Kitabı okurken zevk aldınız mı derseniz? Evet zevk aldım. Okurken eğlendim ve kitaba her ara verdiğimde de kitabı tekrar açıp okumak istedim ama kitapta bazı şeyler eksikti. Bir türlü kitaba adam akıllı ısınamadım. Beni benden almadığı için de kitaba puanım 7 oldu. Kitapta bazı kurgu hataları var. Mesela asansör sahnesini hatırlayalım. Libby iki kızla birlikte bebekler için ördükleri şapkaları hastaneye götürüyorlar. Bebek bölümüne gitmek için asansöre biniyorlar. Asansöre Doktor Philip'de biniyor. O sıra Philip Küçük kızlardan birinin hamile olduğunu ve annesinin Libby olduğunu düşünüyor. Ve Libby'nin de kızının hamile olduğunu düşünmediğini düşünüp kötü gözle bakıyor. Nasıl bu düşünceye kapılıyor ki. Velev ki Libby kızın annesi. İlla kızının hamile olduğunu bilse bile her taraf da kızım hamiledir ve bunu biliyorum demesi mi gerek! Bu olay kurguyu çok bozmuş. Çünkü o olay sayesinde Phlip ile Libby bir daha görüşüyorlar falan. İkinci bir husus da Ava olmuş 6 aylık hamile. Ananesi ve hiç kimse hatta kendi bile farketmemiş hamile olduğunu. Kızın kendisi bile hamile olduğunu bilmiyor. Böyle saçma bir şey olur mu? Valla ben dışardan birini görsem bu hamiledir derim. Hatta kız 8 aylık hamileyken Lydia geliyor torununuz hamile diyor. Anane yok hamile değil çok yemek yiyor ondan diye kızıyor. İnsan bir şüphelenip açar bakmaz mı. Üçüncü bir husus Libby bu kızı Ava'nın isteğiyle evlatlık almaya karar veriyor. Daha sonra kızı bazı nedenlerden dolayı evlatlık alamıyor. Bu yüzden Libby aylardır üzgün oluyor. Çok mantıksız geldi bu. Kız kendisinin değil. Hiç bir insan öyle başkasının kızını evlatlık alamadı diye aylardır üzüntü duymaz. Bana mantıksız geldi. Dördüncü bir husus da kitap da 13 yaşındaki Ava'yı çok iyi bir kız yapmışlar. Kız 6. ayına geldiğinde bile hamile olduğunu bilmeyecek kadar saf. Çocuğun babası olacak 15 yaşındaki Peter'i de çok iyi göstermişler. Ama bu kadar saf ve iyi iki insan cinsel bir ilişkiye girecek kadar ileri gidebiliyorlar. Bana bu tuhaf geldi. Bu olayı bu kadar saf ve iyi olarak gösterilen insanların yapması imkansız. Tabi ben Türk toplumuna göre düşünüyorum. Tabi bozuk Avrupa ve Amerika toplumlarında bu iş farklı oluyormuş. Bu iki genç pis bir iş yapmış ve doğru düzgün kızan da yok. Ava'nın 15 yaşında abisi var ve Peter'e bu olay yüzünden hiçbir şey de yapmıyor. Ya da Peter'in ailesi oturup güzelcene konuşuyorlar Peter'le. Valla bu haberi hangi baba duyarsa duysun azarlar iyi bir çocuğunu. Böyle bir olay asla düzgün karşılanamaz. Yazar çok güzel olağan bir durum gibi göstermiş bunu. Domuz eti yiye yiye mi artık bilinmez ama bazı duygular bozulmuş bu toplumlarda. Yanlışla doğru karışmış. Neyse daha fazla kötü eleştiri yapmayayım. Bu kurgu hatalarını bir kenara bırakırsak kitaba güzel diyebiliriz başta da belittiğm gibi. Yazarın ikinci bir kitabını okurmuyum bilmiyorum. Hayat kısa ve bu yazar gibi yazan bir sürü yazar var. Bu yüzden bu tarz kitapları okurken bir eleme yapmam gerek artık.
Kitabın ismiyle başlamak istiyorum yorumuma. Kitabın orijinal ismi The Bertram's Hotel. Yani kitaptaki otelin ismi. Türkçeye Cinayetler Oteli diye çevirmeleri çok iyi olmamış. Çünkü kitap cinayet üzerine kurulmamış. Şu ana kadar okuduğum Agatha Christie kitaplarından bu yönüyle farklı. Kitabın üçte ikisi geride kaldığı vakit bir cinayet işleniyor. Kitabın isminden yola çıkan okuyucular nerede kaldı bu cinayet diye sabırsızlıkla bekleyebilirler. Yazar güzel bir biçimde olayları Bertram Oteli etrafında anlatmış. Bu otel dışarıdan çok masum gibi gösteriliyor ama otelde ters giden bir şeyler oluyor. Dikkatli bir okuyucu bunu rahatlıkla anlayabilir. Tabi ben biraz okurken sıkıldım çok da dikkat etmedim bu yüzden bu ayrıntılara. Agatha Christie'nin diğer kitaplarından ayıran başka bir unsur ise kitabı bir yerde kesip şu ana kadar ki delillerle katili bulabileceğimizi söylemesi. Daha önceki okuduğum kitaplarında böyle bir şey hatırlamıyorum. Yazarın bu kitabı okuduğum diğer kitaplarından daha kötüydü. Heleki On Küçük Zenci kitabının yanında bu kitaba çok kötü demek heralde en büyük hakkım.. Eeee kadının 126 tane kitabı var. Ara sıra böyle ortada kalmış kitapları da çıkabiliyor. Galiba yazar bu kitabı yaşlılığında yazmış. Bu da belki bir etken kitabın çok da süper olmamasında. Belki de artık Agatha Christie'nin kitaplarına doyduğum için böyle diyorum. Bu yüzden bu kitapla birlikte artık Agatha Christie'ye final yapıyorum. Tabi böyle diyorum şimdi ama gene 2 yıl sonra aklıma gelecek bu yazar ve gene kütüphanenin arama motoruna hevesle tuşlayacağım yazarın ismini.
kağıttan kentler'i ilk sinemada gördüm. Filmi çıkınca izleriz okumaya gerek yok tarzı saçma bir mantığa sahip olmadığım için önce okumaya karar verdim. Zaten izleyeceğim filmin kitabı varsa her zaman önce kitabı okumayı severim. Çünkü kitabı okuduktan sonra izleyeceğim filmden ayrı bir tat alırım. Neyse çok uzatmadan biraz da kitap ve yazar hakkında konuşayım. Kitaba çok güzel diyemem çok kötü de diyemem zaten puanım da 7 ama okurken eğlendim. Tabi ara ara yazar sıkmış biraz. Kitabın sonlarında "ehh artık bulsunlar şu kızı" dedim. Bazı sıkıntılar var. Kitaptaki Margo bir anda kayboluyor ve arkasında ucu açık ipuçları bırakmış. Bizim yakışıklı cesur oğlanda arkadaşlarıyla birlikte bu ipuçlarını süper bir şekilde buluyorlar. İpuçları o kadar anlaşılır değilki bulmaları bir mucize. Yazar keşke biraz daha kurguyu sağlam yapsaydı. Tabi kitaptaki bu sıkıntıları göz önünde almazsak güzel bir kitap aslında. Zaten kitabı okurken elimden bırakamadım. Yaklaşık bir haftada bitirdim. Yazarda bir potansiyel görüyorum. İleriki kitaplarında daha iyi olacaktır umarım. Bakarım diğer kitaplarını da okuyacağım.
Kitabı 3 sene önce okudum heralde. O zamanlar lys edebiyatda yardımcı olsun diye okumuştum. Kitap nasıl derseniz çok kötü. Hele benim okuduğum basımda orjinal diliyle yalınlaştırılmış dili bir aradaydı. Orjinal cümlenin yanına parantez içinde yalınlaştırılmışını koymuşlar. Zaten kitap kötü bir de akıcılığı bozan bu durum beni bu kitaba iyice soğuttu. Tabi çok da kötü dememek gerek. Kitap edebiyatımızdaki ilk realistik roman. Çoğu zaman ilkler kötü olur. O zamanlar Türk romanı için emekleme dönemiydi yani hoş görmek gerek. Kitap da karakterler çok sığ anlatılmış. Üslup hiç iyi değil. Kitaba bu yüzden edebi gözle bakamıyorum. Yazar günümüze gelse ve günümüz şaertlarında bir roman yazabilir mi tartışılır. Gene de teşekkürler Recaizade Mahmut Ekrem bu türün ilklerinden birini cesurca yazdığın için.
Bazı kitaplar vardır elinizden bırakamazsınız. Uzasında uzasın istersiniz. Canınız sıkılınca okuduğunuz kitap aklınıza geldi mi heyecanlanırsınız yüzünüzde bir tebessüm oluşur. İşte bu kitap bu tanımladığım kitaplar listeme giriyor. Bu kitabı okurken 10. sınıfa gidiyordum O sıra arkadaşlarla okula yakın bir evde kalıyordum. Oturduğumuz semt gecekondu mahallesi olduğu için içime bir daralma gelirdi. Bilirsiniz camdan baktığınızda her taraf sadece evden ibaret. Böyle bir ortamda canım sıkılınca sonuna kadar açılmış kaloriferin önündeki mindere yatar açardım açlık oyunlarını. Beni bu dünyadan uzaklaştırır farklı dünyalarda yolculuk yapmamı sağlardı. Heleki kitabı okurken uyuya kalma yok mu kalktığınızda her tarafınız terden sırılsıklam olmuş falan. Tadı anlatılamaz bunun. Biraz da kitaptan bahsedeyim. Yazar kahramanımız olan kızı çok iyi anlatmış bu yüzden karakterle bütünleştim. Yazar ezilmişliği ve bir devletin başka yerleri sömürmesini çok iyi göstermiş. Bu kitabın filmi de çıktı. Acaba sömürgeci devletler bir ders çıkartmış mıdır bu kitap ya da filmden! Bu üçlemenin en güzel kitabı bence bu. Okumanızı tavsiye ederim. Okuduktan sonra filmini izlemek de ayrı bir tat.