ebrukiraz, 14 adet değerlendirme yapmış.  (1/2)
« geri  
Mülksüzler
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

10

Bilmeyenimiz var mı Birinci Dünya Savaşı’nı? İhtilaf ve İttifak devletlerini sütunlara yazmıştı öğretmenimiz, ezberlememiz daha kolay olsun diye. Bu ezber kolaylığını savaşın görünür ve gerçek sebeplerini ayırt etmekte de kullanmamız gerekecekti. Savaş iki cepheydi: düşman ve dost, kazanmak ve kaybetmek, nedenler ve sonuçlar. Böyle öğretiliyordu bize. Ölümü hiç hayal etmiyordum, savaşta ölmek diye bir şey var mıydı? Savaşıyorlar, yenilen kaçıyor zannederdim. Yunanlılar denize dökülünce yüzerek kaçtıklarını düşünecek kadar deniz görmemişti çocukluğum. Çanakkale Savaşı’nda öğrendim ölümün de olabileceğini, çocukların savaşta öldüklerini. Oysa o ölümler bile şanlı ve ulaşılamayacak kadar güzel ve onurluydu, bunları öğrendiğimizde birçoğumuzun henüz mezarlıkta yatan bir ölüsü dahi yoktu, nereden bilelim ölümü. Oysa bu kitap ölümü, savaşı, dehşeti, kanı öylesine yalın ve gerçek anlatıyor ki ezber yapmak için sütunlara ve rakamlara ihtiyacınız kalmıyor. Bu kitaptan önce defalarca savaş filmi ve belgeseli izlemişimdir, savaş anıları okumuşumdur, çekilen kıtlığa ve açlığa üzülmüşümdür. Fakat gaz odalarının, tankların, savaş uçaklarının bu denli dehşet verici olduklarını anlamayacak kadar toy duruyor bu izlemlerim. İnsan dehşeti yaşamadan nasıl anlar! Bir kez dahi ölümle yüz yüze gelmeden anlayabilir mi savaşı? Bir ölü vermedikten sonra toprağa savaşın bıraktığı izler hayal edilebilir mi? Öylesine gerçek duruyor ki savaş karşınızda yıkıp atmak istiyorsunuz tüm bu olanları. Üstelik bir ikincisi daha yaşanıyor devasa boyutta ve şu an az ötemizde yaşanmakta. İnsanı derinden etkileyen bir kitap. Bunu sadece kurgusuyla, kişileri ve zamanıyla yapmıyor. Kelimelerin seçimiyle, yalın ve öz anlatımla sizi sarsıyor. Sarsmalıdır da. İnsana ait olamayacak kadar vahşilik ancak insana özgü vurgularla anlatılabilirdi. Hayal kuramayacak kadar ruhsuzlaşan, kesik bedenleri inceleyecek kadar dehşeti sıradanlaştıran insanlar tek bir şey için mücadele edeceklerdir sonunda: Yaşamak için. Bunu yaparken de elbette yemek yiyecekler, uyuyacaklar, delirmemek için şakalaşacaklar, konuşup gülecekler, ölmemek için birlikte olacaklardır. Şiirsel bir romandı kimi zaman, betimlemeler bir şair duyarlılığında anlatılmıştı. Savaş sorgulamalarıysa bir o kadar keskin ve yalındı. Hayatın ta içinden sorgulamalardı. Onlarca şey söylenebilir savaş ve kitap hakkında. Uzun yıllar söyleneceğe de benziyor ne yazık ki

Kötü Günler Başlarken / Talihsiz Serüvenler #1
Kötü Günler Başlarken / Talihsiz Serüvenler #1

10

Kitap edebi değer açısından incelendiğinde eksikler taşısa da bu oylamayı benim için olan değeri üzerinden yapıyorum. Çocukluğumda TRT'nin sanırım hafta sonu akşam üzeri yayınladığı film serisi vardı. Film izleyebildiğim zamanlardı o zamanlar, birçok güzel filmi de o seride izlemiştim. Hafızasına pek sadık olmayan ben o filmleri unutmadım. Makas Eller, Çikolata bunlardan bazıları. Tabi bir de Talihsiz Serüvenler'i orada izlemiştim, yanılmıyorsam. (Yıllarca Talihsizler Serüveni dedim, birkaç şeyde daha inatla yaptığım yanlışlar gibi.) Yıllar sonra çocukluğumun geçtiği yerden kalkıp bir küçük ile taşındık. Burada kurulan bit pazarına uğradım elimden geldiğince kitaplar aldım. Bir gün bu kitaba rastladım, o filmi izlememiş olsam almazdım belki de. Ve aylar sonra bendeki 5. kitabı okudum. Bir solukta okuduğumu belirtmeme gerek yoktur sanırım. Hem çocukluğuma dair hatırlayabildiğim anılardan biri olması hem kitabın üslubu öyle güzeldi ki. Ertesi gün kitapçılara uğradım, seriyi tamamlamak için. Seride on beş liranın altında kitap bulmak mümkün değil. Sahafa uğradım, beş liraya buldum. Haber bıraktım diğer kitaplar için. Artık yadırgamıyor çocuk kitabı almama. Varlık'ın ya da kaliteli yazarların, güzel yayınların çocuk kitapları varsa ayırıyor benim için. Kitaba gelecek olursam. Bazıları "Büyükler İçin" dese de çocuk kitabıdır bu. Her bölüm öncesi verdiği bilgi, deyim açıklamaları, kelimelerin anlam tahlili çocuklar için gayet yararlı olabilir. Üstelik bir türlü anlamadığım çocukları aptal yerine koyan anlayış hakim değil yazara. Çocuklar da bu hayatın içinde ve mümkün olduğu kadar tanımaları gerekir. Genel ahlak kurallarının yorumlanması açısından güzel bir örnek bu kitap. Ve o hep tartışılan mutlu sonlar açısından. Karakterleri çok başarılı buldum. Yardımcı karakterler çok iyiydi diyebilirim. Kitabı okuyanların yazar araştırması yapmasını tavsiye ediyorum. Biraz gizem olması işin içinde kitap piyasasının kurgu şüphesini doğurmadı değil. Son zamanlarda özellikle çocuk ve gençlik edebiyatında yazar toplulukları tarafından sanayi ürünü gibi kitap yazıldığı düşünülürse umarım bu kitap öyle bir çirkinliğin ürünü değildir. Bir de karakterlerin adını seçerken yazar ve şairlerden esinlendiği düşünülmekte. Bu da size küçük bir tavsiye: https://eksisozluk.com/entry/27197908

Ferrari'sini Satan Bilge
Ferrari'sini Satan Bilge

1

Kişisel gelişim kitaplarının belirli bir kitleye hitap ettiği görüşümü pekiştirdi. Sohbet edilen kişi bir avukat fakat nedense on beş yaşında birinin anlayacağı cümleleri sürekli "Nasıl yani?" , "Bunu mu demek istiyorsun?" gibi sorularla açmaya çalışıyor yazar. İnsan ister istemez kimlere hitap ediyor bu kitap diye soruyor. Diğer gelişim kitaplarında da gözlemlediğim basit, hayatın gerçekliğine uymayan çözümler dile getiriliyor. Toplumun genel sorunlarını çözmekten ziyade uzlaşmacı bir tavrı var anlatının. Bilge Ferrarisini satıyor bütün malı mülkü savıyor, arkadaşına gelince güle bak, işine çok vakit ayırma gibi öğütlerde bulunuyor. Bu kitabın okunma oranı bence ciddi bir fikir sunuyor kitlenin beklentisi ve bakış açısı konusunda.

Evlilik Şirketi
İlk Öğretmen (Öğretmen Duyuşen)
Minyeli Abdullah
Minyeli Abdullah

5

Kitap yasaklananlar listesinde olduğundan ve son zamanlarda İslam yayınlarına ilgimin arttığından okumak istedim. Ses getiren ve filme alınan bir kitap. Bu sebep de etkili oldu kitabın büyük bölümünü okumama. Ancak yüz seksen üçüncü sayfaya kadar dayanabildim. Öncelikle yazar Zaman gazetesi yazarıymış. Şu dönemde yazmış olsa sosyalizme bu kadar yüklenecek miydi merak ediyorum. Üstelik son zamanlarda başarılı bulduğum sosyalist tabandan beslenen İslami hareketler varken ve Zaman'ın söylemleri değişmişken. İkinci olarak Türklük üzerine kitabın vurgusu rahatsız etti beni. İslam'da milli olarak bir düşünce yoktur. Aksine Müslüman ümmetindenseniz hangi millete ait olmuşsunuz bir önemi kalmaz, kimliğiniz Müslümanlık üzerinden şekillenir. Ancak öyle cümleler var ki Müslümanlık'ı Türkler kurtaracak kadar uç noktalara gidiyor söylemler. Madem o kadar sorunsuzdu Osmanlı yönetimi neden Araplar cihada katılmadı? Bunu sorgulamak gerekirdi, illa Türkiye de olsun diye didinmek neden? Kitap Mısır'ı Türkiye'den anlatıyor. İkinci kırılma noktası Abdullah'ın bir anda üne kavuşması oysa kendi çabalarıyla İslam'ı anlatan o insan daha farklıydı, ne güzeldi. Romanı ütopik bir esere çevirdi romantik anlatımlar. Bir anda her şeyin yoluna girmesi ailesini bulması anlaşılabilir ama Amerika'ya seyahatler ne gerek vardı. Üstelik koyu mürekkeple yazılmış kısımlar da kapalı anlatımdaydı. Pekala daha açık bir anlatımı olabilirdi. Dildeki bu inatlaşma nedir onu anlayamıyorum. Minyeli Abdullah'ı anlatan bölümü bir solukta okudum ne zaman ki o karakterken sıyrıldı ve yazarın ideolojisi sert biçimde romana yansıdı okumak benim için güçleşti. Kitabı yarım bıraktım ne kadar okumak için çaba harcasam da umarım daha sonra tekrar dönebilirim.

« geri