gül ekmen, 165 adet değerlendirme yapmış.  (17/24)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1984)

10

“Herkes eşittir; ama bazıları daha eşittir” diye bir söze imza atmış yazarımız, 1914-1945 "30 yıl Savaşı”nın entelektüel kurbanlarındandır. "1984" romanını bir yandan veremle savaşırken yazmış. Kurgu ve geleceği görme yönünden sanırım Orwell başka bir adammış diyebilirm. Kitabı okurken bir taraftan içiniz kararıyor diğer taraftan buna ne kadar yakın olabileceğinizi düşünerek korkuyorsunuz. 1940’larda yazılmasına rağmen günümüzü çok güzel anlatmış. Bir iktidar düşünün, emirleri sorgulanamayan, rakipsiz, baskıcı, muhalefetsiz.. bir halk düşünün, sadece verici değil aynı zamanda alıcı olan tele-ekrandan sürekli izlenen, sahte düşmanlar yaratılarak zihni ele geçirilen, yaptıkları takip edilen ve komutlarla yönetilen, onlar gibi düşünmeye zorlanan öyle ki “iki kere iki dört diyebilmek özgürlük” tutarsız itaatlere uydurulan… İnsanların tüm değerlerinin yok edilip 'parti'nin her şeyden önde olması, 'birey' olmanın yasak olması. Büyük Biraderi kabul etmeyen sistem karşıtlarına karşıtlarının “düşünce suçu” işlediğini düşünüp 101 numaralı işkence odasında kişilerin en büyük korkularıyla yüzleştiği herkese ayrı değişik işkence çeşitleri vardır. Kahramanımız Winston’da yüzü aç fareler tarafından parçalanmak üzere bir düzeneğe yerleştirilmişti neyse ki doğru kelimeleri söyledi.. Onun düşün suçu Aşk! Gerçek aşk belki de en güzel bu kitapta anlatılmıştır. Hayata öylesine bakan güçlü ve vurdumduymaz bir kadın ve onun için düşün suçunu işlemeyi türlü işkenceleri göze almış bir adam.. Ve onlar o yasak ve tehlikenin içinde, her şeye rağmen, korkusuz özgür bir çift gibi davranabiliyorlardı. Eğer birey olmayı beceremezseniz, bireyciliği engelleyen sistemin bir şekilde parçası olursunuz! Kitaptan altını çizdiklerim : - Geçmişi belirleyip denetim altında tutan, geleceği de belirler. - İnsanın en amansız düşmanı kendi sinir sistemidir. - Bazen acı öyle boyutlara ulaşır ki, iki kere iki beş bile edebilir. - Bilinçleninceye kadar baş kaldırmayanlar, bilinçlenince de başkaldıramazlar. - "Her azalma bir kazanç sayılıyordu, çünkü seçim alanı daraldıkça, düşünme istemi de o hızla azalmaktaydı." - Hiçbir fikir, hiçbir duygu yalnız değildir. Fakat sevgi satılıktır. En tiksindiğimiz şeylerle korkutulunca hepimiz, "Beni rahat bırakın! Julia'ya yapın!" diyebilecek kadar benciliz. - İnsanın kafasının, kalbinin içine giremezler ki! - İnsan, insan olarak kaldığı sürece ölüm dirim aynı şeylerdir. Kitaptan aklıma kazınan terimler : Distopya, Büyük Birader, Düşün suçu, Proller 101 numaralı oda,

Kızıl Nehirler
Kızıl Nehirler

8

Polisiye, gerilim, cinayet tarzı kitaplar okunur ama Grange’ın kitaplarındaki kurgu her zaman akıl sınırlarını zorlar, sizi sürükler, ürkütür, şaşırtır. İki farklı cinayet, iki farklı soruşturmanın " böylesine" hayal gücüyle birbirine ba...ğlanması dahiyane. Parçalanmış, kaybolmuş çalınmış kişilikler, seri cinayetler, boş mezar, ölümün soğuk nefesi ve yıllar önce ölmüş olması gereken bir katil, aksiyonu temposu hiç düşmeyen bir roman.. Kitaptan altını çizdiklerim: - Delilik anlık bir süreçtir. Çoğu zaman başkalarının gözünden kaçmayı, zararsız bir kişilik görüntüsünün gerisinde saklanmayı becerir. - Her cinayet bir atam çekirdeğidir. - Bazı bilim adamları irislerin dibinde, insanın sadece sağlığının değil bütün geçmişininde yazılı olduğunu düşünüyor.

Bab-ı Esrar
Bab-ı Esrar

8

Ahmet Ümit'in klasikleşen polisiye romanı tadı verilmiş olsa da daha çok Mevlana Şems anlatılmış. Elif Şafak /Aşk kitabından sonra üstüne iyi bir pekiştirme oldu. Mevleviliği iyi bilenler için basit bilmeyenler için ilgi çekici ama her iki taraf içinde akıcı bir anlatım. Kitapta sevdiğim taraf, böyle tarihi, manevi ve Mevlevi bir konuda okuyucuyu kesin bir sonuca yönlendirmeden yüzeysel bir anlatımla araştırmaya sevk ediyor olması. Özellikle Kimya Hatunla ve bilinen Şems’in dışında burada daha insani olan karakteri ile ilgili kafamda birçok soru işareti oluştu. Kitaptan Altını çizdiklerim: - "çoğu zaman mesele, tanrı'nın ne olduğu değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı, alimler bilimi görür, cahiller mucizeyi." - "sevmek bir anlamda sende olmayana ulaşmak, bunun için çabalamak değil midir? senden farklı olmayan birine niye ulaşmaya çalışasın ki?" - "birini sevmek onu kültürüyle birlikte sevmek derdi annem." - "cahillik engelinden atlayamayan, bilgi yükünü taşıyamaz." - "çünkü insana duyulan aşk da, Allah'a duyulan aşkın bir suretidir. o aşkın sureti bile o kadar güçlüdür ki, kişinin aklını başından alır." Kitabın en sevdiğim ve bu kitabı okumak için başlı başına bir neden olduğunu düşündüğüm kısmı ise annesinin, Karen'e söylediği şu sözlerdi; "ama şu an yaşadığımız dünya gerçek; sadece zenginlikler değil, yoksulluklar da gerçek. açlıktan ölen çocuklar gerçek, hastalıklar gerçek, savaşlar gerçek, giderek daha mutsuz olan insanlık gerçek. yeryüzünün her sabahında insanlar gözlerini böyle bir hayata açarken, bunca acımasızlık, bunca yoksulluk, bunca umutsuzluk varken, perdenin öteki tarafındaki cenneti düşünerek yaşamayı ben kendime yediremiyorum karen. Böyle bir cennet olsa bile kendime yediremiyorum. ben iyiliği, sadece iyilik olsun diye yapmayı seviyorum; kötülükten kaçınmayı, kötü olmadığım için yapmayı istiyorum. iyi olduğumda birinin bana ödül vermesi ya da kötü olduğumda birinin beni cezalandırmasından korktuğumdan değil. iyi olmak için bir efendiye ihtiyacımız yok kızım. iyilik de kötülük de içimizde, bizimle beraber doğdu, bizimle birlikte yok olacak. önemli olan yaşarken neyi seçtiğin, hem de cennet ödülü ya da cehennem cezası olmadan. Hem de ölüp gideceğini bile bile. Perdenin ötesi diye bir yer olmadığının farkında olarak. Üstelik senden sonra gelecekleri hiç kıskanmadan, üstelik biz görmesek de onlar daha mutlu olsun diye çabalayarak. benim payıma düşen de buymuş, teşekkürler hayat diyerek. bence yaşamak bu kadar basit, aynı zamanda bu kadar güzel, bu kadar heyecan verici. Bütün mesele sahiden alçak gönüllü olabilmekte."

Sil Baştan
Sil Baştan

6

Eğer reenkarnasyona inanmıyorsanız şu an için imkânsız gibi görünen ilginç bir hikâyesi var. Sonsuz, derin ve heyecanlı bir dünyaya alıp götürüyor sizi. Düşünsenize hayatınızın 18 ile 43 yaş aralığını yani son 25 senesini sil baştan tekrar yaşıyorsunuz hem de defalarca. Mesela hangi hisse ne zaman artacak, ne zaman ekonomik kriz yaşanacak, o sene hangi takım şampiyon olacak depremler büyük felaketler vs. her şeyi biliyorsunuz. Buna göre hayatınızda o zaman beğenmediğiniz tarafları, yaptığınız hataları düzeltme şansınız var olmasını istediğiniz gibi yeni baştan kuruyorsunuz sonra pat diye ölüyorsunuz ve yine sil baştan yine 18 yaşındasınız. Aslında çok çok eğlenceli ama sağlam psikoloji gerektiriyor. Ben mesela öle dirile sonunda istediğim hayatı kurmuşum ama biliyorum 43 yaşında hepsi yok olacak yine öleceğim ha öleceğimi bile bile bunun önüne geçemiyorum da ne kadar önlem alırsam alayım altın fanusa da girsem bir şekilde 43 yaşımda tekrar ölüyorum. Buda demek oluyor ki hayatı yeni baştan yüzlerce kez kursam da kaderi değiştiremiyorum sadece sonuca giden yollar üzerinde oynamalar yapabiliyorum. Durum böyleyken düşündüm şimdi ölsem ve geriye dönsem neleri değiştirirdim diye çok ilginç bir durum değiştirmek istediğim her şey benim kaderim olarak belirlenmiş eğer bunlardan kaçamayacaksam arada giden yolları değiştirmenin hiçbir mantığı yok öyle yada böyle yaşanacaklar. Zaten ya unuttum ya gülümseyerek anımsadım pişmanlıklarım yok denecek kadar az beklide çok ama ne fark eder ki içinde bulunduğum ve şartlar gereği şu anki aklımla da yine aynı şeyleri yaşarmışım. Sonuç olarak bir kere yaşayıp ölmek en iyisi çünkü yapman gerekeni ne zaman gerekiyorsa o an yapman gerektiğinden acelecilik, toyluk, başka alternatiflerin olduğunu bilmemekten ötürü yaptığını biliyorsun pişmanlığın az diğer türlü ikinci kez yaşarken artık biliyorsun ve aynı hatayı iki kere yapmak aptallık olarak değerlendirir yani pişmanlık katsayısı daha fazla. Kurgusu bu kadar iyi olan bir kitapta sonunun iyi bağlanmamış olması ve aradaki boşluklar zaman zaman sıksa da kendi hayal dünyanızda gerçeklikten uzak bir şölen yaratabilirsiniz.

Ya Bir Yol Bul Ya Bir Yol Aç Ya da Yoldan Çekil
Ya Bir Yol Bul Ya Bir Yol Aç Ya da Yoldan Çekil

7

İşin özü; ya kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğren, ya başkalarının kendi ayakları üzerinde durmasına yardım et, eğer hiçbirini yapamıyorsan kimsenin ayakları üzerinde durmasını dolaylı ya da direkt yoldan engelleme diyen Mümin Sekman kitabı.. Eğer doğru kişi, doğru zaman ve sizin için doğru kitapsa bu kitaptan öğrenebilecekleriniz, kendi yeteneklerinizi ve eksik yönlerinizi yeniden keşfedebilir, kişilik özelliklerinizde yeniden sorgulamaya gidebilirsiniz ve bu günü gerçek manada bir amaç edinmemişseniz, idealist bir insan olabilirsiniz. Kitaptan altını çizdiklerim: *İnsan zihni yeni bir fikre uzandığında bir daha eski boyutlarına dönmez! * Bildiği hayal ettiğine yetmeyen kişi başarılı olma yolunda bir sonuç alamaz. Bu yüzden okumak ve bilmek gerekir. * En büyük ve en zekice başarı nasıl başarabileceğini bilmektir. * İnsanın beyni gerçek bir görüntü ile zihinde gerçeğe benzer canlılıkta oluşturulan bir hayal arasındaki farkı tam olarak anlayamaz.

Prag Mezarlığı
Prag Mezarlığı

9

Sizin hiç bazı yazarlara geç kaldığınız ama onu algılama aşamasında hazırlıksız olduğunuzu gördüğünüz oldu mu? Umberto ECO’nun okuduğum ilk romanı..Satır aralarında bu adam beni aşar dediğim çok oldu ama inat google sözlük bilirkişi dahil her şeyi araya kattım okudum Masonluk, Yahudiler, Fransa, Almanya, İtalya, Cizivtler, papaz, rahip, siyonlar yani içinde yok yok olan üzerinde fazla çalışılmış ama benim çalışmadığım yerlerden anlatan kitap..Öncelikle Avrupa tarihinin bilinmesi gerekiyor..Gizli servislerin ne işe yaradığı, istenildiğinde özenle sahte belgeler yaratıp toplum bilinçaltına nasıl yerleştirildiğini gözler önüne seriyor..İnsan ile ilgili önyargıların nasıl oluştuğunu ve çocukken ekilen nefret tohumlarının gerçeğe dayanmadan suni bir ortamda nasıl yeşerdiğini bir kere daha görüyoruz..Ve muhteşem yemek tarifleri! ilginç konuların işlendiği bir kitap olmasa elimdeki kitap için yemek kitabı diyebilirim Şöyle ki birsürü yemek tarifi ve yemek yenilen restorantlarda menünün tam liste yazılmış olması hatta 1897 yılında Paris’te iki kişinin yediği bir yemek menüsü içinde bulunan yiyeceklerin şarapta dahil tabi toplam tutarı günümüz fiyatlarıyla hesaplandığında 8,800 euro..

Yalnız Seni Arıyorum – Nahit Hanım'a Mektuplar
Yalnız Seni Arıyorum – Nahit Hanım'a Mektuplar

8

Baştan sona aşk, baştan sona sefalet..Adı Orhan Veli hoş o dönem bütün şairler, yazarlar sanatçılar için böyle ama adam Ankaradaki sevgilisini görmeye gitmek için değil yol parası üzerine pardesü alamadı..Geçtim onu o lüsk adam sevgilisine yazacak mektup için kimi zaman mürekkep, kimi zaman kağıt, kimi zamanda postaya atacak para bulamadı..Nahit hanımda Nahit hanım olsa! Nazı cazı, sitemi, huysuzluğu bitmedi gitti...Kaldı ki İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı diye uğruna şiirler yazdığı İstanbul için Orhan Veli Ankara'da bıraktığı Nahit Hanım uğruna "İstanbul işte anlatılacak bir şeyi yok yağmur çamurlu sokaklarıyla bana dünyadaki şehirlerin en çirkiniymiş gibi geliyor"demiş.. Boşuna dememiş Aşık Veysel "güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa" evet aşk işte :) Neyse aşktada hayattada yüzü gülmeyen Orhan Veli iş bilmeyen bir belediyenin açtığı çukura düşüp başından yaralandı zaten 4 gün sonrada fenalaşıp kaldırıldığı hastanede 36 yaşında öldü. Al sana Orhan Veli kitap bitince dedim ki ben iyi yaşıyorum walla e o zaman bin şükür halime :)) Kitaptan altını çizdiklerim : - Ben ne olursa olsun, hayatıma ne karışmış olursa olsun, hiç kimseyi senin yerine koymadım. - Emin ol, bu dünyada hiçbirşeyden zevk almıyorum. Bütün bu tatsız günler içinde yalnız seni arıyorum. - Hayatımızın hiç düşünmeden feda edebileceğimiz seneleri o kadar çok mu? - Benim için güzel şehir çirkin şehir diye birşey yok. Sadece senin bulunduğun şehir, senin bulunmadığın şehir diye bişey var. - Aşkla beraberkendimide dünyayıda unutmak istiyorum. - "Ankaraya gidiyorum birşey söyleyecekmisin dedi" bende "Bütün Ankara'ya yani Nihat Hanım'a selam söyle"dedim. - Ölüyorum senden ayrı yaşamak beni mahvediyor.