Fleur Hamilton: Fleur gizemli bir geçmişle ve sakladığı büyük sırla Londra'nın arka sokaklarında açlıktan ölmemek için yapabileceği en son şeyi yapıyor. Bedenini ücret karşılığında bir adama veriyor. İşte erkek karakterimiz burada devreye giriyor.
Ridgeway Dükü Adam Kent: Zengin ve yakışıklı genç dük sahip olduğu ünvanın arkasına gizlenmeyip Waterloo savaşına katılmış ve bu savaştan aldığı ağır yaralarla geri dönmüştür. Savaşa gitmeden önce aşık olduğu Sybil adındaki genç kadınla evlenmiştir.
Şimdi ben özellikle bu kitabı çok ama çok beğendiğimi söylemek istiyorum. Nedenine gelince kitap inanılmaz Jane Eyre kitabına benziyor. Kopya anlamında demiyorum olumlu anlamda söylüyorum. Jane Eyre romanına bayılmış biri olarak, daha cesur bir kalemle farklı bir hikaye kurgusuyla ele alınmış temaya bayıldım.
Kitap sıkıcı Londra gecelerinden birinde arka sokaklarda başlıyor. İki karakteri bedensel olarak bir araya getiren bir gece yaşanıyor. Dönem romanlarına bayılan biri olarak, bu kitapta vıcık vıcık bir aşk hikayesi yok bunu belirtmem lazım. Yani demek istediğim dönem romanlarında klasik bir sıralama vardır. Karakterler birbirleriyle tanışır, -ki genelde ilk görüşte aşık olurlar yada cinsel anlamda birbirlerini çekerler- mutlaka ama mutlaka bir balo faslı yaşanır, ondan sonra ise aşık olan çiftin vıcık vıcık mutluluk+kavgalarını okuruz.
İşte Mary Balogh'un kaleme aldığı Beni Bana Bırak (Gizli İnci) bu klişelerin dışında yer alıyor. Ciddi bir hikaye örgüsü, karakterler arasında adım adım aşkın gelişmesi, boğaza yumru dayayan bir aşk öyküsü yani kısacası dram yönü ağır basan bir 'historical romance' kitabı.
Eğer Jane Eyre kitabını okumuş ve beğenmiş iseniz bu kitabı da seveceksiniz demektir. Baştan sona hikaye örgüsüyle okuyucuyu son sayfaya kadar sımsıkı sarıp bırakmayan bu kitabı sizlere şiddetle tavsiye ediyorum.