Anna kareninayı oldukça silik ve silüet bir karakter olarak algılıyorum.Karakterinin ne keskinlikleri, ne girintileri, ne çıkıntıları, ne tepeleri, ne de dipsiz kuyuları ya da çıkmazları mevcut. belki Tolstoy'un bu romandaki esas karakteri Levin olduğundan çok ama çok gölgede Anna.
Neden mi böyle düşünüyorum? Anna'nın ne Vronsky'e duyduğu aşkta, ne oğluna olan sevgisinde, ne de aşkı ile toplum arasında kaldığı ve gerçek bir trajedi olabilecek o yaşantılar içinde trajik bir karaktere hiç de yaklaşmadığını hissediyorum. Dostoyevski yazsa idi Anna'yı öyle bir kadın yapardı ondan, onun toplum ile aşkı arasında kalmışlığını öyle hezeyan ve deliriumlarla işler, öyle karasızlıklar ve iniş çıkışlar yaşatırdı ki Anna'ya, Anna'nın kaybedenliğini öyle barok çizgilerle vurgulardı ki okur ona Tolstoy'un Anna'sına duyduğundan çok daha derin bir şefkat duyardı. belki de bu Dostoyevski karakterlerinin çok daha deliliğe yakın oluşu ile hatta aslında bizzat Dostoyevski'nin oldukça deli oluşu ile ilgili... oysa Anna, bilge bir romancı olanTolstoy'un elinden çıkarken derinleşmeden kalmış işte... bu yüzden kendisini treninin altına atışında bile o intiharın romantik yüceltici etkisini yaşatmıyor Anna okura... intihardan çok kısa bir süre önce derin bir hesaplaşma ya da bir hezeyandan ziyade, artık
Vronsky'nin aşkına cevap veremediği gibi inandırıcılıktan oldukça uzak bir nedenle yetinmek zorunda kalıyor okur. üstelik bu bizzat bir intihar nedeni olabilecekkenAnna'nın içdünyasında nasıl keskin bir acı yaşadığı hissedilemediğinden havada kalıyor trenin altına atlayarak kendisini öldürüşü..