maggie, 752 adet değerlendirme yapmış.  (38/108)
Beklenen Aşk
Yemezler Güzelim
Yemezler Güzelim

1

Zeliha'dan umudu tamamen kestim! Aslında harika bir seri olabilirdi. Yazarın teknoloji konusunda oldukça başarılı bir hayal gücü var. Kitap konuları da güzel görünüyor. Gel gör ki 3 kitap boyunca gördüğümüz konsept "aşk=sürekli kavga + hiç sönmeyen kıskançlık + biraz da aşk hakkında havalı söz kullanma" şeklinde. Yazarın bize gösterimiyle %85-90 civarı romantizm (!) %10-15 civarı da sırf aşk romanı olduğu belli olmasın diye konulan diğer şeyler. Oluşturulan çiftlerin formülü aynı: Çiftlerin ilk tanışması her zaman kavga ile başlıyor. Evlenseler de bu kavgalar devam ediyor. Çift asla ama asla mantıklı olmasını geçtim, normal bir şekilde sohbet edemez. Sadece ağız dalaşı vardır ve seni seviyorum ile başlayan aşk kokan cümleler kullanırlar Oldukça uslu ve masum diye tanıtılan kadın karakter bu söylediğim özellikleri hiç göstermiyor. Sürekli huzursuzluk çıkarma peşinde. Sebebini sorsak baş erkek karakter onu çıldırtıyordur. Sözlü tacize uğrasa sesini çıkaramaz çünkü erkek onu çok etkilemiştir. Hep ama hep sevgili olacağı erkek karakterle ağız dalaşına giriyor. Sürekli bir bela onu çekiyor. Baş erkekse aşık olana kadar gününü gün eden bir tip. Gelecekteki sevdiceğiyle tanışınca birden kıskanç erkek oluyor. Sevdiğini bir tokadan dahi kıskanıyor. Sırf başka bir erkekle konuştu diye önüne geleni kadına saydırıyor. Onu utandırmak ve baştan çıkarmak için sürekli bel altı hareketler ve sözler kullanıyor. Ayrıca aşık olan arkadaşlarının durumuyla sürekli alay etmekten zevk alıyor. Ama iş kendisinin başına gelince höt höt diye söyleniyor. İşte bu kitap da yine bu şekildeydi. Erkek karakter yine az da olsa çekilirdi ama o kadın neydi be? Ne olduğunu biliyorum da kelimeyi kullanmayı sevmediğim için yazmıyorum. Kast ettiğim şey küfür değil ama hoş olmayan bir benzetme. Serideki erkek karakterler yetmezmiş gibi şimdi de aynı özelliklere sahip 1 değil tam 4 erkek işin içine girmiş. Bunlar da baş kadının abileri olur. Kardeşi koruyoruz kılıfına onlar da ayrı baskı uygularlar. Yok evden ayrılamazmış, erkeklerle konuşamazmış. Ama böyle davranmaları normal, çünkü onlar Türk erkeği ve Türk erkeği her zaman kıskançtır (!) ,gerçi yabancı olsa ne yazar. Aksiyon kısımları biraz artsa da bu üstte yazdıklarım daha fazla yer kapladığı için -size diyim %85- o sayfalara gelene kadar bunalıyorsunuz. Sonra ortaya sırlar çıkar, görürüz ki aslında karakterlerin geçmişte birbirleriyle bağlantıları vardır. Bunu 3. kitapta da görmek sıktı, en azından bu seferki bağlantı çift arasında kaldı diyebiliriz. Önceki karakterler işin içine katılmamış. Ve lütfen şu kız isteme sahnesi de son bulsun artık! İyice saçma bir hale bürünmeye başladı. Neymiş, müstakbel damadın kahvesinin içine tuz ile beraber başka baharatlar katılacakmış ve damat onu acı çeke çeke içecekmiş. Karşındakinin insan olduğunu biliyor bu kız değil mi? Kapak da ilk 2 kitaba hiç uymamış. Fazla uyumsuz olmuş. Sadece bu kitap için söylemiyorum, ülkemizde bu tarzda yazılan kitaplarda bir artış var. Ve bunları yazanlar da genelde genç insanlar oluyor. Ve bu kitabı okuyanların büyük çoğunluğu gençlik yıllarının başında olan, hayatın zor yüzünü yeni yeni görmeye başlayan insanlar. Okuyanların bir kısmı aşkın böyle bir şey olduğunu düşünebilir. Ama değil. Gerçek hayatta da bu tarz insanlar mevcut ama bu kişilerin istediği insanı elde edemediği zaman onu mutlaka öldürmeye çalıştığını hatta üzücü olarak öldürdüğünü hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Peki ben bütün bunları bilmeme rağmen neden okudum bu kitabı? Ufak bir umut diyebilirim. Belki yazar kurgu stilini değiştirdi düşüncesi vardı içimde. Maalesef her şey aynıydı, bundan sonra da farklı bir şey beklemek anlamsız olur. Zaten kitabı da almamıştım, kitapçıda okudum ama sadece sırların açığa çıktığı kısımları tamamen okudum. Geri kalanları hep atladım. Artık bu yazarı okumayacağım kesinleşti.

Kış Nefesi
Kış Nefesi

2

HAFİF SPOILER İÇERİR!!! Çok üzgünüm ama benim açımdan Güz Fırtınası ile başlayan düşüş Kış Nefesi kitabında da son sürat devam etti. Baş kahramanımız Beatrice, Alexander'ın kardeşidir. Bense kitabı okurken şöyle bir durumdayım: "Alexander'ın kardeşi mi vardı yahu?" Artık önceki kitaptan nasıl kopmuşsam baş karakteri hiç çıkaramadım. Hatta ben bu kitabın Güz Fırtına'sının devamı olduğunu bile bilmiyordum, o derece alakayı kesmişim :D Ve keşke kestiğimle kalsaymışım :/ Beatrice'i nasıl tarif edebilirim emin değilim, davranışlarını pek anlamdıramadım. Soğuk desem değil, sıcak desem hiç değil. Bir yandan kendi kafasına göre düşüncelere dalıyor, benim ruhum özgür diye bağırınıyor; öbür yandan tam bir İngiliz leydisine dönüşüyor, özgürce davranan insanlara tepeden bakıyor, geçmişinde gördüğü kadınlara benzer kişiler görünce onlara tamamen soğuk ve anlayışsız davranıyor. "Ben cemiyet kurallarına çok bağlıyım, dilediği gibi davranan insanlara katlanamıyorum." gibi iç düşünceler okuyoruz kendisinden. Böyle bir karakter için dengesiz demem lazım ama o bile değil anacım. Ne olduğunu bulursanız bana da söyleyin :D Geçmişinde erkeklerden nefret ediyor ama ana sebebini bilmenize rağmen nefretin kaynağı çok boş kalmış. Geçmişi insanlar tarafından hoş karşılanmadığı için onlara karşı soğuk ve alaycı davranıyor ama bu da çok havada kalan bir durum. Yani bu davranışlarının nedeni geçmişi değil de doğuştan gelen bir davranış biçimi olduğunu düşündürttü bana. Yazar bize aslında "O aslında öyle biri değil." diye vurgular yapıyor ama... Ih-ıh, ben inandırıcı bulmadım. Ayrıca yine bu geçmişten dolayı sokaktaki kadınlara ve çocuklara yardım ediyor fakat bunun da onda yapay durduğu ve sırf mecburiyetten yaptığı bariz. Yukarıda da yazdığım gibi düşmüş kadınlara çok kibirli yaklaşıyor. Çocuklar deseniz oradan da kaybediyor. Zaten yeğeni ve kendi kanından olanlar dışında çocukları sevmediğini yazar da söylemiş. Bunu söylemesine rağmen araya Victoria ve Edward'ı sokuşturması Beatrice'i kendisiyle çeliştirmiş. Yine de kitabın sonunda Beatrice'nin bunu itiraf etmesini -hatta kafasına dank etmesini- hiç beklemiyordum. Herhalde Rita da "Ben ne komplike bir karakter yarattım." diyerek bu açıklamayla durumu ustaca kurtarmış. Carter da bir değişikti. Beatrice'den senelerce yaş farkından ve kardeşinden dolayı kaçtığı söyleniyor ama sebepler kesinlikle bunlar değildi. Nedenini inanın ben de bilmiyorum. Sadece o da Beatrice gibi komplike diyebilirim. Diğer çiftimiz Jane-Alexander da ayrı hikaye. Alexander'ı zaten sevmemiştim, aynı hislerim devam ediyor. Jane karakterine önceki kitapta az da olsa ısınmıştım ama bunda baya soğudum. Konuşmaları kitap boyunca çok anlamsız geldi. Ha kitapta sevdiğim şeyler yok muydu, vardı. En önemlisi kesinlikle sayfa sayısıydı. 368 sayfa bu tarz kitaplar için çok uygundur. En fazla 400-410 sayfa bu tür için -hatta sırf romantik tarzda olan bütün kitaplar için- yeterlidir. Mavi rengini ve kış mevsimini sevdiğimden olsa gerek bu kapağı öncekinden daha fazla sevdim. Carina ve Beatrice'in sözde evleneceği Lord kitabı güzelleştiren karakterlerdi. İkisinin de bu türde çokça gördüğümüz klişeleri yapmaması artı puan kaptı ki Rita'nın klişeleri ters çevirmesini Kalbin Ateşi'nde çok güzel bir şekilde görmüştüm. Hatırladığım kadarıyla Rita o dönemler sadece Güz Fırtınası'nı yazıp yeni bir hikayeye geçecekti, kitabı seri yapmayı düşünmüyordu. Sonrasında okuyucular Beatrice'in de hikayesini istemişlerdi diye hatırlıyorum -bunu da şu an yazarken hatırladım :D - Sanırım Rita sevenlerini kırmak istemediği için bu kitabı çıkardı ama yazdığının pek içine sinmediği kitabın sayfa sayısından, kitap boyunca süren karakter boşluklarından ve çelişkilerinden çok belli. Yine de bir emek harcadığı ve okuyucularını mutlu etme isteği gözlerden kaçmıyor. Bu seferkini nazar boncuğu olarak sayıyorum. Daha önce Rita'dan daha iyi hikayeler okuduğum için sıradaki kitabın gerçekten iyi olmasını diliyorum.

On Bir Dakika
Doktor Ox'un Deneyi
Ay Battı
Vişnenin Cinsiyeti