Akışı Olmayan Sular, 2. el eşya satan bir dükkanda isminden etkilenip aldığım bir kitap. Uzunca bir süre okunacak diğer kitapların arasında sürünmeye devam etti. Bir gün elime alıp incelediğimde, artık okumaya hazır olduğumu hissettim. Belki de bir kitabı, onu okumak için gereken en iyi ruhsal durumda okudum.
Dili, hikayelerin işlenişi -bir el işi edasıyla-, karakterler orijinal ve samimi. Tasvirlerde kendimi gördüm, hissettim.
Kitap, beş hikayeden oluşuyor. Her bir hikayede bir oğlan çocuğunun aşkı anlatılıyor. Son hikaye hariç. Son hikayede ise bir kız çocuğu var. Benim de en sevdiğim hikaye bu oldu tabii.
Erkeklerin anlatıldığı dört hikayeye gelirsek; her biri farklı bir imkansız aşk. Farklı bir çocuksuluk var her birinin içinde.
Güzel satırlar ve ulaşılamaza dayanılmaz özlem. Bu son hikayemiz için de geçerli aslında. "Bitmiş Zamana Dair", bir kız çocuğunun, köklü bir ailenin son üyeleriyle geçirdiği zamanı anlatıyor. Eski zenginliklerin giderek yitmesi ama o hayatı yaşamaktan vazgeçemeyen ve modern hayata uyum sağlayamayacak bir aile ile modern hayatın griliğinden kaçmaya çalışan bir kız çocuğu. Eskiler ayrı güzelmiş dedirten bir yaşama bu.
İlerde daha çok Pınar Kür okumak isterim. Kadın yazarlarımıza ağırlık vermek gerek.
"Yani, dünya onun dünyası, ben oyuncaklar kadar cansızım -ya da onun canlandırdığı ölçüde varım."
"Peki, yaşamak nerede? Ve neden şimdi sırtüstü yatıyorum, boynu bükük, bıçaklanmış çiçekler gibi?"