi yapar ve golemi canlandırma ve yok etme komutları olan bir kağıtla onları uğurlar. Ama tek bir tavsiyesi vardır: Gemide onu canlandırmamalı. Fakat bizim Otto onu dinler mi, biraz meraktan birazsa sabırsızlıktan golemi uyandırır. Fakat uyandırdıktan çok kısa bir süre sonra hayatını kaybeder. Bizim golem başı boş, ne yapacağını şaşırmış bir halde sahipsiz kalır. Hikayemizin öteki tarafında da Boutros Arbeely adında bir kalaycı ustamız vardır. Elinde de tamir etmesi gereken antika bir ibrik. Bin Bir Gece Masalları tadında bir olayla o ibriğin içinden insan vücuda hapsolmuş cinimiz çıkar. Bence olay kurgusunu burada bırakmak ideal olacak çünkü daha fazla içine girip sürprizi bozmak istemem. Anlattıklarım da zaten ilk elli sayfasını oluşturuyor. Önümüzde daha kaaç sayfa var. Evet kitabımız bu iki yaratığın New York'a uyum sürecini anlatıyor. Kalınlığı kesinlikle gözünüzü korkutmasın çünkü su gibi akıp gidiyor kitap. Şahsen ben iki gece üst üste gözlerim yamulmuş bir biçimde yattım şu bölümü de okuyayım, burası da bitsin öyle yatayım diye diye. Öyle sürüklüyor anlayacağınız. Wecker oldukça emek vermiş bu kitaba, her halinden belli. Orta Doğu kültürünü, mitlerini iyi incelemiş ve oldukça güzel bir biçimde aktarmış kitaba. 19. yüzyılın New York'unda gezerken birden kendinizi çöllerin ortasında bedevilerle bulabiliyorsunuz. Öyle az karakterli bir kitap değil Golem ve Cin. Birçok karakteri barındırıyor içinde ve şeceresine kadar indiriyor sizi. Neden bu kadar ayrıntılı anlattı ki bu karakteri, öyle önemli biri değil diyorsunuz. Ama daha sonra birden öne çıkıyor karakter. Yani boş, işinize yaramayan şeyler anlatmıyor. Beni üzen tek tarafı sonu oldu. İlk 500 sayfasını soluksuz okumama rağmen son 100-130 sayfası biraz zorlama geldi. Evet bir yere bağlanması bir macera bölümünün olması gerekiyordu ama ne bileyim ben öyle durgun sevmiştim kitabı. Ama yine de tavsiye edebileceğim bir kitap oldu benim için. Hatta dedim filmi bile çekilebilir. Çok da güzel olur. Ama kısmet ne yapalım.

Uzun Dünya
Uzun Dünya

8

www.seymaatasoy.com Dünya'daki kaynaklar kısıtlı olmasaydı, insanlık nasıl gelişirdi? Paralel dünyalar arasında yolculuk yapılmasını sağlayan "adımlayıcı"nın icadıyla, asırlardır yalnız olduğu düşünülen Dünya ve insanlık için yeni bir dönem başlamıştır. Ne kadar çok kullanılırsa o kadar çok yeni dünyanın keşfedilmesini sağlayan bu aygıt, insanlığa sonsuz ihtimaller sunar. Doğuştan "Adımlayıcı" olanların ise buna ihtiyacı yoktur. Evrimin farklı bir yol izlemesi, dinozorların hayatta olması, homo sapienslerin var olması gibi "küçük" ayrıntılar göz ardı edildiğinde, yan yana sıralanan her Dünya birbiriyle aynıdır. Kitabımızın baş kahramanı Joshua doğuştan adımlayıcı. Diğer insanların gözünde adeta Superman. Ve bu Superman'liğinin avantajını kullanarak en sevdiğim karakter olan Lobsang ile Uzun Dünya'nın derinliklerine keşfe çıkıyorlar. Uzun Dünya'nın kapağını görünce, üstüne bir de arka kapağını okuyunca dedim "Ben bu kitabı alırım." Yeni bir bilim kurgu okuyucusu olduğumdan paralel evrenler konusu da merak uyandırdı. Ama bilindiği üzere İthaki ucuz bir yayınevi olmadığı için biraz beklemede kaldı. Ama yiğidi öldür, hakkını yeme. Sık sık çok güzel indirim yapıyorlar. Hal böyle olunca indirimi görür görmez attım sepete. :) Dediğim gibi konusu çok hoşuma gittiği için büyük bir şevkle okumaya başladım. Dili çok güzel. Farkında bile olmadan akıyor, gidiyor. Olay kurgusu hayal ettiğimden biraz farklıydı. Ama kitap beni o kadar sardı ki bir süre sonra nasıl hayal ettiğim aklıma bile gelmedi. Birçok farklı açıdan anlatılıyor, sık sık geçmişe dönülüyor. Karakterler de çok güzeldi. Rahibeler taradından büyütülen, insanlardan kaçıp Esas Dünya'dan sık sık uzaklaşan yabani Joshua. Bir önceki yaşantısında Tibetli bir motorsiklet tamircisi olan robot Lobsang. Birçok farklı yerden alıntılar vardı. Şehir ve Yıldızlar'dan tutun da, Sineklerin Tanrısı'na kadar birçok filmden, kitaptan alıntılarla doluydu. Uzun Dünya, Uzun Dünya üçlemesinin ilk kitabı. Uzun Savaş ve Uzun Mars yazılmış durumda, çevrilmeyi bekliyorlar.