Yazarın kalemini geç de olsa keşfetmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Av dönencesini ilk kez watpadde, o da tesadüfen farklı bir hikaye ararken gördüm ve okumaya başladım. İyi ki de başlamışım diyorum abartmıyorum - üç kitaplık seri olacak sanırım wattpaddeki gibi – üç hikayeyi de bir haftada soluksuz okumuştum. Ve bittikten bir süre sonra seriyi tekrar okumaya niyetlenmiştim ki kitap olarak basılacağını duyduğum an gözüm yollarda bu zamanı bekledim. Bu kısa başlangıçtan da anlaşılacağı gibi yazarın kalemini çok beğeniyorum özellikle de fantastik üzerine yazdığı kurguları daha çok sevdim. Zengin bir hayal gücüyle karşılaşıyorsunuz okurken aynı zamanda da o kurguyu yaşıyorsun. Ailesi ve nişanlısıyla gittiği kampta kurtların saldırısına uğrayan Ada'nın hayatı bir anda tahmin edemeyeceği kadar değişiyor. Bu olaydan sonra uzaklaşmak için teyzesinin yanına Kanada’ya gitmesiyle bir anda kendini kurtların içinde buluyor. Bir yanda ailesine bunu yapanlardan intikam almak için onlardan eğitim alırken bir yandan da hiç aklına gelmeyeceği kişiye karşı aşkın içine düşmektedir. Dawson kuralları yok sayan özellikle de Kaiser’ın kurallarına uymamayı daha çok seviyor. Dawson ve Ada bu sayede mükemmel bir ekip oldu :) Gavin’in Ada ile uğraşmaları Peratha’nın kıskaçlıkları, Murat’ın ise hepsini dengeleyen ağırlığı bir bütün oluşturmuş. Kitabın kapağı dersen tamamen kitabı anlatıyor, kitaba uygun seçilmiş. Anlatım dersen okuyanı sürükleyen akıcı bir anlatıma sahipti. Sonunda kitap kokusuyla buluştuğuna, kitabın sayfalarını çevirerek capcanlı bir şekilde elimde hissettiğime o kadar çok sevindim ki anlatamam. Umarım ikincisi de bizi fazla bekletmeden çıkar.
“Neden gülüyorsun?”
“Üstüm kan ve kir içinde ama sen saçlarıma bir şey bulaşmasını önlemeye çalışıyorsun.”
“Saçlarını seviyorum.”
“Beni sevemiyorsun ama saçlarımı seviyorsun, öyle mi? Kendine ait bir parçayı kıskanan tek kişi olabilirim.”
“Ben de ölü bir adamı kıskanıyorum. Eşitiz bence.”