inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (21/142)
Keskin - Efsunkar
Keskin - Efsunkar

5

2,5 stars https://illekitap.blogspot.com/2020/11/berna-ilgn-keskin-efsunkar-keskin-1.html İnstaramda @bircatlakokur tarafından tavsiye edilen ve deneyin mutlaka dediği bir kitaptı Keskin ve ben de bir bakayım nasılmış diye düşünerek hemen kitabı aldım. Hatta baktım ki ikinci kitabı da çıkmış onu da aldım ki peş peşe okuma şansım olsun eğer yarım bitiyor da beni merak ettirirse diye... Şimdi bu kitabın yorumuyla karşınızdayım. Berna Ilgın, araştırmalarım sonrasında öğrendim ki bir wattpad yazarıymış ve kitabını da orada yayınlamış sonrasında ise kitaplaştırmıştır diye düşündüm. Yormayan, çok yoğun zamanlarda da kafanızı dağıtmak için öylesine okuyacağınız bir hikayeye sahip olduğunu söyleyebilirim. Zaman zaman fazla olduğunu düşündüğüm yerler olsa da - ki bu kısımları daha detaylı aşağıda anlatacağım - zaman zaman da eğlendiren yerler vardı. Ama okurken bazen sıkıldım bazen de su gibi aktı... Ancak çok büyük beklentilerle okunmaması gereken bir kitap demeliyim. Kitabın kısaca konusundan bahsetmek gerekirse, alkolik üvey babasından şiddet gören ve okuluna ara verip çalışmak zorunda kalan Zeynep, bir akşam işten çıkmış evine giderken otobüs durağında bir silahlı çatışmanın ortasında kalır. O çatışmada dikkatini çeken biri, Zeynep'i hem farkında olmadan çatışmadan korumuş hem de aklında yer edinmiştir. O zamanları geride bırakıp da Zeynep'in paraya ihtiyacı olduğu bir an bir açılışta garsonluk yapacağı bir iş bulduğunda o adamın da orada olacağını tahmin etmez. Çünkü açılışı yapan adam, o partiyi veren adam aynı zamanda elinde silahıyla o çatışmada Zeynep'i etkileyen adamın ta kendisiydi. Uygar Ezeloğlu. Uygar, o akşam gördüğü Zeynep'i etkileyici bulsa da kendi mekanında tekrardan görünce düşmanlarının bir oyunu olduğunu düşünmüştür ancak Zeynep'in hiçbir şeyden haberi olmadığını öğrendiğinde ve onu aklında çıkaramadığında kendini bir karmaşanın içinde bulur. Çünkü Uygar nasıl Zeynep'e kapılıp gidiyorsa Zeynep'te Uygar'a kapılıp gitmektedir. Ancak önlerinde büyük engeller vardır... Zeynep'in sıradan, masum ve hiçbir şeyden haberinin olmadığı bir dünyada Uygar'ın kirli, tehlikeli ve yeraltını dünyasını yöneten bir adam olması bütün ilişkilerini bir çıkmaza sürüklemektedir. Böyle anlatıldığında yeme de yanında yatlık bir hikaye gibi geliyor değil mi? Ama değil... itiraf etmek gerekirse kelimenin tam anlamıyla zengin, yakışıklı, tehlikeli bir mafya babası Uygar ile fakir, gururlu, kimsesiz Zeynep'in hikayesi desek kitabı tam özetlemiş olurum sanırım. Öncelikle kitabın başlangıcı güzeldi, sanırım bu yüzden de beklentimi yükseltmiş olabilirim ya da şu sıralar gerçekten muhteşem iş çıkartan Türk yazarları okuyunca herkesten de aynı potansiyeli bekledim... bilemiyorum... Ama ne yazık ki genel olarak beklentimi karşılayan bir kitap değildi ki zaten ikinci kitabı da neden aldım onu da bilmiyorum şuanda. Almamış olsaydım okumak için almazdım da ama şimdi aldığım için okuyacağım. Öncelikle kitapta tek sevdiğim karakter Kadir ve Ömer ve Derin'di. Ne Zeynep ne de Uygar değildi. Çünkü rol aldıkları karakterleri ciddi anlamda yansıtan tek karakter onlardı ki onların da bazen abartı bulduğum tavırları vardı. Zeynep'in her şeye he demesi bazen parlaması ve o zamanlar da bile bazen geri adım atması ya da ben sensiz yaşayamam modunda olması çok abartıydı. Hadi ama kitapta olsa biraz gerçeklik beklerdim. Asla affetmem diyorsun sonra kendini onun kucağına atıyorsun falan... olmamış, fazla abartı geldi bana ne yazık ki. Ben senin esirin değilim, kölen değilim falan diyorsun ama adam ne derse he diyorsun bu biraz dengesizlik Zeynep değil mi modundaydım kitabın yarısından fazlasında. Uygar'ın ise... Ben kimseden korkmam, dünyayı ben yarattım edalarına karşılık Zeynep'in karşısındaki tavırlar... adamım kendine gel! Sen koskoca yer altı dünyasının patronusun, senin tabirinle mafya liderisin bu tavırlar ne Allah aşkına dediğim bir çok tavrı vardı. Özellikle sen benim kadınımsın, sana bakamazlar, sana seslenemezler, seninle konuşamazlar, sana dokunamazlar tavırları ise... bir kadın olarak ciddi anlamda okumaktan rahatsız oldum. Zeynep'in de buna ısrarla boyun eğmesi... sen kimsin ki bana böyle tavır alıyorsun kendine gel diyesim gelirdi. Seviyorsun iyi güzel hoş da arkadaş karşındakinin insan olduğunu da unutma yani... Sevemedim seni de Uygar açıkçası biraz fazla abartılıydı tavırların. Yok hemen kırıp dökmeler, sehpaları masaları duvarlara fırlatmalar - kendisi süper güçlü çünkü - kapıyı çekip çıkmalar... sonra süt dökmüş kedi gibi sensiz olamam, kokun olmadan uyuyamam... yani karakterle yapılanlar arasındaki tutarsızlık olmamıştı. Bir mafya liderinin sağ kolu olmaya yakışır davranan tek kişi Kadir'di ve kitaptaki favorilerimden biriydi. Tavırları ve yaptıkları tam da olduğu kişi gibiydi. Her kitapta bir entrika ve kıskançlık krizleri olacak ya bunda da buna sebep olan Arap güzeli Sahra, Uygar'ın eski sevgilisi Eda, Uygar'ın düşmanı haline gelen ve Zeynep'e göz koyan Selim... Eda ve Sahra detayları olmasa da olurdu bence... kitaba hareketlilik katsın diye mi yoksa bakın paylaşılamayan adam Uygar havası olsun diye mi bilemiyorum ama olmasa da olurdu... Selim detayları güzeldi. Bence kitabın en heyecan verici yerleri de oydu ama o kısımlarda kısa kesilmişti bence kitaptaki Sahra ve Eda kısımlarını atıp da onunla ilgili kısımlar detaylandırılsaydı tam da bir mafya lideri ve onun hikayesi gibi olabilirdi. Hep bir depo muhabbeti vardı bari o kısımları detaylı okusaydık diye de düşündüm. Kitapta en sevdiğim ve eğlendiğim kısımlardan biri Ramon'du. Cidden kahkaha atmama neden olan sohbetleri vardı ve sevdim. Bence bu kitap seri olmasa da olurdu, ikinci kitabı aldığım için okuyacağımı söylemiştim umarım bundan biraz daha iyidir çünkü bu kitap benim için hayal kırıklığı oldu. Beklentimi karşılamadı. Wattpad'de hikaye olarak belki okunabilirdi ama kitap haline geldiğinde insanların daha güçlü şeyler beklediğini söylemeliyim en azından ben bekliyorum. Tama güzel sözler, söylemler vardı ama keşke aşkı daha derinden hissedebilseydik mesela. Gereksiz kıskançlık krizlerini değil de Uygar'ın kaybetme korkusunu daha içimize işleyecek gibi hissetseydik de Zeynep'e yaptığı baskıları anlayabilseydik. Benim nazarımda 5 üzerinden 2,5'lik bir kitaptı. Üzgünüm ama tavsiye eder miyim... sizin tercihinize kalmış.

Sezgi (Öngörü Serisi #2)
Sezgi (Öngörü Serisi #2)

8

https://illekitap.blogspot.com/2020/11/amy-bartol-sezgi-ongoru-serisi-2.html Öngörü Serisi'nin 2. kitabı Sezgi'nin yorumuyla karşınızdayım. Bu ay bu seriyi bitirmeye kararlıyım. Seri 5 kitaptan oluşan paranormal romans türünde bir seri, yani fantastik severlerin ilgisini çekecek bir seri olduğunu söylemeliyim. Amy A. Bartol'un akıcı, merak uyandırıcı ve sürpriz detayları olan bir kurgusu vardı bu kitapta. Hatta ikinci kitabın ilk kitaba göre daha iyi olduğunu da düşündüm. Genelde serilerin ilk kitapları konuya giriş olduğundan daha ortalama olur ama bunda ortalamanın üstündeydi ama ikinci kitap çok daha iyiydi bence. Evet eksileri vardı ama artıları da vardı ki benim için artıları daha fazlaydı diyebilirim. Kitapta düşmüş melekler, serafilimler, vampirden hallice canlılar olan gancanaghlar, periler, düşmemiş melekler, iblisler... kelimenin tam anlamıyla paranormal olabilecek her türlü canlı vardı. İkinci kitapta da gördüğüm bunlardı. Bu yüzden bu tür temaları sevenler deneyebilirler... Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, ilk kitapta Evie, Russell kurtarmıştı Reed ve diğerleri yardıma gelmişti ve karşılığında Alfred, Evie'nin dayısının öldürdüğünün haberini almıştı. Bu kitapta da kaldığı yerden devam ediyor. Evie, yaşadığı üzüntüden ve yastan çıkmak için arkadaşlarıyla kayak tatiline gittiğinde Güçler tarafından avlanmaya çalışılması üzerine kendini korumak için Zee'den ders almaya karar verir. Her ne kadar kendi güçlerini tam anlamıyla keşfedememiş olsa da ve Reed buna karşı çıksa da Russell ile beraber Zee'den eğitim almaya başlar. Ancak bir gün Reed ve Zee'nin konuşmasını duyması sonucunda onların yanında kaldıkları her an onların hayatını tehlikeye attıklarını fark etmesi üzerine olaylar patlak verir. Çünkü Russell ile beraber yeni bir hayata başlarlar ve yeni kimlikler edinirler. Reed ve ekibinden uzaklaşıp onları güvende tuttuğuna inanırlar. Tabi bu sırada da Bruce Lee filmleri izleyerel dövüşmeyi de öğrenmeye çalışırlar. Ama Evie, bir şekilde Gancanaghlar'ın lideri Brennus'un radarına takılmıştır ve onu kraliçesi yapmayı kafaya koyan Brennus, Evie'nin peşine düşer. Olaylar birbirlerine zincirleme olarak başlar. Çünkü planı hiç de Evie'nin tahmin ettiği gibi gitmez. Şimdi hepsi tehlikededir bir de uğraşmaları gereken vampirden bozma periler olan Gancanaghalarda vardır... Öncelikle bu kitabı ilk kitaba göre daha heyecanlı olduğunu söylemeliyim. Tamam bazı yerlerde fena durgunlukları vardı ama heyecanlı sayfaları da inanılmaz hızlı okunuyordu. Bu yüzden bu kitabı ilkine göre daha çok sevdim. Dövüşme teknikleri, kaçma teknikleri, Gancanaghlar, Güçlerle yaşadıkları, kovalamacalar, sınamalar, tartışmalar ve kavgalar her şey oldukça heyecanlıydı. Bir de neyin ne olduğunu öğrenince sanırım daha bir akıcı geldi. Çünkü ilk kitapta olayı çözmeye çalışıyordum bunda sadece hayatta kalma savaşlarını okumak güzeldi. O yüzden bu kitap ilkine göre bir tık daha iyiydi. Reed.. adamım yine her zamanki gibi mükemmeldi. Zaten Evie'yi koruma çabası ve onu böylesine severken en zayıf noktasının o olmasına rağmen onu korumaktan ve sevmekten vazgeçmemesi çok güzeldi. Bir de Russell'ın EVie'nin ruh eşi olduğunu bile bile sevmesi... ahhh Reed... dedim okurken hep ama kitabın sonunda öyle bir detay vardı ki işte bu be adamım... :D diyerek sırıttım :D Tabi Reed için iyi olan ne yazık ki Russell için iyi olmuyor... Gerçi Russell'ın Brennus'a söylediği gibi Evie'nin ruh eşi ve bu an, bu yaşamda olmasa da başka bir yaşamda tekrar yolları kesişecek gerçi şu durumda Reed ve Evie sonsuzluk için mutlular ama Russell için üzülüyorum. Keşke onu da kendine aşık edecek biri çıksa da o da mutlu olsa. Bir kitapta böyle güzel seven iki adam olmamalı :) Gerçi kötü mötü ama Brennus da Evie'yi kendince güzel sevdi. Onu koruma iç güdüsü, ailesinden yapma ve kraliçesi yapma içgüdüsü çok iyiydi. Hatta gözümde baya şeytani bir aşık canlandı ve aşık olasım geldi :D Evie her zaman ki Evie işte... fazla iyimser, fazla başkalarını düşünen ve fazla başına buyruk... ama yine de güçlü kişiliği ve savaşmayı bırakmıyor olması güzel. Özellikle sevdikleri için göze alabilecekleri muhteşemdi. Başta Reed'i ve diğerlerini korumak için Russell ile kaçması, Brrennus onu kaçırdığında aşkını unutmamak için direnmesi ve en sonunda da Reed ve Zee'yi kurtarmak için Güçler'in yuvasına dalması süperdi. Yürü be kızım dedim ve o son sahnelerde hayran kaldım demeliyim. Brownie ve Buns'ı çok sevdiğimi söylemeliyim özellikle Buns süperdi :D hayranım kızlar size :) Gancanaghlar'ın mağarasında yaşananlar nefes kesiciydi. Cidden tam bir sürprizdi çünkü bambaşka bir tür yaratmış yazar burada ve resmen perilerle vampirleri harmanlamış ortaya süper büyülü bir tür çıkmış. O kısımlarda nefesimi tutarak okudum diyebilirim. Resmen saat gece 2 olmuştu ve ben sabah işe gitmem gerekirken bile o kısımları elimden bırakamadım okudum. Bir de Güçler'in arasına girdiği kısımlar vardı... orada da heyecanlıydı. Zaten o kısımları da elimden bırakamadan okudum bitirdim ve hemen yorumumu yazdım. Ahh söylemeyi atlıyordum, kkitap normalde Evie'nin tarafından anlatılıyor ama bir kısmı Russell tarafından anlatılıyordu ve Russell'ı tanımamıza ve neler hissettiğini okumamıza neden oldu. Zaten bu yüzden de Russell'a sempati duydum ve sevdim. :) Neyse spoiler vermemek adına kitabın yorumunu bitireyim. Cidden sevdim bu kitabı, hatta ilkinden daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Zevk alarak okudum serilerden biri olma yolunda gidiyor ve fantastik severlere tavsiye ederim.

Kanın Büyüsü
Kanın Büyüsü

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/10/busra-toraman-kann-buyusu-krmz-baslkl.html Ayy serinin 3. kitabı da bitti. Şu seriyi okumaktan inanılmaz zevk aldım. Her kitabı ayrı bir heyecanlıydı ama bu kitabı ayrı bir nefes kesiciydi. Her ne kadar çoğunluğunun favorisi Cellat'ın Kalbi olsa da benim en favorim Kanın Büyüsü'ydü. O kadar iyiydi bu kitap. Ancak şunu da söyleyebilirim ki Büşra Toraman'ın serilerinde her bir kitabı bir öncekinden daha nefes kesici oluyor. Kanın Büyüsü, Kırmızı Başlıklı Kız Serisi'nin üçüncü kitabıydı ve Ada ile Dawson'ın hikayesi kaldığı yerden devam ediyordu. İkinci kitap yarım kalmıştı ve öyle heyecanlı bir yerde bitmişti ki burada hikaye kaldığı yerden devam etti. Hem de nasıl devam etti... muhteşemdi. Kesinlikle okumaktan çok hoşlandığım fantastik bir seri oldu. Ayrıca 4. kitabın siparişini de verdim geldiği gibi okuyacağım :) Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; ikinci kitapta Amona, Dawson'ın kalp mührünü etkin hale getirmişti ve Ada'ya yaklaştığında düşündüğünde acı çekecekti ve kendine böyle acı çekmeye devam ettiğinde de ölümüne sebep olacaktır. Ada hem hamileliği hem de Dawson'ın kalp mührüyle uğraşıp bir çözüm yolu ararken Dawson da Aleut'taki cellatlık görevlerine devam etmektedir. Her ne kadar Ada, bu büyüyü bozabilecek bir şeyler bulmaya uğraşsa da doğacak olan ikiz bebekleriyle ve yaklaşmakta olan savaş içinde bir çözüm bulmaya çalışmaktadır. Çünkü doğacak bebekleri hem bir melez hem de ala kurt genlerine sahip olması büyücüleri fazlasıyla korkuttuğu için Ada, hem kendisi hem bebekleri hem de Dawson için savaşmak zorundadır. Tabi sadece bununla da kalmıyor, çünkü Stone'ın da kalp mührünü kırmayı kafasına koymuş olan Felicia'ya da değiniyor. Kendisi Stone'a aşık olurken aşkına karşılık alabilecek olması da onu iyice kararlı hale getiriyor. Kitap yine bütün Aleut'a değinirken asıl olayların merkezinde olan Dawson ve Ada'ya da fazlasıyla değiniyor. Öncelikle Peratha, Murat ve Hilary, Gavin ve Deborah'ı bolca görmek çok hoşuma gitti. Özellikle Gavin'i bolca görmek harikaydı. Şu seriyi Gavin olmadan düşünemiyorum. Resmen serinin vazgeçilmezi gibi :) Ada'nın pes etmeden savaşması, Dawson için çırpınması, savaşması ve mührü kıracak bir şeyler araması çok güzel anlatılmıştı. Dawson'ın her seferinde onu geri itmesine rağmen bütün o kalp kırıcı şeylere rağmen pes etmemesi çok güzeldi. Aşkına sahip çıkması harikaydı. Gerçi karşılığını da güzel aldı ya neyse. Son bir denemede Dawson'ı kesmesi, özür dilemesi, aşkı, buna rağmen yaralanması ve Dawson'ın tepkileri güzel anlatılmıştı. Dawson'ın da her şeyi bilmesi ama hissedememesi çok kötüydü. Adam her Ada'ya yaklaştığında fenalaşması... ona hissettiği aşkı hatırlamaması çok kötüydü. Ama yine de yapmıştı yapacağını Dawson... içindeki o aşık adam, evlilik yüzüğüne büyü yapıp da parmağından çıkaramaması çok güzel bir detaydı. Sevdim bu ince detayı... Bir de Dawson'ın mührünü kırmak için yapılanlar çok güzeldi. Yani evet biraz vahşiceydi ama gerekliydi ve güzel anlatılmıştı. Mühür kırıldıktan sonrası da çok güzeldi. Kıyamam ya resmen Ada'ya kendini affettirmeye çalıştı, Ada'da hep bir rüya olarak bekledi ya çok güzeldi. Ada'nın bebekleri hissetmesi, birinin fazlaca haylaz olması birinin uslu olması, bunların tavırları falan çok tatlıydı. Ama asıl olay doğumdu... açıkçası beklediğim gibiydi doğum, çünkü Ada'nın bunu başarabileceğine ben de inanıyordum. Ancak doğum sonunda Dawson'ın geçtiği sınav cidden ağırdı. Gerçi bakıldığında Ada'nın sınanan aşkına karşılık Dawson'a da bir sınav gerekiyordu ama geçti sınavdan... aşk işte... Hatta Gavin'in odaya girip de Dawson'ı isim töreni sırasında aldığı dövmeye bakarken görmesi ver sonrasındaki konuşmalar işte bu dedirtti. Küçük ikizler bu kitabın en sevilesi canlılarıydı. Özellikle de spoiler olacak belki ama dönüşüm yapmaları ve anne babalarına yardım etmeleri çok tatlıydı :D daha fazla okumak istedim onları. Büyücülerle yapılan savaş çok güzel anlatılmıştı. Aleut'a saldırmaları, ikizleri koruma çabaları ve daha da önemlisi Tarafsızlar, Remuslar ve Aleutların hepsinin büyücülere karşı birleşmeleri çok iyi kurgulanmıştı. Amona'ya yapılan baskın sırasında Ada'nın yaşadıkları bir an yok artık dedirtti. Tabi sonrasında olaylar iç yüzüne çıktı ama öncesinde Ada ve Konrad'ın yaşadıkları ve Dawson'ın tavrı, Ada'nın tavırları her şey hem şaşırtıcı hem de sürprizlerle dolu detaylardı. Özellikle Ada'nın her şeye rağmen Dawson'a yalan söylememesi, her şeye rağmen dürüst olması çok iyiydi. Konrad ise... kaşındı.. cidden kaşındı ve belasını buldu. Bu konuda da Dawson takdirimi kazandı. Çünkü aşkına inanan ve ona göre savaşan hep Ada'yı okuduk. İlk defa burada Dawson'ın bu konuda savaşmasını ve plan yapmasını izledik. Gerçi Ada'yı bu yolda yine çok üzdü ama sonunda hayatını kurtardı. Ada'nın kitabın sonundaki tavırları -neler olduğunu söylemek spoilerin dibi olur diye susuyorum- cidden nefes kesen şeylerdi. Çünkü kitabı elimden bırakamadım neler olduğunun merakıyla. Ayy aslında o son bölümlere dair detaylı konuşmak isterdim ama susuyorum çünkü çok fena spoiler olur ama şunu söylemeliyim ki nefes kesiciydi. Son 150 sayfa... off be dedirtti resmen. Creon'ı da çok gördük bu kitapta. Biliyorsunuz ki kendisi bir Remus olmasının yanında Ada'nın da kuzeni... ayrıca -bence- kendisi Peratha'nın da sevgilisi olacak çünkü aralarındaki atışmalar ve Creon'ın Peretha'ya tavırları sanki havada aşk kokusu var diye düşündürtüyor. Neyse çok uzatmayayım çünkü cidden kendimi spoiler vermemek için zor tutuyorum. Bir kez daha diyorum her yorumda da demeye devam edeceğim. Bu seriye bayıldım. Hazır 4. kitapta çıkmışken bence mutlaka el atmalısınız bu seriye. Çünkü çooook güzel.

Hachiko-Sahibini Bekleyen Köpek
Hachiko-Sahibini Bekleyen Köpek

8

https://illekitap.blogspot.com/2020/10/luis-prats-martinez-hachiko-sahibini.html Kuzenimle beraber okuduğum kitaplardan biri. Hikayesini bildiğim ama detaylarıyla okumadığım bir hikayeydi Hachiko. Bir köpeğin hikayesi... adından da anlaşılacağı gibi sahibine sadık ve ölene kadar da sadık kalan bir köpeğin hikayesi. Yürek burkan, zaman zaman gülümseten ama zaman zaman da belki de çoğunlukla yüreğinizi sızlatacak bir hikaye. Cidden sadece köpekler değil bütün hayvanlar aslında sahiplerine sadıklar sadece sizden bir insanlık görsünler... İşte bu kitapta bunu okurlarına gösteriyor. Etkileyici olmasının en büyük sebeplerinden biri de gerçekte yaşanış bir hikayeden alıntılanmasıdır. Kitabın kısaca hikayesinden bahsetmek gerekirse; henüz küçücük bir yavruyken Tokyo Üniversitesi'nde profesör olan bir adam tarafından sahiplenilen Hachiko, hem profesörle hem de ailesiyle iyi anlaşırken o evin bir bireyi haline gelir. Profesörle beraber gezen, dolaşan ve onu işe gitmek için tren istasyonuna kadar götüren sonra eve dönen ve akşam dönüş saatinde tekrar istasyona gidip karşılayan Hachiko kendi düzenini kurmuş mutlu ve sevilen bir hayvandır. Ancak bir gün profesör üniversiteye gittiğinde beyin kanaması geçirerek ölür ve bir daha geri dönemez. Hachiko ise, hala istasyonda profesörü beklemektedir. Her gelen trenle umutlanan Hachiko profesörün döneceğini ummaktadır. Profesörden sonra sahipsiz kalan köpek, başkaları tarafından sahiplenilse de bir şekilde kaçıp tekrar istasyona gelir ve oranın halkı tarafından bakılan hayvanın ölene kadar istasyonda profesörü beklemektedir. Kitap köpeğin yavru halinden ölene kadar yaşadıklarına kısaca değinirken kasaba halkının da nasıl davrandığı ve köpeğin sadakatini okuyoruz. Bu tür kitaplar okunmalı daha fazla yorum ve detay yazılmamalı diye düşünüyorum. Ama şunu söylemeliyim ki cidden köpekler sadık hayvanlar ve bir gün Tokya'ya yolum düşerse Hachiko'nun anıtını ziyaret etmek isterim. Görmek ve bu sadık köpeği anmak... Etkileyici ve akılda kalıcı bir kitaptı. Yediden yetmişe herkesin okuyabileceği bir kitap...

Cellat'ın Kalbi (Kırmızı Başlıklı Kız #2)
Cellat'ın Kalbi (Kırmızı Başlıklı Kız #2)

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/10/busra-toraman-cellatn-kalbi-krmz-baslkl.html Ve dur durak bilmeden Kırmızı Başlıklı Kız Serisi'ne devam ediyorum. İlk kitap Av Dönencesi'nn devamı olan kitapta yine heyecan ve nefes kesici olaylarla Dawson ve Ada'nın hikayesi devam ediyor. Büşra Toraman, bu kitapta da okurun nefesini kesen detaylarla kurgulamış kitabını ve bunu öyle güzel kaleme almıştı ki okurken kitabı elinden bırakamıyorsunuz ve olay döngüsünde kaybolup gidiyorsunuz. Bir bakmışsınız ki kitap bitmiş ve siz damdan düşer gibi kalıp hemen 3. kitaba başlamaya heveslenmişsiniz... Bu yüzden seriyi alın öyle başlayın çünkü kitapların bitiş noktaları öyle ki bir sonraki kitabı merakla bekliyorsunuz. Bu arada serinin kitaplarını ayrı ayrı okumanız mümkün değil sıralı okumalısınız. Kitabın kısaca konusundan bahsetmek gerekirse; Av Dönencesi'nin sonunda Ada, Dawson'ı arkasında bırakmış Aleut'a dönüştü. Amacı Dawson'ın adını temize çıkarıp Aleut yönetimini devirmekti. Kitap kaldığı yerden devam ediyor. Ada, Aleut'ta hem eğitimine devam edip hem de Kaiser'in güvenini kazanıp hem de planlarına adım adım yaklaşırken Dawson'da arka planda planını yapmaktadır. Ancak Dawson'ın kalp mührü kalktıktan sonra ve Ada'ya aşkı yüzünden Aleut'a gizlenerek gelen Dawson ve farkında olmaksızın Ada'yı işaretlediğinde işler iyice sarpa sarar... özellikle Av Dönencesi yaklaşırken ve Kaiser'ı devirme zamanı geldiğinde... Her şey planladığı gibi gitmese de amaçlarına ulaşıp da Kaiser'ı devirmeleri ve yeni yönetimi kurma aşamaları tahminlerinden daha da karmaşık hale getirir olayı... çünkü Ada ve Dawson bu sırada evlenmiş, aşklarını yaşarken önlerinde çok büyük engeller çıkmaktadır. Dawson'ın çocukluk arkadaşı, sevgilisi olan Akira boy gösterdiğinde ve Şehvet Büyücüsü Amona ile anlaşma yaptığında bütün her şey karışır... Öncelikle içimdeki nefreti kusmak istiyorum. Hep iyi yönlerden başlardım ama bu sefer ne yazık ki kötü taraftan başlayacağım. Kitabı dün bitirdim ve dün geceden beri içimdekileri dökmek için bekliyorum. Amona ve Akira... siz ne sürtük çıktınız... resmen kendi arzularınız, şehvetiniz, bencilce istekleriniz yüzünden Dawson'ın mutluluğunu çaldınız. Ama Ada bunu sizin yanınıza bırakmayacaktır. Tanıdığım Ada, bunu sizin burnunuzdan fitil fitil getirir... Getirmesini de isterim... Madem seviyordunuz adamın mutluluğuyla mutlu olun, sizinki tamamen elde edememe hırsıydı... neymiş efendim kalp mührü kalmış, bir şansı olabileceklerini düşünmüş falan filan... Ada, bu mühür varken neden çırpındı da siz kolaya geliyorsunuz... Pis sürtükler... Ayy daha neler söyleyesim var da neyse susayım... Ada'nın güçlü karakteri bu kitapta da kendini gösteriyordu. Ada kurt olması, Remus olmasının yanında özel yetenekleri de çok iyi kurgulanmıştı. Açıkçası ala kurt gibi bir farklılık bekliyordum ki özel yeteneği olacağını da düşünmüştüm ama Remus olabileceğini düşünmemiştim. Sürpriz oldu. Madem silahla tetikçisinin farklı evlerden olması güzel kurguydu! Dawson'ın da dayanamayıp Ada için göze aldıkları, içinden çıkan aşk adamı çok tatlıydı. Açıkçası öylesine sert birinden böylesine bir aşk adamı bekliyordum. Cidden Lavinia'nın dediği gibi "aşk adamlarının nesli tükeniyor" :) kıymeti bilinmeli :D Sanırım bu yüzden Amona ve Akira peşine düştü ama Dawson sizi istemiyor. İstemeyecek de. Hıh diyesim geldi. :D Gavin yine formundaydı... bu seri onsuz asla olmazdı. Okurken çok eğleniyorum, evin yaramaz çocuğu gibi resmen, hem çok güldürüyor hem de çok eğlendiriyor :D Deborah ile aralarındaki sorunları halledebiliyor olmaları güzel. En azından tamamen barışmamış ve ilişkilerine başlamamış olsalar da sorunlarını bir nebze hallettiler. Ama onlarda favorim, çok eğlenceliler kesinlikle. Daha fazla okumak isterim de onları :) Peratha yine muhteşemdi. Kadın ya... favori azüm resmen :D keşke o da biran önce kendi aşkını yakalasa... Murat ve Hilary arasındaki ilişkinin de rayına girmiş olması çok güzel. Belli ki Gavin de bu durumu kabullenmiş gibi :) Ama asıl olay bence Felicia'ydı. Şimdi o kim diyeceksiniz. Murat'ın kahin ve büyücü kız kardeşi... Resmen Stone'un kalp mührünü etkiledi. Resmen okurken gözümde Dawson'ın mührünün Ada'ya verdiği tepkiyi hatırladım. Her ne kadar saklamaya çalışsan da Stone adamım sen Felicia'ya kapılacaksın ;) Bu arada Stone ile ilgili gerçekler de ortaya çıktı. Bundan şüpheleniyordum ve şüphelerim resmen doğrulandı. Kitapta en çok hoşuma giden kısımlardan biri de Dawson'ın anne ve babasının günlüklerinin yazıldığı sayfalardı. O sayfaları okumak çok güzeldi. Hem çok keyif aldım hem de merak ettim ne olacağını. Ama itiraf edeyim böyle bir şey beklemiyordum okumak çok güzel geldi, cidden beğendim. Kitapta Av Dönencesi'ndeki savaş sahnesinin, avlanma detaylarının anlatımı çok güzeldi. Ada'nın dönüşmesi ve o kısımların tasvirleri de süperdi. Ayrıca Ada'nın sahip olduğu güç ve onu fark etmeden bazen de fark ederek kullanması çok güzeldi. Dawson'ın romantik adam olması, evlilikleri, isim törenleri, birbirlerine isimlerini verdiklerindeki dövmeler, kıskanmalar çok güzeldi. Gavin'in sezaryan konusundaki yorumuna kahkaha attım :D demesem içimde kalırdı. Bu seride sen olmasan biz ne yapardık Gavin :D Creon ile ilgili detaylar da çok iyiydi. Creon'ın da bence çok büyük etkisi olacak gibi çünkü onun tetikçisi de Felicia olunca... ve bence Ada'ya da baya yardımı olacak gibi... Ayrıca Creon'un Ada'nın çok sevdiği baykuşu çıkması da süperdi. Tam bir sürprizdi ama tabi Creon'ın ormanın ruhu olması ve ona göre yeteneklerinin olmasının avantajıydı bu ama yine de süperdi. Aslında bahsetmek istediğim çok şey var ama spoiler olur korkusundayım çünkü okumamış olanlar için de heves kaçırmak istemem. Bu kitapta çok fena bitti hemen 3. kitaba başlayacağım. Çok heyecanlı ve 4. kitabı da merakla beklemedeyim. Onu da kısa zamanda alacağım.

Av Dönencesi
Av Dönencesi

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/10/busra-toraman-av-donencesi-krmz-baslkl.html Amazon Efsaneleri Serisi'ni çok sevdiğimi bilirsiniz ki onun yorumlarında da yazarın bu serisine el atacağımı bolca dile getirmiştim. İşte şimdi yazarın Kırmızı Başlıklı Kız Serisi ile karşınızdayım. İtiraf etmek gerekirse seriyi almayı da okumayı da hep erteliyordum ama instagramda okuma grubu kuran arkadaşım @okuryazarannecik sayesinde seriyi aldım ve hemen başladım da. Hazır serinin 4. kitabı da çıkmaya yakınken artık başlamak farz oldu da... Büşra Toraman, aslında birçok yabancı yazardan bile daha güçlü kalemiyle ve akıcı kurgularıyla Türk fantastik romans yazarlarından biri. Akıcı yazmasının yanında oldukça merak uyandırıcı ve kuru tatmin edecek şekilde kaleme alıyor kurgularını. Okurken o eksik olmuş, burası olmamış demiyorsunuz ve kapılıp gidiyorsunuz. Su gibi akıyor kitap bir yer de... Bu kitap da öyleydi. Hatta bu serinin öyle olacağını düşünüyorum. Bu arda seriye dair kısa bir bilgi vermek gerekirse serinin 7 kitaptan oluşacağını duydum, şuanda 3 kitabı yayınlandı ve 4. kitap yakında çıkacak hatta her an ön siparişe açılabilir de... İlk üç kitabın Ada ve Dawson'ın hikayesi olduğunu duydum ki okuduğum ilk kitapla öyle de başladı diyebilirim. 4. kitap arkadaşlarından birinin hikayesi ve diğerleri de öyle olacak diye duyumlar aldım. Bu yüzden ilk üç kitabı okuyup - sıralı bir şekilde - sonrasında dördüncü kitapla devam edebilirsiniz. Seri fantastik türde ve kurt adamları ve onların efsanelerini konu alıyor. Eğer ki kurt adam temalı kitapları seviyorsanız mutlaka okuyun, asla kaçırmayın. Öncelikle kitabın konusundan kısaca bahsedeyim; Ada, ailesiyle ve nişanlısıyla gittiği Uludağ tatilinde uğradığı saldırıdan sonra gözlerini hastanede açar. Ne yazık ki çok bir şey de hatırlamamaktadır saldırıya dair. Sadece kurt saldırıcı olduğunu ve parçalanan bedenleri anımsamaktadır. Ailesinden geriye kalan teyzesiyle ve onun eşiyle Kanada'ya yerleşen ada o saldırının üzerinden dört ay geçesine rağmen kendini hala normal hayata adapte edememiştir. Ancak bir gün nişanlısının kardeşi Ali, kapısını çalıp da bu saldırının normal bir saldırı olmadığını söyleyerek kendisine bu konuda yardım etmesini isteyene kadar. Ali, bu saldırıların kurt saldırıcı ve düzenli bir terör saldırısı olarak düşünse de buna tam olarak Ada'yı inandıramaz. Ama gelişen olaylar hem Ada'yı hem de Ali'yi bu saldırıların ardında daha büyük olayların döndüğünü gösterir. Ada, ailesinin intikamını almak için kendini kurtların arasında yani Aleut'ta bulur. Orada hem eğitilip hem de hatırlamadığı detayları hatırlamaya çalışırken olaylar daha da patlak verir. Ada, Aleut Kurtlarının Cellatı ve Remus Kurtlarının Avcısı olan Dawson'dan eğitim alırken hem kurtlarla ilgili bilgi edinirken hem de Dawson ile arkadaşlığını ilerletir. Dawson, cellat ve avcı olmasının getirisi olan büyüyle kalbi mühürlenince hiçbir şey hissetmezken bir tek Ada'ya karşı bir çekim hissetmeye başlar. Bu durum Dawson dahil olmak üzere Ada ve Dawson'ın arkadaşlarının merakını çekerken aynı zamanda da endişelendirir. Bütün bu karmaşanın ortasında hayatta kalmaya çalışan Ada, ta ki Aleut'un başı Kaiser'ın onu ve Dawson'ı gözden çıkarmasıyla olaylar patlak verir. Çünkü Ada ve Dawson kaçacaktır ve hayatta kalmak için Remus'larla savaşmak zorundalardır. Ama asıl önemli olan ise neden Ada'nın peşinde oldukları... çözülmesi gereken çok fazla sır varken, hayatta kalma savaşı vermek zorunda kalan Ada ve Dawson'ın hikayesini okuyoruz. Buradan sonra spoilere giren detaylar vermiş olabilirim bu yüzden dikkatli okuyun :) Sonra uyarmadı demeyin ;) Kitabı okumaya başladığımda Ada'nın ailesinin ölümünü ve nişanlısı, büyük aşk yaşadığı nişanlısı Kerim'in ölümünü çok çabuk kabullendi diye düşündüm. Çünkü Kanada'ya geldikten sonra dört ay gibi bir süre de atlatması bana çabuk gelmişti çünkü ben sanırım yıllarca atamam üzerimden onu diye düşünmüştüm ama sonrasında da mantıklı düşünerek baktığımda da bu olayları yaşarken onları atlatmak zorunda kalınıyor. Hayatın hiç bilmediğin bir yöne kayıyor, masal sandığın her şey gerçek çıkıyor ve bununla yüzleşmek zorunda kalınca yaşadığın şok çok daha büyük oluyor bu durumda da atlatılır. :) En azından ben öyle düşündüm. Ada'nın pes etmeyen, güçlü ve zayıf olmayı kabul etmeyen savaşçı kişiliğini çok sevdim. Kitaplarda güçlü kadınları okumayı severim. Amazon Efsaneleri serisinde de Aleka çok güçlüydü ve bunda da bunu görmek yazarın da güçlü bir karaktere sahip olduğunu düşündürdü. Tebrik ediyorum seni Büşra Toraman... böyle kadın karakterler yazmaya devam etmelisin. Ada'nın yaşadığı olaylar karşısındaki duruşu çok iyiydi. İnsan olmasına rağmen aldığı eğitim, soğukla baş etme şekli, korkusuzca konuşması ve karşıdaki kurt dahi olsa kafa tutabilecek, itiraz edebilecek karakterde olması süperdi. Çoğu zaman Peratha'ya kafa tutması, Gavin ile dalaşması, Dawson'ın aksilikleriyle baş edebilmesi süperdi. Kaiser'e bile itiraz edebilecek olması... kadın ayakta alkış aldın benden :D Dawson... adamım seni alıp içime sokup, pamuklara sarıp, herkesten gizleyip sevesim var. Seni sevebilirim... dolu dizgin, korkusuzca severim... öyle bir karaktersin sen... Sen ki "beni sevebilir misin" dedin beni bitirdin. Yaşadığı onca acıya, dışlanmaya karşılık içindeki o yalnız adam... ayy şu kitaptaki her karakteri sayfalarca anlatabilirim ama Dawson seni... anlatamam... sen anlatılmazsın yaşanmalısın... O yüzden sana dair ne yazmalıyım bilemiyorum. Ama yine de yazacağım :) Dövmelerin, onları alış şekillerin, ailenin yaşadıkları, Deborah ile yaşadığın, herkesten uzaklaşman ve daha da önemlisi yalnızlaşman... ne olduğunu saklayarak herkesten uzaklaşman... adamım çok fazla şey yaşamışsın ki bence yaşamamalısın da bu kadar kötülüğü... hak ettiğini hiç sanmıyorum. Bu yüzden avcı olup, kalbinle ve duygularınla bütün bağlantını kesmeni gerektiren büyüyü yaptırdın... İşte seni de yalnızlığından kurtarmak için geldi Ada :) kızım Ada seni sırf Dawson'ı mutlu ediyorsun diye bile sevebilirim :) Dawson'ın Ada'nın mühürlerini zorladığını keşfetmesi ve sonrasında yaptıkları çok güzeldi. Yürek burktu falan ama çok güzeldi. İşte orada dedi ya Ada'ya beni sevebilir misin diye... ben bittim. Ama neyse ki Ada akıllıca hareketler yapacak bir kadın. Sevdim seni kız! :) Dawson'ın acemi aşık halleri çok güzeldi, hele ki yapmadığım ya da yapmayı unuttuğum şeyler yüzünden tartışmamız gerekecek bu işin kuralı ne, kurallarını nereden bulabilirim tavırları ve sözleri bana kahkaha attırdı :D Gavin'e gelecek olursak... adam resmen evin yaramaz, haşarı, ele avuca sığmaz çocuğu gibiydi. İtiraf ediyorum okurken başlarda hep bir hainlik yapacak diye bekledim, Gavin'den de Murat'tan da ama ikisi de beni yanılttı. Cidden Dawson'la çok yakın arkadaşlarmış bunu çok güzel gösterdiler. Gavin'in Ada'yla uğraması, eğitirken ki zorlamaları, sonrasında Dawson ile arasında bir şeyler geliştiğindeki tavırları süperdi. Çok eğşendiğimi söylemeliyim bazı kısımlarda baya kıkırdadım da. :D Murat ise... resmen ağır abiydi. Grubun büyüğü, olgunu gibiydi ama ne oldu Gavin'in çıtır kuzenine kaptırdı gönlünü umarım cidden aralarındaki aşktır çünkü Hilary çok güzel seviyor gibi görünüyordu. Bu arada Hilary, Gavin'in kuzeni. Teyze çocuklarılar. :) Peratha... sevmekle sevmemek arasında kaldığım bir karakter. Başlarda tavırlarından pek sevemedim ama sonradan yaptıkları ise sevmeme neden oldu. Peratha bu arada Gavin, Murat ve Dawson'ın yakın arkadaşları. Bu dörtlü çocukluk arkadaşı. Peratha aynı zamanda Dawson'a aşık... ama Dawson ve Ada'nın aşkına da anlayışla karşılayacak kadar da asil bir kadın. Kitabın sonunda zaten Dawson'ın yanağına dokunup veda etmesi yok mu... kadın sen de büyük bir aşkı hak ediyorsun umarım o zamanları da okuruz. Bu arada kitaptaki olay döngüsü süperdi. Aleut'a Remus'ların saldırması, Dawson'ın cezalı kurtlara karşı infazı, kaçtıklarındaki saldırılar, kurda dönüşmeleri, sonra insana dönüşmeleri, büyücülerle ilgili kısımlar, efsaneler... her şey o kadar güzel kurgulanmıştı ki cidden çok profesyonelce ve eksiksizdi. Özellikle insan formundan kurda ve tam tersi dönüşlerdeki çıplaklık konusuna yazarın aldığı önlem muhteşemdi. Güzel bir hayal gücü... Bir de dövmeler... Dawson'ın özellikle dövmeleri... her şey çok iyi kurgulanmıştı. Eksik, kopuk gelen hiçbir kısım yoktu. Her şey tam olması gerektiği gibiydi. Özellikle aşk kısımları... türdeşlerinden çok daha farklı ince ince işlenmesi, yavaş yavaş filizlenmesi ve imkansızı imkanlı hale getirmesi çok güzel kurgulanmıştı. Özellikle aşk kurgusunu çok iyi yazmıştı. Arkadaşlık ilişkilerine değinmesi de çok hoşuma gitti demezsem içimde kalır ;) Ben bu kitabı aşırı derecede beğendim. Şimdi elime ikinci kitabı alıp kaldığım yerden devam edeceğim. Çünkü öyle bir yer de bitti ki iyi ki elimde devamı var dedirtti.

Kaçınılmaz (Öngörü Serisi #1)
Kaçınılmaz (Öngörü Serisi #1)

8

https://illekitap.blogspot.com/2020/10/amy-bartol-kacnlmaz-ongoru-serisi-1.html Uzun zamandır elimde olan bir paranormal romans türünde olan Öngörü Serisi'nin ilk kitabının yorumuyla karşınızdayım. Öncelikle 5 kitaptan oluşan seri genç yetişkin türünde de yer aldığını söylemeliyim. Gençlerin de yetişkinlerinde severek okuyacağı bir kurgusu var. Amy A Bartol'un kurgusunu akıcı, merak uyandırıcı ve sürprizlerle dolu bulduğumu söylemeliyim. Okurken bazen durgunluk sıkıcı gibi gelse de buna rağmen kitap akıp gitti. Buna karşılık aksiyon sayfalarındaki detaylar da güzel yazılmıştı ve serinin ilk kitabı olmasından dolayı da biraz konuya giriş olduğundan dolayı sanırım olayların oturtulması ve başlanması açısından da güzeldi. Kitabın kısaca konusundan bahsetmek gerekirse; Evie üniversiteyi kazanınca kendi hayatına yeniden başlayarak geleceğine ilk adımı atmıştır. Ancak gördüğü kabuslarından da kurtulacağını düşünerek üniversite kampüsüne geldiğinde kabuslarından daha şaşırtıcı gerçeklerle karşı karşıya kalacaktır. Çünkü orada kendisinin dahil bilmediği canlılar vardır... Belki duyduğunda inanmayacağı ama kendisi de dahil olunca inanacağı olayların merkezinde bulur kendini. Çünkü kampüsünde kötüler meleklerle savaşan iyi melekler vardır... üstelik içlerinden birinden çok fazla etkilenirken bir yandan da ruh eşiyle tanışmıştır. Ruhunun yarısı karşısındaki meleğe giderken diğer yarısı da ruh eşi Russell'a gitmektedir. Bütün bunlarla ne yapacağını bilemezken kendisinin de ne olduğunu çözmeli, seçiminde bir karara varmalı ve daha da önemlisi ruhu olan bir melek olduğu için peşindekilerle savaşmayı öğrenmesi gerekmektedir. Evie'nin hayatı bir çıkmaza sürüklenirken hayati tehlikesi de vardır. Bir de bitmeyen kabusları... Öncelikle kitabın klasik iyi - kötü meleklerin savaşı gibi bir kurguda olmadığını dile getirmeliyim. Oldukça farklıydı ve şaşırtıcı detaylarla da süslüydü. Evie'nin ne olduğu, olduğu şeye dönüşmesi, kontrol edemediği güçleri ve daha da önemlisi peşindeki sürgün edilmiş meleklerle baş etmesini okumak güzeldi. Güçlü kadın karakterleri kitaplarda severim ve burada da Evie'yi bu konularda güçlü görmek çok güzeldi. Evie'nin Russell ile Reed arasında kalması ve bir aşk üçgeni oluşması olayı bambaşka şeylere sürüklerken kitabın sonunda farkında olmadan Russell'ın hayatını kurtarmak için yaptığı hamle ortalığı iyice karıştırdı. Ama yine de bu kitapta en azından istediğim Reed demesi ve onu tercih eder davranması çok güzeldi ama ilerleyen kitaplarda ne olur bilemiyorum. Reed'in durumuna da üzüldüm. Çünkü bunca zamandır savaşına devam ettim tam bir kıza aşık oldun ama o kızın da ruh eşi başka biri çıktı. Dostum kıyamadım sana... hele özellikle ruh eşini seçmelisin tavırların ve çaresizce aşkını gizliden gizliye koruma çabaların çok güzeldi. Ama en büyüleyici kısım ise... seni savaşırken okumak ve kanatlarınla okumaktı. Evie'nin de kanatlarının çıkması ve ona verdiği tepki çok eğlenceliydi. Demeden geçemeyeceğim. Evet biraz spoiler oldu sanırım ama kız yarı melek yarı insan... meleklerin kanatlarının olduğunu zaten biliyoruz değil mi ama ;) Russell ise... bence kitaptaki en şeker karakterlerden biriydi çünkü başta Evie'ye arkadaşça yanaşması ama içten içe aşık olması, Evie için endişelenmesi, kibar tavırları ve onu korumaya çalışması falan çok iyiydi. İnsan olmasına rağmen cesurdu da... Alfred ise... ya da Evie'nin taktığı isimle Freddy... pislik herif... hiç tahmin edemeyeceğim şeyler yaptı. Bir de Evie'nin en yakın arkadaşıydı, onunla beraberdi, birlikte takılıyorlardı falan... yuh dedim. Cidden şaşırtıcı şeyler yaptı ve sürpriz oldu o kısım. Hatta Brownie ve Buns harikaydınız kızlar dedim. Çünkü kızlar tam bir bomba çıktılar. Çok sevdim :) Neyse çok uzatmayayım ama kitabın genelini sevdim, seriye giriş kitabı olduğunu da göz önüne bırakırsak 5 üzerinden 4 lük bir kitaptı benim nazarımda ama güzeldi. Okumaktan keyif aldığımı söyleyebilirim ve seriye de devam edeceğim. Tabi öncesinde okuma etkinliği kitaplarımı bitirdikten sonra. Fantastik, paranormal türde romansları seviyorsanız mutlaka deneyin derim :)