Yazar değişmezlik ve mutlaklık kavramlarını sorgulayarak metnini açmış, doğa bilimlerindeki kökten değişimlerin siyasi havadaki değişimlere de yansıyacağı öngörüsünde bulunmuş. Bireyciliği yücelten yazar, krallıkların bilimi olmuş tarihin halkların bilimi ardından ise bireylerin bilimi olmaya doğru evrilediğini ileri sürmüş. Düalist çıkarımlara başvuran Kropotkin, parçaların bütünlüğünden bahsederken Doğu felsefesinden izler taşıyan önermeler kullanmış. İktisadın insan toplumlarının fizyolojisi olmaya doğru ilerlediğini belirten yazar, anarşist toplum idealini açılımlamış.
Aşırı üretimin, sermaye ve devletin yoksulluğa mahkum ettiği emekçilerin alım gücünü aşan bir üretim biçimi olduğunu vurgulayan yazar, o dönemde dahi güvencesizleştirme ve iş gücünün geleceğine yönelik tehditlerin vahşi kapitalizmin can damarı olduğunu açık ve sade bir şekilde ifade etmiş: " Açlık tehdidiyle zorlanmadıkça kim iş gücünü alabileceğinden daha azı için satar?" Tembellerin tarih yazamayacaklarını ancak ona boyun eğeceklerini belirten yazar nasyonel sosyalizmi eleştirmiş ve Bolşeviklerin ortaya çıkaracağı distopyayı önceden görüp uyarmış. Emekçileri de eleştirelerine dahil eden Kropotkin, iktisadi ilişkileri emekçiden yana düzenlediği sürece her türlü tahakküme boyun eğmeye hazır olduklarını vurgulamış. Bir canavarı devirirken yerine yenisinin koyulabileceği uyarısından ( sermayenin reddinin ardından devlet tahakkümü / nasyonel sosyalizm ) sonra, sermayenin artı değerinin işçinin işgücünü satma zorunluluğundan kaynaklandığını belirtmiş.
Ürettiği zenginliğe sahip çıkan bir toplumun 4-5 saatlik çalışma saati süreleri ile herkese yeterli bolluğu kazandıracağının altını çizerek açıklayan Kropotkin, caydırıcıların varlığının mı sosyal ilişkilerin ve toplumun devamlılığını sağladığını yoksa insanların içlerinde getirdikleri topluluk olma güdüsünden mi kaynaklandığı tartışmasına girmiş : "Güvenlik hissinin nedeni polis sayısı mıdır? Yoksa cana kast edecek kimsenin olmadığını bilmek rahatlığı mıdır?" Hapishanelerin birer suç üniversitesi olduğunu, kurumların insanları olduklarından daha kötü kimseler haline getirdiğini belirten yazar, İherig, Darwin ve Bentham atfında bulunmuş. Herhangi bir otoriteye boyun eğmenin inisiyatif kaybına ve zihin köleliğine yol açtığını, her zaman için yönetici azınlıkların çıkarına tekellerin kurulmasına aracılık etmiş olan devlet örgütlenmesinin bunların yıkılması için çaba göstermeyeceğini ifade etmiş.
Anarşizmin tarihçesine giren yazar Godwin'den alıntılıyor : " Yasalar, atalarımızın hikmetinin değil, korku, kıskançlık ve tutkularının eseridir." toplumun yönetim olmaksızın da var olabileceğini güçlü bir şekilde savunan yazar, anarşizm ve doğa bilimleri özellikle de "evrim" arasında bağ kurmaya çalışarak anarşiyi bilimsel temellere oturtmaya çaba göstermiş. İktisadi reformlara fazlasıyla bel bağlayan komünistlerin bireyin özgürlük ihtiyacına dikkat etmediğini, nüfusun geçim araçları üzerine baskı yaptığı yönündeki küstah ve elitist inancın yanlışlığını net bir şekilde açıklayan yazar; iktisadi ve siyasi özgürlük taleplerinin anarşinin ortaya çıkmasına neden olduğunu ifade etmiş.
Çocukluktan mezara tüm eğitim türlerinin yönetimin gerekliliğine ve yararlılığına yönelik bir inanç endoktrinasyonu olduğunu vurgulayan yazar, yönetimlerin başarılarını ve yenilgileri üzerine binlerce cilt yazıldığını ancak özgür cemiyetlere dair kayıtların azlığını göstererek özgür cemiyetlerin en ilginç özelliğinin önceden devletin kontrolünde olan konulara sürekli el atarak yetkinlik kazanmaları olduğunu ifade etmiş. Özgür anlaşmalarda zor kullanmaya gerek olmadığını, kamu ahlakının yasalar ve dinden çok daha önce var olduğunu belirten yazar, güçlü argümanlarla dolu olan metnini sade ve akıcı bir tonda aktarmayı başarmış.