Nedenini bilmiyorum ama ben Khaled Hosseini'ye (bizim Halit imiş, bizim Hüseyin imiş gibi) karşı içten içe saygı duyuyor ve içtenlik hissediyorum. Adam bana içten geliyor. Yazdıklarını içten yazıyor, samimiyetle aktarmaya çalışıyor. Sanki Batı çölünde doğuya ait –parıldayan - bir gül gibiymiş gibi geliyor bana Hosseini ve yazdıkları.
Yazar bu kitapta hem tarihsel bir bilgi akışı sağlamaya çalışıyor hem de iki kadın ekseninde savaşın puslandırdığı ilişkiler bütününe ayna tutmaya çalışıyor. Yazarın en dikkat çeken tarafı, Afganistan içinde yaşanan onca olaylara tarafsız olarak yaklaşmaya çalışması ve -siyasi ve toplumsal olayları- olabildiğince gerçekçi bir bakış açısıyla romanı kurgulaması. Örneğin dini -ödev- diye sunulan bazı şeylerin aslında dini olmaktan çıkıp, -bozulmuş- yerleşik birer gelenek olarak algılanmasını istemiş sanki. Bizim -bazı- yerli yazarlar gibi olumsuzlukların suçunu, hazmetmediği kişilere, kurumlara -özellikle- dine atmamış... Tarafsızlık için söz konusu ABD olunca sular durur. Bunu da anlayışla karşılamak lazım. İnsanın en kutsal hakkı olan -özgürce ve insanca- yaşama hakkınızın sönmeye yüz tuttuğu bir zamanda size bu hakkı verene karşı nasıl tarafsız olabilirsiniz... yanlış olsa bile nasıl tarafsız kalabilir fıtrat... zor...