Kitabı almadan önce çeşitli kitap sitelerinden yorumlarına bakmıştım. Bir kitap için bu kadar birbirinden zıt yorum yazılabilir ancak. Günümüzdeki kutuplaşmayı, Atatürk sevgisi ve düşmanlığı kitabın konusunda olduğu gibi, yorumlarında da tüm şiddetiyle hissediliyor. Sinan Meydan, kitabında her zamanki gibi belgelerle konuşuyor, yazılan her bilgi bir kaynağa dayandırılmış. Bazı kesimlerin Atatürk düşmanlığının ne zaman hangi gerekçe ile başladığından tutun, Padişah Vahdettin'in hainlik/kahramanlık meselesine, Çerkez Ethem'in kahramanlıktan vatan hainliğine geçiş sürecine, Kurtuluş Savaşı'nın önemine ve detaylarına kadar, ilk cilde sığdırabildiği her bilgiyi eklemiş yazar. En çok "Yazı ve dil devrimi Türkiye’yi tarihinden koparmış, insanları bir gecede cahil bırakmıştır!" bölümünü sevdim. Lisede edebiyatı çok sevmeme rağmen anlayamadığım Divan Edebiyatından nefret eden bir kişi olarak, 'Türk Dili'nin başına gelen bunca olaya rağmen ayakta kalması, hasta haliyle, halkın konuştuğu dili yazıya geçirmesini sağlayan, halkla konuşan fikirlerini dinleyen, Anadolu'da unutulmaya yüztutmuş kelimelerin toplanmasını emredip bu kelimelere sahip çıkan bir Cumhurbaşkanı'n hikayesi çocuklarınıza örnek olacak, unutulmayacak cinsten, okumanızı ve okutturmanızı tavsiye edebilirim sadece. Dili akıcı, anlaşılır; bazı konularda detaylara fazla girilmiş ama okumanızı etkilemiyor.
Nazım için ne söylenir ki, çocuklarınıza harika bir miras sevdiklerinize harika bir hediye... Evet sayfaları ince Delta yayınlarının özelliği bu, şamua kağıt kullanıyorlar, yakın okuma sorunu olanlar için yazılar küçük, ama şık, cildi sağlam ve tüm şiirleri bir arada...
Yazar, tarihiyle, insanıyla, yaşanmışlıklarıyla, yapısıyla İstanbul'u öyle iyi anlatmış ki. Birbirinden bu kadar farklı hatta kimi yerde tabantabana zıt karakteri bir araya getirme şekli düşündürüyor insanı. Karakterler televizyondan, gazetelerden bildik, doğal olarak yaşananlarda çok tanıdık. Yazıldığı dönemdeki Türkiye gündemi kitabı etkilemiş, "Gezi"den izler taşıması, gaz kapsülleri, kör olan onca insan, zamanın yandaş gazetecileri, kadınlar, şiddet, tecavüz, eşcinsellik, din ve bağnazlık arasındaki kimi zaman ince kimi zaman kalın o çizgi, Roboski, iş kazaları, hak, adalet, hukuk vs. Kısaca kitapta biz varız, son birkaç yıldaki yaşamımız var, hem kişisel hem toplumsal yaralarımız var, sarsılan adalet, yozlaşan insanlığımız, eğitim sistemimiz de... İstanbul'un tarihinde bilmediklerinizi de ufak göndermelerle, araştırmaya zorluyor sizi. Siyasi; bir o kadar da toplumsal. Dili, akıcı, yalın..
Yazar, tarihiyle, insanıyla, yaşanmışlıklarıyla, yapısıyla İstanbul'u öyle iyi anlatmış ki. Birbirinden bu kadar farklı hatta kimi yerde tabantabana zıt karakteri bir araya getirme şekli düşündürüyor insanı. Karakterler televizyondan, gazetelerden bildik, doğal olarak yaşananlarda çok tanıdık. Yazıldığı dönemdeki Türkiye gündemi kitabı etkilemiş, "Gezi"den izler taşıması, gaz kapsülleri, kör olan onca insan, zamanın yandaş gazetecileri, kadınlar, şiddet, tecavüz, eşcinsellik, din ve bağnazlık arasındaki kimi zaman ince kimi zaman kalın o çizgi, Roboski, iş kazaları, hak, adalet, hukuk vs. Kısaca kitapta biz varız, son birkaç yıldaki yaşamımız var, hem kişisel hem toplumsal yaralarımız var, sarsılan adalet, yozlaşan insanlığımız, eğitim sistemimiz de... İstanbul'un tarihinde bilmediklerinizi de ufak göndermelerle, araştırmaya zorluyor sizi. Siyasi; bir o kadar da toplumsal. Dili, akıcı, yalın..
Bir arkadaşım okumamı önerdiğinde ismine bakıp şiddetle karşı çıkmıştım. Israrla polisiye yönü de var deyince kıramadım. Her zamanki gibi bir seriye daha tersten başlamış oldum. Ama değdi. Dili sade, yalın, okuyucuyu yoran uzun anlatımlar, tasvirler yok, direkt konuya olaya odaklı. Aralarda geçen aile bireyleri gerekse Ahmet ile Sena arasındaki diyaloglar iyi düşünülmüş, özellikle Ahmet ile Sena arasındakiler, zor ve gizli aşkın sinyalini tamamen okuyucuya yansıtıyor, bu yönüyle de başarılı buldum. Anlatımda karşılaştığım sıkıntı tekrarlarla alakalı. Evet serinin üçüncü cildi karakterleri ve karakterler arasındaki etkileşimi okuyucuya elbette yansıtmak zorunda ama sürekli hatırlatmaları da yersiz buluyorum, geçmiş ciltleri okumayanlar çok önemseniyorsa kısa bir özet ve karakter tanımının ardından ana hikaye yoğunlaşmak daha mantıklıdır, bu uygulamanın yerine cümle aralarındaki "Sancaktarların oğlu Ahmet" ... gibi karakter açıklamaları ve sık tekrarları, kitabın başlarında yaşanan olayların ilerleyen sayfalarda hatırlatmaya yönelik tekrarları - ki Okuyucu 5-10 sayfa önce geçen bir olayı unutmaz, aklındadır o, hatırlatmak okuyucuyu saf, unutkan yerine koymak gibi bir şeydir bana göre - bir de isim tekrarları beni ciddi anlamda yordu. İki kişi arasındaki gelişmeleri ve kişilerin iç sesini verirken ya da o anki halini anlatırken kimi anlattığını, okuyucuya anlatma gayretine düşmüş gibi sürekli bir isim tekrarı yapmış. Neyse ki olaylar ilerledikçe içine düştüğünüz bu girdaptan çabuk kurtuluyorsunuz, daha az dikkatinizi çekiyor. Polisiye yönü tabii ki aşkın gölgesinde kalmış, ama bu kitabı daha az sürükleyici yapmıyor, fazla etkilemiyor bile, bu arada duygusal hesaplaşmaları iyi yansıtmış yazar.
Eğlenerek okuduğum ender kitaplardan biri. Farklı mesleklerden erkeklerin eşlerinin hayata ve kocalarına bakış açıları, sivri ve esprili bir dille yazılmış. En çok Kader Mahkumun Karısı, Avare Adamın karısı ve Yakışıklının Karısı öykülerini beğendim. Üç hikaye de çok bilindik, çok sıradan ama bir o kadar gerçekçi, bir o kadar kadınsal, bir o kadar bizden içimizden.