Şiir bana göre değil. Pek anlamasam da sevdiğim mısralar oldu. Şiir sevenler deneyebilir.
Bir aile ve kadın hikayesi. Çok çarpıcı, çok sarsıcı bir hikaye değil. Ama beni etkileyen iki şey oldu; birincisi bir erkeğin bir kadının ağzından kadınların hayatını anlatması, ikincisi insanların kendinden/tanıdık bir şeyler bulabileceği bir hikaye olması. Bu benim demesem de, Müzeyyen'le hayatımız bambaşka olsa da detaylarda, o beklentilerde, kırgınlıklarda, kıskançlıklarda, umursamazlıkta tanıdık şeyler bulmak mümkün. İnsan bir paragraf okuyor ve evet bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorum diyor. Kitabı bu yönünü sevenlerin Barış Bıçakçı'yı da seveceklerini düşünüyorum.
Eğer yazarın düşünce tarzını okumanızın merkezine alırsanız bu kitabı hiç beğenmeyebilirsiniz. Devrimci sosyalizmin 1920'lerdeki coşkusuna katılan bugün az insan vardır. Ama kitabı insanların devlet gücüne karşı verdikleri mücadelelerden birinin birinci ağızdan ifadesi olarak görüp yazarın güçlü anlatımının keyfini çıkararak okursanız kitabı çok beğenebilirsiniz. Özellikle meclisin anlatıldığı ilk bölümle kadınların fakirlikle mücadelesinin anlatıldığı yazılarda hala değişmeyen bir şeyler olduğunu düşünebilirsiniz. Hamburg'u anlamak için de okunması gereken bir kitapmış.
Kitabın ilk bölümünü (giriş ve oyunlar için hazırlık) çok beğendim. Gelişkin bir hayal gücünün ürünü okuması zevkli bölümlerdi. Sonraki bölümler klasik bir macera aşk hikayesi karışımıydı. Akıl almaz olaylar da yoktu hani. Kolay okunan bir dili vardı. Övüldüğü kadar şahaser olduğunu düşünmüyorum ama eğlenmek için okunabilir.