Oldukça Freudyen analizler içermekle birlikte (1950 lerde yazılmış olması muhtemel nedenlerden biri olabilir), sürekli yinelenen kahraman arketipi, hikayenin temel çizgileri konularında bilgi sahibi olmak isteyenler için muhakkak okunması gereken bir kitap.
Kitaba ilişkin Sn. Tuncer Şengöz'ün ayrıntılı değerlendirmesine hemen tümüyle katılıyorum. Tek ayrıldığım nokta, konuyla ilgili olmayanların olayları takibinin pek de kolay olmayabileceği yönünde... Bir kısım insanların, doymak bilmez bir hırsla "daha fazla" kazanmak için nasıl bir soygun düzeni oluşturabildikleri; ABD'nin bilinen kuvvetler ayrılığı, öğrenen organizasyon, "piyasa denetimi", sigorta/risk değerleme/puanlama sistemlerinin nasıl işlevsiz kaldığını öğreneceksiniz. Okuyun...
Eğlenceli bir kitap. Sürekli olarak işler arasında öncelik kurmaya çalışırken, hep ertelediğinden yakınanlara, ertelemenin "farkında olmaya" dönüştürülerek verimli hale getirilebileceğini öneren farklı bir kitap... Özellikle erteleyenlere, ya da erteleyenlerden şikayetçi olanlara önerilir.
"Kıyamet, adeta patlamaya hazır üç katmanlı bir karışım: Amansız bir soruşturma, gitgide yaklaşan küresel bir felaketin hikâyesi ve küçük bir Balkan şehrindeki gündelik hayatın tasviri. Düşünün ki Dashiell Hammett, Umberto Eco ile buluşuyor, sonra ikisinin arasına Orhan Pamuk katılıyor! Şayet bu dünyada adalet diye bir şey varsa, Nikolaidis'in romanı, James Patterson ya da John Grisham'ın romanlarından çok daha fazla satar. Ama bu dünyada adalet olmadığından, o zaman umut edelim de müthiş heyecanla okunan bu roman en azından kaderin cilvesi sayesinde büyük bir başarı yakalasın." -Slavoj Zızek- Kıyamet, dünyanın son günlerinin yaşandığı bir zamanda geçen bir cinayet hikâyesi. Ama bildik polisiye hikâyelerden değil. Adriyatik kıyılarından başlayıp İzmir'e ve İstanbul'a uzanan, Lacan, Freud, Borges ve Sabetay Sevi gibi pek çok meşhur kişinin de işin içinde olduğu benzersiz bir hikâye. Adriyatik kıyısındaki küçük bir şehirde bir cinayet işlenir. Polis bu cinayeti sıradan cinayet vakalarından biri olarak görüp pek üzerinde durmaz. Bunun üzerine, olayı soruşturmak için bir özel dedektif devreye girer. Derken, bu küçük sahil şehrinde bir yaz günü lapa lapa kar yağmaya başlar. Şehrin sakinleri afallamış halde ne olduğunu anlamaya çalışırken, şehir yavaş yavaş kaosa sürüklenir. Yangınlar çıkar, insanlar öldürülür, ne zamandır kayıp olan kişiler peyda olur. Dünyanın diğer yerleri de farklı bir durumda değildir. Her taraf adeta mahşer yerine dönmüşken, cinayet mahallinde çok eski bir kitap, kıyamet gününü haber veren bir kitap bulunur. (Tanıtım Bülteninden)
Orwell'ın İspanya iç savaşı sırasında birinci elden tanıklıklarını aktardığı bu kitap oldukça ilginç bölümler içeriyor... Özellikle, Franko'ya karşı omuz omuza çarpışan sol güçlerin, uluslararası tugay mensuplarının Barcelona'da Anarşistler - Komünistler arasında çıkan çatışmalarda birbirlerine düşmeleri; cephe - cephe gerisi arasındaki tuhaflıklar; önce Devrim mi? yoksa Milli Demokratik Devrim mi? tartışmaları ibretlik dersler içeriyor. Hele de, yetmişlerde solda bitmeyen tartışmaları halen hatırlayanlar, unutamayanlar için... Bu gün için de büyük dersler içeren bu samimi kitabı ilgilenenlere öneriyorum.