Eserde aytmatov, bir çocuğun masumiyeti, iyi niyeti ve maalesef biz yetişkinlerin kaldıramayacağı bir yalnızlık ile yüzleştiriyor insanı. Kitabı bitirdiğinizde sizi derinden etkilediğinin ancak farkına varabiliyorsunuz.
Yazar eserinde sırasıyla Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul şehirlerini anlatmış. Birazda yazarın sözünü ettiği şehirlerde ya görev icabı ya da ailesinin tayini gibi nedenlerle bu şehirlere daha önced geldiği izlenimini alıyor. Lakin Ankara kısmı biraz sönük geçmiş fakat Erzurum kısmı Erzurumun Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri gerek tarihi eserleriyle insanda uyandırdıkları gerek yöre halkıyla münasebetiyle yer yer diyaloglara ya da hatıralarına yer vermesi okuru içine çekiyor. Konya'da ise Selçuklu devrine ait sultanlar ve devlet adamlarının yaşantıları ve entirikalarıyla gerek anektodlar vermesi gerek tarihi eserlerin hikayeleriyle anlatması çok hoş olmuş Keza Bursa'nın yeşil camisine dikkat çekmesi bursa hakkında beni çok meraklandırdı. İstanbulu zaten saymama gerek yok. Lakin okurken dikkatimi çeken bir husus oldu MEB'in 100 temel eser listesinde yer alan Fatih-Harbiye, Boğaziçi Yalıları olsun bu eserimiz olsun saydığım bu üç eserde yazarlar nedense Osmanlı Devrine dair derin bir özlem duyuyor. Kadın erkek ilişkileri olsun toplumda medenileşme hareketleri olsun bunları yadırgadıkları aşikar. Acaba şu an ki MEB bakanı öğrencileri kendi görüşlerine uygun bir bakış açısını dayatma amaçlı bir temel eser listesi hazırlıyor diye de kendi kendime sormadım değil. Sanırım 100 temel eserdeki kitapların tamamını okuduktan sonra bu konuda yorum yapsam daha mantıklı olacak...
Türkiye'nin son 13 yıllık trajikomik halinin panoraması diyebiliriz. Ne arabesk ve kadar vurdum duymaz, yozlaşmış bir millet haline geldiğimizin ibretlik vesikası...
Fransız devrimi sonrası dönemde genç bir adamın orta yaşlı aristokrat bir aileden gelen evli bir kadına duyduğu aşkı konu alan eserde. Kadında genç adama aşıktır fakat aşkları tensel bir temastan ziyade gönülden hissedilen bir aşk olup kavuşamayan bir çiftin hazin hikayeside denilebilir...Kitapta yer yer duyguların betimlemeleri o kadar güzel işlenmiş ki insan ister istemez karakterin duygularını kendi benliğinde hissedebiliyor. Karakterlerin içinde yaşadıkları çevreninde betimlemeleri o kadar güzel verilmiştir ki sanki karakterle aynı mekanda yaşıyormuş hissi uyandırıyor okurda..
Üniversite mezunu iki genç'in bolşevik Rusya'ya geçiş döneminde nihilizm akımına kapılmaları babaları ya da aileleriyle dünya görüşlerinin uymamasından yaşadıkları sıkıntılar. Ayrıca kendini Nihilist ve kadın avcısı olarak gören Bazarov'un günü geldiğinde insanın bir makine değil sevgi için var olduğunu geçte olsa acı bir şekilde kavrar. Ona hayran olan arkadaşı Arkadiy'in ise aynı kadına aşık olmasına rağmen zamanla Bazarov'un aşık olduğu dul kadın denilen Anna'nın kardeşiyle tanıştıkça sadece dış görünüm değil huy ve mizaç uyumlarınında ilişkilerdeki uyumun önemini romanda yer yer vermiş Arkadiy ve Bazarov'un zaman zaman Anna için birbirlerini kıskanmaları kavgaları hatta iki dostun ilk zamanlarda Anna'dan hoşlanan ilerleyen zamanlarda Arkadiy'in Anna değilde Anna'nın kızkardeşine aşık olması aralarındaki yanlış anlaşılmayı düzeltsede Annayla Bazarov'un ilişkilerinde her iki tarafında aşktan önce gururlarına kapılmaları hikayenin sonunu acıklı tutuyor. Olaylar örgüsü son derece akıcı ve insanı romanı okurken olayların içine çekiyor..Bu romanı okumayı düşünen arkadaşlara şiddetle tavsiye ederim...
Yaşamdan kopmanın verdiği yalnızlık ve gelecekten herhangi bir şey ummamak. Bu kitap için olması gereken kısa ve öz karşılayan bir açıklama olsa gerek...
Ya olayın örgüsü hoşuma gitmedi ya da başka durumlar. Ama şu gerçek romandaki yazarlıktan geçimini sağlayan karakterin bir türlü ilhamı gelmemesi üzerine çeketini satarak gıda ihtiyacını sağlamaktan tutunda açlıktan kendi tükürüğünü bile sürekli yutkunan bir karakter düşünün kitabın sonunda da aç aç nereye kadar deyip bir gemiye hamal olmuştur bizim aç genç yazar.. Ama adamdaki açlığı kendi midenizde hissettirebilecek düzeyde de başarılı olmuş bir eserdir vesselam...