Andre Gide nin kalemi çok güçlü, üslubu etkileyici fakat fazla romantizm beni sıktı. O güzel betimlemeler, doğa tasvirleri olmasaydı bitiremezdim sanıyorum.
Stefan Zweig ne yazsa okunur. Dili o kadar güzel ki. Müthiş psikolojik tahliller, hayatla ve ölümle ilgili etkileyici çıkarımlar... Stefan Zweig'ın dünyası hep acılarla haksızlıklarla dolu, hikayelerde de görüldüğü gibi. Tabi bunda yaşadığı dönemin etkisinin ve kendisinin de çok ince ruhlu olmasının payı büyük. Stefan Zweig benim gözümde çok büyük bir yazar, saf yetenek. Edebiyat için varolmuş ve edebiyat da o olunca çok güzel. Gerçekten hissettirebilenlerden,
Yine bir arayış hikayesi fakat başrollerde Josef Breuer ve Friedrich Nietzsche var. 1882 Viyanasında hayatla, ölümle, gerçekle, aşkla ilgili sohbetler. Birçok paragrafın altı çizilesi. Kesinlikle iz bırakan, içerde bir şeyleri uyandıran kitaplardan.
Farklı, eğlenceli aynı zamanda hüzünlü bir kitap. Jonathan Safran Foer kalemini ve yaratıcılığını konuşturmuş. Karakterler orjinal, diyaloglar çok iyi..
Ursula K. LeGuin'in tek derdi insan. Kitabın başından sonuna kadar olan bütün olaylar, kurgudaki tüm detaylar hatta betimlemeler bile karakterin iç dünyasının tasviri gibi. İlk kitapta Ged'in kendini bulmasıyla ilgiliydi her şey. Kendi kibriyle yarattığı gölgeyi kendini kabul ederek onunla bütün olarak yenmişti. Atuan Mezarları'nda ise Ged yardımcı karakterimiz. Tüm olay Tenar'la ilgili. Kendi karanlığında kaybolduğu bir anda Ged'le tanışır, Ged ona ismiyle seslenince hatırlar. Karanlığından kaçmak ister, yeniden Tenar olmak ister... Yerdeniz yazılmış en iyi seri olabilir mi acaba ? Doyamadım okumaya.
Bazı kitapları orjinal dilinden okumak gerekiyor. Çünkü bazı kitaplar yazıldığı dilde tat veriyor. Çavdar Tarlasında Çocuklar da o kitaplardan biri işte. İngilizce cümlenin yapısı Türkçeye uymuyor, günlük dilde rahatça kullanılan kalıplar Türkçeleşince çok yapay kalıyor. Bu, bu kitapta rahatlıkla görülüyor. Neyse.. Çavdar Tarlasında Çocuklar Holden isimli bir karakterin okuldan atıldıktan sonraki iki üç gününü anlatıyor. Belki baktığınızda kitapta yaşananlar öyle ahım şahım şeyler değil. Bir kitaba neden konu olur ki bu ? diyebilirsiniz ama Holden çok tuhaf bir çocuk. Zaten 17 yaşın getirdiği dengesizlik, hiçbir şeyi beğenmeme hali varken bir de çok sevdiği kardeşini de kaybeden bir genç adam Holden. Okuldan da atılınca öylece boşlukta kalıyor işte. Kitap bitince pek bir şey olmadı yani öyle müthiş bir etki bırakmadı ama içimde bi burukluk vardı. Kitabı sevmiştim, Holden'ı sevmiştim. Gerçekten güzel anlar vardı kitapta. En güzeli kuşkusuz kardeşini yağmurun altında, başında çılgın avcı şapkasıyla izlediği ve o an ne kadar mutlu olduğunu söylediği andı. Evet insanın gerçekten böyle anları oluyor ve diyebileceği tek şe: Siz de orada olmalıydınız oluyor. Çünkü bazı mutluluklar cidden tarif edilemiyor. Bir de kışın göl donunca ördekler nereye gider ? Bu neden bu kadar önemlidir ? İnsanlar neden böyle şeyleri düşünmez ?