Ayasofya'nın Gizli Tarihi

10 puan

Ayasofya... 1500 yıllık tarihi ile zamana meydan okurcasına ayakta kalmış ve insanlık tarihine şahitlik etmiş bir mabet. Kimine göre tarihi değeri var kimine göre ise dini ve hatta daha ulvi değerleri var. Kim için ne ifade ediyorsa olsun Ayasofya, herkesin ilgisini cezbeden ve sahip olmak istediği bir mücevher.

Ayasofya deyince akılda sadece tarihi bir mabet olarak canlanması ona ve değerine haksızlık olur kanımca. Ayasofya, İstanbul'un sahipliğinin başat simgesidir ve ona sahip olan İstanbul'a sahip olmuştur demektir. Ve İstanbul'a sahip olan da cihana sahip olmuştur. Eh, en azından bu niyeti cümle aleme ilan etmiş; "Bekleyin, geliyorum!" demiştir.

Ayasofya'nın Gizli Tarihi kitabı, bu mücevherin 1500 yılda yaşadığı olayları gözlerimizin önüne seriyor. Mabedin sakladığı sırlar, ona sahip olmak için canını dişine takanlar, değerini dahi bilememiş kişilerce kirletilmesi... Bu ve fazlasını kitapta bulmak mümkündür.

Belki kimi kişi Ayasofya'nın bir mabetten daha fazlası olmasını garip ve manasız karşılayabilir. Onlar böyle düşünür çünkü hayata dair bir şey bilmiyordur. Her şeyden önce insanlar, simgelerle yaşar. Kullandığımız dil bile düşünme şeklimizin ve inancımızın simgeselleştirilmiş halde sese yansımasıdır. Simgeler değerlidir ve yeri geldiğinde insana umut da verir umutsuzluk da... Bu tamamen sizin o simgeye yüklediğiniz mana ile ilgilidir. Aysofya'nın insanlık için ne manaya geldiğini yukarıda değindim. Ha "bizden öncekiler de biz gibi mi düşünüyormuş ki?" derseniz eğer 1. Dünya Savaşında, İstanbul işgal edildiğince Ayasofya Camiisi ele geçirilmek istendi ve bizimkilerin karşılığında verdiği cevap ise "Dokunmayın, yoksa patlatırız! Ne size ne bize yar olmaz!" deyince işgalci güçleri hemen geri adım atmış ve camiye elini sürmemiştir.

Artık siz düşünün Ayasofya'nın gerek İslam gerekse Hristiyan dünyası için ne denli derin manalar ifade ettiğini.

Kitabı bitirince dedim ki "Zavallı Ayasofya, neler çekmişsin neler!" Öyle ya, Hristiyan mabedi olarak inşa edilen ve Hz. Süleyman'ın mabedini geçmeyi amaçlanan Ayasofya, ironiktir ama gene Hristiyanların elinden çekmiştir ne çekecekse. Hele ki asıl büyük zararı 4. Haçlı Seferi sırasında Tapınakçı ve Haçlıların soygun ve yağmasından çekmiştir. Hele ki Tapınakçılar için karargah olarak kullanılıp, içeride her türlü pisliğin yapılarak değerini kirletmeleri de hem İslam hem de Hristiyan dünyası için acıdır aslında. Bunu yapan komutanın mezar taşının da anı gibi orada olması çirkin bir şey.

Fatih Sultan Mehmet'in ve 2. Selim'in Ayasofya Camiisine olan ilgi ve alakasını kitapta göreceğiz. Elbette Tapınakçıların neden allem edip gullem ederek haçlı seferlerinin İstanbul'u işgale çevirdiklerinin nedenlerini göreceğiz.

Ayasofya bugün, ne bir camii ne de bir kilise olarak görev yapsa da değerinden bir şey kaybetmedi. Müslümanlar, yine camii olarak hizmet etmesini istese de Hristiyanlar, buna karşı çıkıp "hepimiz tepki veririz." diyerek aba altından sopa gösterebiliyorlar.

Hal böyle iken soruyorum, boğazlar gibi bize ait olan bir mabette bile söz hakkımız yok iken, istediğimiz gibi değerlendiremiyor isek nasıl bize ait olduğunu söyleyebiliriz? O zaman şöyle soralım; İstanbul'un tamamen bize ait olduğunu nasıl iddia edebiliriz? Öyle ya, Ayasofya, fethin simgesidir. Unutmayın, ona sahip olan İstanbul'a hali ile tüm cihana hakim olur!


Bu güzel kitap için, sayın Erhan Bey'e ve Pelin Hanım'a teşekkür ederiz. Nice kıymetli kitaplarla buluşmak üzere.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »