Ben ne okudum diyorum şu an. Yazarın Türkçeye çevrilen ilk serisi. Seri dedim çünkü şu an okuyup yorumladığım kitap üç kitaplık bir serinin ilk kitabı oluyor. Kitap ilk elime geçtiğinde kalınlığı gözümü korkutup aldığım için pişman olmak üzereydim; ama başladıktan sonra elimden bırakamadım.
Kitap ne çok kötü ne de çok iyiydi, daha doğrusu daha tam kavrayamadım ne okuduğumu.
Kitap başlarda durgun ilerledi, gizemli çocuğumuz, kızımızın her başı sıkıştığında yardıma koşması aynı zamanda da her seferinde kibirli bir şekilde kızımıza üstten bakmasını okuduk ve bu süreçte de Elisabeth ile birlikte çevresindeki gizemi anlamaya çalıştım.
Genelde hep vampirler, kurtadamlar, melekler, vb. tarzda fantastik öğelere yer veriliyordu kitaplarda. Bu sefer kabuslara karşı savaşıyor karakterlerimiz aslında savaşmak demeyelim. Bundan sonrası spoiler içerir.
İnsanların rüyalarından besleniyorlar. İsim olarak da kabus diyor kendilerine.
Elisabeth ailesi ile birlikte Köln de yaşarken Westerwald’a isteksiz bir şekilde taşınıyorlar. Ve yeni yerleşim yeri onu tahmin edemeyeceği şeylerle karşılaştırıyor.
Yalnız kitap okurken ben Elisabeth’in de kesin bir tuhaflığı olacak bir şey çıkacak diyordum; kız her müsait bulduğu yerde uykuya dalıp rüya görüyor. Ama bir şey çıkmadı.
Kitabı anlatmaya kalksam daha çok şey var ama fazla spoiler vermeyeyim dedim. O yüzden Colin’i merak ediyorsanız bence okuyun derim.