Böyle güzel bir kitaba böyle tatmin etmeyen bir son yakışmadı. Seri olmasından kaynaklı bizi merakta bırakacak sonları çoktan kabullendim ama burada ki son her şeyi daha da karmaşık hale getirdi.
Bunun dışında akıcıydı. Heyecanlı ve sayfaları çevirmem için neredeyse sadece karakterler yeterli oldu. Normalde bu tarz kitaplar da sıkılırım. Bir yerden kurtulmaya çalışan bir grup genç ve klasik olaylar dizisi… Ama bu sefer öyle olmadı çünkü klasik şeylerle karşılaşmadım. Traver ve Lilac’ın birbirlerine olan içten duyguları, olaylara yaklaşım biçimi ve yazarın kurguladığı dünya sayfalarda kaybolmama yetecek türdendi bana göre. Traver, deneyimli olsa da okudukça onun da korktuğunu bilmek daha da gerçekçilik katmış kitaba. Normalde bir kahraman vardır serttir ve her şeyin üstesinden gelir. Tamam, belki bizimki de kahramandı ama onun düşüncelerini okurken bazen çaresiz oluşu ve neye inanması gerektiğiyle ilgili yaşadığı tereddüt Traver’ı farklı bir yere koydu. Lilac da çok başarılıydı. İlk başlarda Traver’a karşı tutumu sinirlerimi bozsa da ilerleyen sayfalardaki değişimi ve ona bağlanışı çok hoştu. Şımarık bir genç kız ve sert bir binbaşıyla karşılaşacağıma çok emindim hâlbuki
Son sayfalar da yüreğim ağzıma geldi. Okuyanlar bilir. Ve sonra bir mucize. Yazar heyecan katmasını iyi biliyor anlamış oldum. Anlatımı da gayet net ve anlaşılırdı. Tavsiye ederim.
Bir belirsizlik yaşıyorum diğer kitap gerçekten de başka bir çifti mi anlatıyor? Öyleyse içim biraz buruk çünkü bu ikiliyi okumak isterdim. Ve eğer öyleyse bu bilinmeyen gezegende yaşanılanlara nasıl bir açıklık getirilecek meraktayım. Dediğim gibi daha birçok soruyla baş başa bıraktı..
Lilac Rose LaRoux. Dokunulmaz. Zehirli. Adımı Zehirli Sarmaşık koysalarmış keşke. Ya da Yüksükotu. Veya Güzelavratotu.
Kapıyı, bükülen çerçevesinden ayırmak için bütün ağırlığımı vererek omzumla açmam gerekti. Kafası bozulduğunda Bayan LaRoux’nun çıkartacağı türden sesleri andıran, acımasız bir gıcırtı çıkarttı.
Soruyu tarttı, sonra başıyla onayladı ve saçlarını ait oldukları yerde toplamak için, elini başına götürdü. “Nereye oturacağım?”
Oturmak mı? Buraya kadar sizin için cebimde taşıdığım şu rahat şezlonga elbette, Majesteleri. İyi ki sordunuz. :))
‘Kimse onu benden almasın yeterdi.’
"Sen ölürsen, bende ölürüm."