"Bir yanda hiç yipranmayacak türden duygulara kendini birakmak isteyen romantik genç bir kadin, diger yanda atalarinin geleneklerini disa buran genç bir adam. Ve ben gidip böyle bir adamla evlenmistim." "Tüh sana," dedi dayimin yüzüne tükürerek. "Yedi yasindaki çocugun aklina bile komünizmi sokmussun. Her gün donunu yikatiyorsun. Sonra da üniversiteye devrim yapmaya gidiyorsun. Senin kendine bile faydan yokken, devrimi nasil yapacaksin?" "Masallah," dedi. "Bicir bicir bir kiz çocugu. Allah seni büyüdügün zaman sansindan yana da güldürsün." O gün yanimda oturan o teyzenin ne demek istedigini yillar sonra çok iyi anladim. Megerse bir insanin kaderinde sans faktörü çok önemliymis. Bir gün kötu kaderin, o çirkin yüzünü sana gösterdiginde, elinde sanstan baska birsey kalmiyormus." "Gerçek sevgi biz kadinlarda vardir, erkeklerde degil. Cok güzel seydir kadin olmak. Inan bana, erkekler hem kötü bir âsik, hemde kötü bir babadir. Hâlbuki biz kadinlar erkekler gibi miyiz? Gerçek sevgiyi bulduk mu, hem iyi bir âsik, hemde iyi bir anne olabiliyoruz. Ben yillardir onun özlemiyle yanip tutustum. Gerçek ve saf aski yeni yeni buldum." "Dünyanin neresinde olursan ol, evlendigin zaman kocanin soy ismiyle yasiyorsun." "Cocuk yapmak için erkegin yasi olmaz. O konuda sanssiz olan biz kadinlariz. Biz biraz yaslanmaya baslayinca hayat trenini kaçiriyoruz ama erkekler her yasta binecek bir tren mutlaka buluyor." "O ilk aylar, orada iki seyin sikintisini yasadim. Birincisi, dil bilmememin. Ikincisi de Türk olmanin." "O güne kadar Ingiltere'yi dünyanin merkezi zannediyordum. Megerse toprak ananin nice sasilacak çocuklari varmis. Bu farkli çocuklarin da nice sasilacak gelenekleri varmis. Ben de zamanla bu geleneklerin önünde saygiyla diz çöküp oturdum." "Ben hiçbir zaman paranin kölesi olmadim. Ben sevdiklerimin kölesi oldum." "Ingiltere benim genç kizlik günlerimin en güzel askiydi. Ben ingiltere kokuyordum, Ingiltere de ben..." "Bizde gelenekler böyle. Capkinlik erkegin elinin kiri gibidir. Yeter ki elini yikasin, temiz bir sekilde evine geri dönsün. Evin kapisi sonsuza dek açiktir onlara." "Bence su yeryüzünde kadin olmak korkunç bir sey olsa gerek. Mesela Fransa'ya bak. Ordaki kadinlarin da metresleri var. Ve her Fransiz kadin bu gerçegi biliyor. Peki ya onlara ne demeli? Onlar da Avrupali. Gördükleri seyi görmezden, duyduklari sözleri duymazdan gelerek yasiyorlar." "Kadini kutsallastiran annelik duygusudur. Iste o zaman kocani donunda salliyorsun. Iste o zaman kocana sümüklü böcekmis gibi bakiyorsun." "Erkeklerin en çok sevdigi kadinlar, fahise ruhlu olanlarmis. Hâlbuki biz, bizi en çok yaralayan kisiyi sevmek için yaratilmisiz. Erkeklerin asil sevdikleri kadinlar, hep öteki âsiklari olmustur. Belki bu yüzden çok fazla yara aldim. Bir erkegin çocuklarinin anasi olabiliyorsun ama o erkegin hiçbir zaman gerçek asigi olamiyorsun." "Kulaklarimin duyacagi en mutlu haber, senin yanimdaki varliginla daha da taçlanacaktir." "Anneannem sokakta yürürken tanklara bakti. Ellerini havaya kaldirdi. "Hele sükür Allah'im," dedi aglarken. "Asker geç de olsa basa geldi." Dayim anneanneme pis pis bakti. "Manyak misin sen be kadin?" dedi. "Askerin yönetime el koymasinin neresi güzel?" "Bir zamanlar Suriye, Ingilizler ve Fransizlarin sömürgesi altindaymis. Daha sonralari Ingilizler ile Fransizlar kendi içlerinde kavgaya tutusmuslar. Bunun üzerine Lübnan, yeni bir devlet olarak Suriye'den ayrilmis. Ingilizler Suriye'yi, Fransizlar da Lübnan'i sahiplenmisler." "Mevlana'yi bile biz yabancilara dogru dürüst tanitamamissiniz." "Erkekler su dünyada para kazanmayi marifet saniyorlar. Ev kirasini, elektrik, su ve telefon faturalarini ödemeyi erkeklik olarak görüyorlar. Hâlbuki erkek olmak, fatura ödemek degil ki. Erkek olmak; bir kadina, kadinligini hissettirmektir. Ona ilgi göstermektir. Karsisina geçip yarim saat onunla sohbet etmektir. Yataga atmadan önce, bir-iki dakika delicesine öpüsmektir." "Biz kadinlari, çok film izlemekle suçluyorlar. Hayat hep haksizliklarla mi dolu? Insan olmak, insan yerine konmak için bir kadinlarin hep esip gürlemesi mi gerekiyor? Içimizdeki suskunluklarla dolup tasan yüregimize kim su serpecek? Erkekler mi? Asla. Keske evlendikten sonra da ellerimizi tutabilselerdi. Basimizi dizlerinin üzerine yatirip saçlarimizi oksasalardi. Tenimize dokunsalardi. Erkekler evlendikten sonra bunlari neden yapmiyorlar? Bunlari onlardan istemek neden simariklik olsun ki? Sahi, bunlar hep filmlerde mi yasaniyor Kim? Bizler gerçek hayatta bunlari hiç mi yasayamayacagiz?" "Ev isi ne yazik ki biz kadinlarin kamburu." "Iran ve benzeri ülkelerde kadinlar zorla çarsafin içine sokulurken, Suriye'de de çarsafa giren kadinlara silah zoruyla baslari açtiriliyor. Ilahi adalet bu olsa gerek." "En azindan Katolik erkekler suçüstü yakalandiktan sonra, kimden af dileyeceklerini biliyorlar. Ya bizimkilere ne demeli? Onlari suçüstü yakalasanda, inkâr ediyorlar." "Unutmayin ki biz, siz Istanbullular gibi degiliz. Bu ülkede ne yazik ki seriat kurallari geçerlidir. Ve bu kurallar, erkeklere dört kadinla evlenme hakkini taniyor." "Insan anasindan, babasindan ve ôz yurdundan ayri düsünce, yetim kalirmis Kim." "Bence seriat kanunlariyla kendilerine düzen kuran erkeklerin dertleri bir kadinin gönlünü oksamak degil, o kadinlarin memelerini oksamaktir." "Tabii ki seviyorum. Sayet seni sevmeseydim üç tane çocuk yapar miydim?" Aci aci güldüm. "Senin sevgi anlayisin bu mu? Cocuk yapmak mi?" "Bir kocadan öldüresiye dayak yemek, megerse bir kadin için acilarin en büyügüymüs." "Allah bir çocugu annesiz birakacagina, babasiz biraksin. Anasi olmayan bir çocugun babasi da olmaz derler." "Zaman içinde ögrendim ki, etrafimizda bir sürü sahte bûyücüler yasarmis. Megerse bir kadinlar da, o sahte büyücü heriflerin en sadik ve en aptal müsterileriymisiz." "Su dünyada parasiz kadligim gün, amaçsiz kalirim." "Bugünden itibaren artik hiçbir erkegin kanatlarinin altinda yasamak istemiyorum. Kendi ayaklarimin üzerinde durmak istiyorum." "Cünkü bu ülkedeki hukuk sistemi hak üzerine degil, mal üzerine kuruludur. Ulu Önder Atatürk su sözü bosuna söylememis: 'Adalet mülkün temelidir.' Vallahi de billahi de dogru. Bazi hâkimlerin karsisina mülkünle çikiyosan, adaleti de kendi lehine satin alabiliyorsun." "Off dayi," dedim. "Yine bir komünist gibi konustun." Piruze - Şam'da Bir Türk Gelin - Sinan Akyüz
"Kocanin, pasalarinki kadar çok parasi olsun demedim. Her kadin kendi için birseyler yapmali. Geliri olmali. Kocasindan gizli bir birikimi olmali. Yoksa, karsindakine yapisik bir parazit gibi yasarsin; her seyini karsilayan, seninde rahatini sagladigin birinin üzerinde parazit olursun. Iste hem ona boyun egersin hem dayak yersin hem de bunlar yetmezmis gibi boynuzlanir, üstüne de tesekkür etmek zorunda kalirsin." "Ailenin tek kurtulusu Selanik'ten göç etmek olmustu. Oradan ayrilip önce Taso Adasi'na geçmislerdi, sonra da Bodrum'a... Daha sonra da Izmir'e gelip buraya yerlesmislerdi. Gittikleri her yerde ayni seyler olmustu. Yahudilerin, Ermenilerin, Türklerin, Fransizlarin, Hollandalilarin, Cenevizlilerin, Avrupali Frenk Levantenlerin, Katolik Ermenilerin yasadigi Izmir, onu da kabul etmisti." "Basini biraz da pudraya ovduktan sonra, kadini sorgulamaya baslamislardi. Nereden geliyorsunuz, kaç tane çocugunuz var, kocaniz ne isle mesguller, evi satin mi aldiniz yoksa kiraci misiniz? Tipki köpeklerin, ilk karsilastiklarinda birbirlerini tanimak için koklasmalari gibi onlar da onu koklamislardi." "Onu gösteris ve lüks ilgilendirmiyordu. Safirli mücevherlerin yerine bir tepsi baklavayi tercih ederdi. Cok da iyi bir ev hanimiydi. Yeni evi temizlikten isil isil parliyordu. Diger hanimlardan çok daha beyaz tenli olabilirdi ama, sonuçta o da bir Izmirliydi. Izmir, tütünü, zeytinyagi, inciri ve becerikli ev hanimlariyla meshurdu." "Efharisto Vlasto Bey, bilgili ve tecrübeli olabilirdi ama ona ekmegini kazandirabilecek bir diplomasi, meslegi yoktu. Ne doktor, ne avukat, ne mühendis ne de Yunanca ögretmeniydi. Etnoloji okumustu. Ne ise yarayacaksa? Ama paralarinin oldugu zamanda iyi yapmisti etnoloji okumakla. Bu tür bilim dallarini da birilerinin okumasi gerekir. Ancak sadece zenginler okuyabilir bunlari. Sadece, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarinda olan zenginler felsefe, tarih ya da ilahiyat okuyabilirler. Bütün bir gün yari uzanir bir sekilde oturup konusurlar filozoflar. Bir sürü gerekli gereksiz konusmalarin arasinda da arada bir bazi bilgelikler çikar ve böylece bilimde ilerleme olur." "Gün bitmek üzereyken, o hâlâ kitabi okumaya devam ediyordu. Ögle yemeklerini yedikleri masada, sag elinde açik olan kitapla oturmus ve ekmegini okuyarak yemisti. O anda, ne Siryo ne Konstantino vardi onun için. Sadece bu hikâyeyi anlatan Zola Bey vardi. Ne kadarda güzel anlatiyordu. Paris'e hiç gitmemis olmasina ragmen, Katina kendini orada hissediyordu. Kitaptaki kizin basina gelenlerden etkileniyor, bazen sinirleniyor bazen de gülüyordu. Kitaplar ne kadar da gûzeldi!" "Bütün insanlar ayni. Eger komik birsey söylersen gülerler, onlari korkutursan korkarlar, eger vurursan canlari acir. Hangi tanriya inanirlarsa inansinlar, dünyanin neresinde ve hangi renkte olurlarsa olsunlar sonuçta vücut ve ruh aynidir. Attarti Ana onlarin ruhlarina inaniyor." Izmir büyücüleri - Mara Meimaridi