(Kitaptan) Yarım yamalak ve kulaktan dolma ifadeler çabasızlık ve kaçınılmaz yüzeyselliğin ötesinde, bir sonuca ulaşmayı becerememişliği çağrıştırır. Yarım yamalaktaki yarım bir yetinmeden ziyade daha fazlasını isterken daha azına 'kalmışlığı' düşündürür. Yarım kalmış olana üzülüp yarım ile yetinene saygı hissederken, yarım yamalak olana karşı hafif öfkeli bir sevinç hissetmemizde bu arsızlığa olan tepkimizin etkisi de var.
(Kafirun suresi) De ki: Ey inkârcılar! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma da sizler tapmazsınız. Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.
(Kitaptan) İçinde bulunulan zor an'dan geleceğe, bugünden yıllar ötesine kendimizi 'ışınlayıp' o 'zor an'ın çoktan geçip gitmiş olduğu bir an'dan bu güne baktığımızda, bugünkü durumu nasıl değerlendireceğimizi, duygu yükümüze 'kaç puan' vereceğimizi düşünmek şimdiki zor an'ın zorluğuna dayanmamıza olanak verebilir.
Uzun cümle iyidir, ben de kullanırım. Bir de 'sıkı can' iyidir, kolay çıkmaz. Yazarı, Serdar Turgut'la Akşam'daki söyleşilerinden iyi biliyoruz. Serdar Turgut sevmişse, biz de severiz.
İstanbul'da bahçeli ve parmaklıklı bir evi olduğunu, hatta bu evin 'şehir dışında' değil, yürüyüş yapan teyzelerin uzanıp sardunyalarını koparacak kadar, 'şehre epey de yakın' olduğunu gözümüze batırmalı mıydı? Bence batırmalıydı, Niçin? Şu cümlenin hatırına; genç bir baba, eşi ve oğluna nasihat ediyor; "siz siz olun, sakın ütopyanızı gerçekleştirmeyin"...