adnantopcu, 129 adet değerlendirme yapmış.  (10/19)
Sultanı Öldürmek
Sultanı Öldürmek

8

Tarih profesörü Müştak Serhazin ve biricik aşkı Nüzhet'in "şahane bir aşk için harcanan hayatını" anlatır, Ahmet Ümit, Sultanı Öldürmek'te. Psikojenik Füg, yani anlık unutma hastalığı olan Müştak Serhazin, yıllar önce kendisini kariyeri için terk eden meslektaşı Nüzhet'in yirmi yıl sonra telefon edip görüşmek için evine davet etmesiyle içindeki kor ateş yeniden alevlenir. Buluşacakları gün Nüzhet’in daha önce de buluştukları Şişli’nin Hanımefendi Sokağı’ndaki Sahtiyan Apartmanı’nda hastalığı nüks eder. Kendine gelmesiyle Nüzhet’in evine yönelir. Daireye ulaştığında kapıyı açık bulur ve içeri girer. Nüzhet’in boynunda bir eşi de kendisinde olan mektup açacağının saplandığını ve Nüzhet’in cansız bedeniyle karşılaşmasıyla şok geçirir. Romanın ilk sayfasında "Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?” diyerek kendisini suçlar, katilin kendisi olduğuna inanır. Nüzhet’in tarihin dokunulmazlarına dokunmak istemesi, ve bunları dile getirmesinden dolayı, katil ya da katillerin hamasete kaçan "milliyetçiler" tarafından öldürüldüğü düşünülür. Ahmet Ümit'le özdeşleşen Başkomiser Nevzat ve ekibi bu defa arka planda cinayeti soruştururken, Nüzhet’in öldürülmesiyle katilin aranması, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethi, taht kavgaları ve Ulu Hakan’ın ölümü de anlatılır. Yazar, "aydın vicdanı muhalif olur" sözünü tüm eserlerine yansıtır ve romanı Maraş Katliamı'nda öldürülen edebiyat öğretmenine ithaf eder.

Aylak Adam
Aylak Adam

6

Sırf oradan oraya savrulmamak için tutunacak bir dal arar ya insan, iki bin on dört'ün başında tutunacak bir dal bulmuş, kısa bir süre de olsa ayakta kalmamı şağlamıştım. AylakAdam'ı okurken, sıradanlıktan kurtulmak isteyen, düşlerindeki kadını arayan, aylak olan Bay C.'nin öyküsü beni ciddi anlamda zorladıysa da, "İnsanın bir tutamağı olmalı. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramwaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. ... Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlikte düşünen, duyan, seven bir kadın! ...Neden? Neden böylesiniz? Olanla yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı." sözleri, bir dönem yoğun yaşadığım, hissettiğim düşünceler oluşu hikayenin tam içinde kalmamı sağladı.

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat

7

Joseph Fouche biyografisiyle etkilenip, Satranç'la bıraktığı sarsıcı etkisi ile Stefan Zweig'in tüm eserlerini okumaya karar verdim. Fransa'nın Riviera kentinde bir pansiyonda geçen öyküde, tutkunun derinliğine inip bir kadının 24 saatini, savruluşunu anlatıyor. Mrs. C.'nin samimi itiraflarını okurken, tutkunun insanı nasıl derinden etkilediğini bir kez daha gördüm.

Denemeler
Denemeler

10

Montaigne'nin Kendimi Anlamak ile başladığı ilk denemesinde, "Birçokları içip sarhoş oluyor diye, şarabı yasak etmek yanlıştır; fazla kaçırılan şeyler hep iyi şeylerdir. Kendinden sözetmenin kötü sayılması bence yalnız, halkın düşeceği kaba hatalardan ötürüdür. Bu türlü kurallar budalalara vurulan dizginlerdir: Ne azizler -ki kendilerinden pekâlâ sözederler- ne filozoflar, ne bilginler bu kuralları dinler; onlara hiç benzememekle beraber ben de bu kuralları dinlemiyorum. Onların ereği kendilerini anlatmak değildir, ama sırası gelince de kendilerini uluorta göstermekten çekinmezler." deyip başlar anlatmaya hayata ve insana dair tüm halleri. "Olgun bir okuyucu çok kez başkasının yazdıklarında yazarın düşünmediği güzellikler bulur, okuduklarına daha zengin anlamlar ve renkler kazandırır" diyen hümanist filozoftan zihnime çakılı kalıp derinlemesine düşünmemi sağlayacak olan sözleri kalır: "Başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz." "İki alış veriş, (dostluk ve aşk) raslantı ve başkalarına bağlıdır; biri aramakla bulunmaz kolay kolay, öteki yaşla solar gider. Onun için hayatımı doldurup doyuramazdı onlar. Üçüncü alış veriş, kitaplarla kurduğumuz ilişkidir ki daha sağlam ve daha çok bizimdir. Ötekilerin başka üstünlükleri vardır, ama bu üçüncüsü daha sürekli ve daha kolayca yararlıdır. Ömür boyu yanı başımda her yerde elimin altındadır. Kitaplar yaşlılığımda ve yalnızlığımda avuturlar beni. Sıkıntılı bir avâreliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırıverirler beni." "Hayatımız, der Pythagoras, Olimpiyat oyunlarında biriken büyük kalabalığa benzer: Kimileri oyunlarda ün kazanmak için bedenlerini işletir; kimileri para kazanmak için satılık mallar getirirler; kimileri de, en kötüleri değildir onlar, başka çıkar düşünmeden herşeyin niçin, nasıl yapıldığına bakar, kendi hayatlarını anlamak ve düzenlemek için, başkalarının hayatlarını seyrederler." "Bilinecek, bilinince de daha fazla hatırı sayılacak diye iyi adam olan, insanların kulağına gitmesi şartı ile iyilik eden kişi, kendisinden daha fazla yarar sağlanılacak biri değildir." "Yaptığı iyiliği başkaları duysun diye, kendisine daha fazla değer verilsin diye yapan, doğruluğu dillerde dolaşmak şartı ile doğru olan adamdan pek hayır gelmez." "Rahatsız, gözü doyaz, telaşlı bir zengin, düpedüz yoksul kişiden daha zavallı gelir bana." "Çocuğa, daha akıllı ve daha iyi olmasına yarayacak şeyleri ögrettikten sonra mantığın, fiziğin, geometrinin ne olduğunu anlatırım. Böylece kafası işlemeye başladıktan sonra seçeceği bilimin kolayca hakkından gelebilir."

Kurşun Ata Ata Biter
Kurşun Ata Ata Biter

6

Güneydoğu sınırında kaçakçılık yapan üç arkadaşın öyküsü Kurşun Ata Ata Biter. Kaçakçılığın perde arkasında, üç arkadaşın dostluğunu, birbirlerine olan güvenini, çaresizce yazgılarını kabullenişini anlatır. Kitabı okurken aklıma Kadir İnanır'ın yasaklı Katırcılar filmi geldi. Kitap okuyan bir toplum olmadığımız için, keşke sosyal içerikli filmler yasaklanması yerine daha çok gösterilse; belki anlamaları çare olur bu sahipsiz, ölümle burun buruna yaşamak zorunda bırakılan kimselere...

Sineklerin Tanrısı
Sineklerin Tanrısı

9

Edebiyatın, insanı daha iyi bir insan yapacağına olan inancımı iliklerime kadar hissettiren bir roman oldu, Sineklerin Tanrısı. Tıpkı Orwell'ın Hayvan Çiftliği'ndeki gibi, insanın yaradılışındaki kötülüğü, egonun insanı nasıl vahşileştirdiğini, atom savaşından kaçıp, uçaklarının düşürülmesiyle kaldıkları cennet adasını cehenneme çeviren on iki yaşlarındaki çocuklar üzerinden anlatır kitap. İnsanın doğuştan kötülüğünü düşündükçe öfkelensem de, eğitimle iyiliğin güzelliğin peşinden gideceği, umudum oluyor sakinleşmeme. Umut değil midir zaten yaşamı güzel kılan?...

Sol Ayağım (Sol Ayağım, #1)
Sol Ayağım (Sol Ayağım, #1)

8

"Değeri" kaybetme korkusu ile ölçmek, oldum olası saçma ve samimiyetsiz gelmiştir bana. Bolluk içindeyken savurganlıktan uzak duran mütevazı insanlara hayranlığım artar içten içe. Sol Ayağım'ı okurken nedense bunları yazmak geldi içimden. Mevcut durumuna aldırmayan, sol ayağı ile kendi dünyasını yaratıp, "Asla diğer insanlar gibi olamayacaksam, en azından kendim gibi olacağım ve kendim gibi olmak için elimden geleni yapacağım." diyen, gerçek, olağanüstü bir cesaret öyküsü, Christy Brown'un hayatı. "Herkesin yapacak bir şeyi vardı, onları meşgul edecek, zihinlerini ve ellerini faal tutacak şeyler. Hayatlarını bir bütün kılacak ilgi alanları, faaliyetleri ve amaçları vardı; bütün bunlar enerjilerine doğal bir kaynak ve doğal bir ifade ortamı sağlıyordu. Benimse yalnızca sol ayağım vardı"