Okurken, nefes alıp yaşayan canlılar arasında insan olarak dünyada bulunuyor olmaktan utanacağınız bir kitap... :(
Ağır ve ağdalı bir dil. Okumakta zorlandım. Ahmet Cemil'in hayatın gerçekleriyle tanışması çok acı oldu. Sahi neydi gerçek olan bu adamın hikayesinde?
- "Yaşları ilerledikçe insanları dine yönelten şeyin ölüm ve ölümden sonraki şeylerin korkusu olduğunu söylerler. Fakat kendi deneyimim beni şu inanca yöneltti: böyle korku ve düşüncelerden apayrı olarak, dini duygular biz yaşlandıkça gelişme eğilimi gösterirler, çünkü ihtiraslarımız ateşini yitirdikçe, hayal güçlerimiz ve duygularımız köreldikçe aklımız daha rahat işler hale gelir, bir zamanlar aklımızı çelen imgeler, arzular ve heveslerden arındıkça Tanrı, gizlendiği bulutların arasından görünür, ruhumuz bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı hisseder , görür ve ona yönelir, bu yöneliş doğal ve kaçınılmazdır; duygular dünyasına canlılığını ve cazibesini veren her şeyi artık yitirmekte olduğumuz için, o muazzam varoluş artık içsel yada dışsal etkilerle desteklenmediği için, kalıcı bir şeye, bizi asla yanıltmayacak bir şeye tutunma ihtiyacı hissederiz -bir gerçekliğe, mutlak ve ebedi bir gerçeğe tutunmak isteriz. Evet, kaçınılmaz bir biçimde Tanrı'ya yöneliriz; bu dini duygu, doğası gereği öyle saftır ve bunu yaşayan ruha öyle bir mutluluk verir ki, diğer bütün yitirdiklerimizi telafi eder." - "Namusluluk için bir gerekçeniz olurdu!" dedi Vahşi. Utançtan bir parça yanakları kızardı. "Fakat namus demek tutku demektir, namusluluk demek sinirsel gerginlik demektir. Tutku ve sinirsel gerginlik ise istikrarsızlık demektir. İstikrarsızlık demektir. İstikrarsızlık ise medeniyetin sonu demektir. Bolca tensel günah olmadan kalıcı bir uygarlık kuramazsınız."
Başlangıçtaki heyecan ortalara doğru azaldı. Yeni bir dalga gelmeyince son bölümleri okumak biraz uzun sürdü. Okunmalı mı? Evet.