Epiktetos, delilik ve özgürlük bir arada olmaz diyor. Çünkü özgürlük, bir farkındalık söz konusu olduğu müddetçe mümkündür. Bir kuş ya da kedinin özgürlüğünden bahsetmek gibidir kendi özgürlük alanını bilmeyen insandan bahsetmek. İşte bu sebeple "Beni rahat bırakın" diyen pek çokları aslında bu farkındasızlıktan kaynaklanan korkuyla aslında daha çok sarılıp sarmalanmaya çalışırlar. Özellikle ergenlikten sıklıkla görürüz bunu. Buradaki farkındasızlık, sıklıkla, özgürlük alanının kapsadığı ölçüyü bilememekten kaynaklanır. Zaman içerisinde kişi kendi alanını belirler ve yetişkinlik denen bilinç ancak bu bilginin oluşmasıyla mümkün olur.
1. Okuma, 2008 Çevirinin azizliğine uğrayan, talihsiz bir öykü. Başka bir yayınevinden başka bir çevirmen aracılığıyla bulduğumda yeniden okuyacağım... İkinci okuma 2024 Yeniden okudum. O zamanın karmaşasıyla okuduğumu anlamamışım ben. Bu okuyuşumda tüm hikayeden büyük keyif aldım. Gece yolculukları, sokaklar, iki kişilik mini insan hikayeleri ile tam belkediğim tadı buldum bu sefer. Murakami okuyucusu olmanın bir ayrıcalık olduğunu bir kez daha hissettim.
beni hem kahkahadan delirtmiş hem de vapur köşelerinde göz yaşlarımı zor zapdetmeme sebep oldu. kalem tutan eli doğrudan bir damarla kalbine bağlıyor.alaycılık ve umursamazlık onda ama en ufak detaydan kocaman bir panaromayı anlayabilmek onda. okumalara doyulmayacak olandır.
korku krallığının yeni favori katillerinden cerrah, bu kez de bir kopyasının işlediği cinayetlerle dedektif rizolli'nin gündemine bomba gibi düşüyor. kurbanların öldürülme şekilleri aynı fakat bu sefer kurbanlar çift, bir de duvarda anlaşılması zor bir iz var. cerrah, korku okuyucularının bir solukta okudukları bir roman olmuştu, çırak'ın da aynı başarıyı yakalayacağını sanıyorum
ryu murakaminin insana edebiyata ısıtıp yaşamaktan soğutan efsane romanı. taa romanın en başlarında ayağı kırılan anne köpek hikayesiyle vapurda gözlerimi doldurup, bu her sayfasında beni yerden yere vuracaksa böyle,işimiz var seninle dediğim, olağanüstü roman. "sürekli dışımda dönüp durarak beni tedirgin eden o devasa metal uçan daireyi kendi içimde yakaladım." cümlesinin içinde kaybolmak için bile okumaya değer... ps:hakan günday önerisi üzerine okunmuş olup, kitapla beraber hakan günday'a bir kez daha hayran kalmamıza da vesile olmuştur.
keyifli bir dile sahip, tasvirleri güçlü ve okuyucuyu merak içinde sürükleyen bir polisiye soruşturması. soruşturmayı yürüten dedektifin bir yandan olayla ilgilenirken bir yandan varlık, tanrı, yaradılış üzerine kendi içinde geliştirdiği teorileri okumak, en az sürükleyici soruşturmayı takip etmek kadar keyifli. öykü içindeki bu kendi kendine düşünmelerden: "neden ilkesi, madde evreninin, özel bir maddenin gözlemlenmesinden kaynaklanıyordu.bu madde olasılık yoluyla tek süs, donanım mıydı? neden tamamen bir başka madde, zamanın, uzayın ve cismin dışında bir madde değil de buydu? çaydanlık, var olan herşeyin o olduğunu mu sanıyordu" metnini içeren tartışma özellikle çok keyifli.