Bazen gerçek kişiler üzerine böyle kurgu eserler yazılmasına karşı olmaya karar veriyorum, Bab-ı Esrar'ı da böyle bir merakla okudum, acaba karşı olmakta haklı mıyım değil miyim diye. Ne yazık ki hâlâ olumlu düşünmüyorum.
Kitapta anlatılan olaylar ne kadar doğru bilmiyorum ama yine de kabul edebilirim ki yüzlerce yıl öncesindeki insanların başlarından neler geçtiğini bilmek tarih araştırmaları sayesinde mümkün olabilir, belki başlarından geçen bu olaylar karşısında nasıl tavır aldıklarını bilmek de mümkündür ama neden öyle bir tavır aldıklarını bilmek çok zor. Bu tür kitaplarda bu konuda ahkam kesiliyor, bu kitapta Ahmet Ümit kesin yorum yapmaktan kaçınıyor gibiydi, gerçekler göründüğü gibi değildir sözü de tekrarlanıyordu ama gösterilen olaylar ve gösteriliş şekilleri bizi belli düşüncelere yönlendiriyordu. Biz insanlar böyleyiz, yüzlerce yıl önce yaşanmış bir olay ayrıntılarıyla gösterilirse onu öylece belleriz, bir daha da aklımızdan çıkmaz, nedenini niçinini düşünmeyiz, günümüze göre kendimize göre yargılarız. İşte bu noktadada bu tarihi kişilere haksızlık yapmış olma ihtimalimiz yüksek oluyor.
Mevlana'nın bir hikayesinde gülyağı şişelerini devirdiği için kafasına vurulan ve bu yüzden kel kalan dudu kuşu yoldan geçen saygıdeğer dervişe "Sen de mi benim gibi gülyağı şişelerini devirdin?" diye soruyordu, Ahmet Ümit ya da bu tarzda yazan diğer insanlar dudu kuşuyla aynı durumdalar gibi geliyor bana.