Sevgi her şeyin ilacıdır..
Beyaz Diş'in hüzünlü hikayesi beni derinden etkiledi. Jack London'ın eşsiz anlatımıyla hikayeyi adeta yaşadım. Başlangıçta Beyaz Diş'in yavruyken belgesel tadındaki hikayesini gülümseyerek okudum. Yavru kurdun gözünden annesini, babası tek kulağı, doğduğu mağarayı, hayatla ilk tanışmasını ve ilk mücadelelerini hayranlıkla okudum.
Maalesef Beyaz Diş'in hayatı insanla tanışmasıyla altüst oluyor. Beyaz Diş'in tanrı olarak adlandırdığı insanlardan yediği dayakları, gördüğü işkenceleri ta içimde hissettim. Gözyaşlarımı tutamadım.Yaşadıkları yüzünden insanlardan nefret eden Beyaz Diş daha da zalim oluyor.
Okurken hep umut ettim zavallı kurdu seven, birazcık da olsa başını okşayacak bir insanla karşılaşmayacak mı diye. Ve kitabın sonlarında içim rahatladı. Nihayet Onu seven biriyle karşılaştı Beyaz Diş ve bu sevgi onu değiştiriyor. Sevgi her şeyin ilacıdır diye boşuna söylememişler.
Jack London bu eserinde şunu gösteriyor: insan kadar vahşi yaratık yoktur. İnsan dışında doğadaki tüm canlılar kurtlar, vaşaklar,gelincikler... yaşamlarını sürdürebilmek için iç güdüsel olarak avlanıyorlar ama insan öyle değil çıkarı için yapamayacağı kötülük, zalimlik yok.
Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Beyaz Diş dayak yerken işkence görürken kitabın içine girip Onu kurtarmak Ona için zor tutacaksınız kendinizi...