Öncelikle arka kapağında sıralanmış ödülleri, sonrasında kapak tasarımı ve ciltli baskısı nedeniyle çok merak ettiğim bit kitaptı Bakire. Olay örgüsü, su gibi akan anlatımıyla kitap mı okudum film mi izledim pek ayırt edemedim açıkçası. Tam da pike altında kitap okuma ya da film izleme mevsimi gelmişken daha ne isteyeyim?
Küçük kasaba öykülerini oldum olası sevmişimdir. Hikayeleri samimi ve derli toplu olur. O kasabanın bir sakini gibi köşesini bucağını tanırsınız hikayenin içinde. Sevgileri büyük, öfkeleri güçlü, ilişkileri gerçektir. Sakin kasaba hayatında patlak veren en ufak olay bile bütün hayatları etkisi altına alırken Bakire'nin 17 sene boyunca kasabaya hakim olan hikayesi de elbette ki nefis bir okuma sağladı. Genelde olayı çok başlarda çözmeyi başaran bir okur olarak yazarın gerçekleri kitabın sonlarına kadar saklamayı başarması da oldukça etkileyiciydi benim için. Gördüğünüz yerde alın, yok aldıysanız tereddütsüz okuyun.
Ben Norah Jones'un The Fall albümü ile tatlandırdım kitabımı. Çok da yakıştırdın ikisini.
Belki denemek isteyen olur diye; naçizane tecrübem ve tavsiyemdir.
Yazara, sanatçıya, Ephesus Yayınları'na ve çevirmen Ekrem Köksal'a saygıyla...