BRONZ ATLI
Offff! Bu okuduğum en mükemmel –ki bu kelime bile yetmiyor- kitaptı.Bu kitaba yorum yazacak kelime bulamıyorum.Böyle güzel kitapları geç okuduğumda kendimden nefret ediyorum.Tarihi bir savaşın içinde , harika bir kurguyla harmanlanmış mükemmel bir aşk romanı.Yazarın kalemi çok güzeldi.Duyguları öyle güzel hissettiriyor ki okurken sanki o anı yaşadım.Savaş konulu kitapların beni pek sarmadığını düşününce bu kitap da nasıl bir dil kullanılmışsa okurken kitabı elimden bırakamadım.Her kelimesi , her cümlesi damarlarımdan kanımı çekti resmen.O savaşın arasında böyle bir masumiyet, böyle güzel bir aşk olduğuna inanmak çok zor.
Kitabın hem dramatik hem de aşk dolu bir yönü vardı.Başlarında Aleksandr ve Tatyana’nın bir türlü birleşmeyen kaderleri beni çok germesine rağmen , o her başları sıkıştığında sırf Tatya’nın mutluluğu için koca bir aileyi sahiplenen Üsteğmen Aleksandr Belov’un karakteri beni çok etkiledi.Kitapta en sevdiğim şey , sadece kuru kuru bir aşk çevresinde dönmeyip savaşın ve onun getirdiği acıların gerçekliklerini iliklerinizde hissedebileceğiniz kadar harika bir kurgusu olmasıdır.Savaşta koca bir ailenin tek tek nasıl yıkıldığını , insanların açlık savaşını , ölümleri ve yaşamları öyle güzel işlenmiş ki okurken tek bir an bile sıkılma hissedemiyorsunuz.Kesinlikle okunmalı , sonradan okuduğunuz da geç kaldığınızın için kendinizi paralayacağınız bir kitap… Aile , aşk , bağlılık , güven üzerine kurulu mükemmel bir kurgu…
Metanov Ailesi Rusya’nın Leningrad kıyılarında yaşamaktadırlar ve 1941 Yılının Haziran Ayın’da Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne karşı açtığı bir savaşta , kendilerini savaşın tam ortasında buluverirler.Savaşın başladığı sıralarda ailenin en küçük kızı Tatyana Metanov ise kendini bir Üsteğmen ile karşı karşıya bulur.Aralarında kimsenin anlam veremediği kadar büyük bir bağ oluşur ve hem Tatya hem de Aleksandr için her şey savaşın ortasında masum aşklarını güçlü tutmaktan ibaret olur.
Bu öyle güzel bir çaba ki , Aleksandr’ın Tatya’dan her uzak durmaya çalışmasıyla ben öldüm.Tatyana’nın ailesinin savaşın etkisiyle yok olması , Aleksandr’ın onu korumak için çırpınışları , ölüm ve yaşam arasında bir süreç..Aleksandr’ın Tatyana’yı savaştan ziyade kendinden korumak için kendiyle verdiği iç savaşını okurken içim paramparça oldu.Aynı anda hem onun için ölmeyi göze alıp hem de onu korumak adına kendini öldürdü.Tatya’nın Aleksandr’ı bile şaşırtan o yüce gönüllülüğü ile ailesini sonuna kadar savunması ve o kara kışta , savaşın ortasında kendinden başka herkes için verdiği savaş..Ölümler…Hastalıklar…
Aleksandr Belov –Anthony Alexander Barrigton- aslında bir Amerikalı’dır ama ailesinin Kominizimden kaçma çabaları sırasında ülkelerini terk edip Rusya’ya yerleşmeleri ve orada tutuklanmalarıyla Alexsander kendini bir Rus vatandaşının kimliğiyle ‘’Aleksandr Belov’’ olarak buluverir.Başta tek amacı ülkesine, Amerika’ya geri dönebilmek iken bu yolda birçok şeyi göze alır.Ve Sovyetler Birliği’nde orduya katılarak Üsteğmen olur.Amacı Amerika’ya geçene kadar , güven kazanmak ve doğru zamanı bulmak iken , planlarında hiç beklemediği davetsiz bir misafir olur.Tatyana ! Aleksandr , Tatyana ile tanıştıktan sonra ülkesine dönmekten daha çok Tatya’nın aşkını ister.Tatyana ise ailesi ile Leningrad’da yaşayan ailenin ikiz çocuklarından biridir.İkiz kardeşi Pasha ve ablaları Dasha ile iki odalı bir dairede 6 kişi yaşamaktadırlar.Savaşın başladığı sabah hayatı tamamen değişir.Aynı gün içinde hem aşkı hem korkuyu hem de kaybetmeyi öğrenir.
Ama bu iki genç de asıl kalplerindeki savaşı kazanmak için herkesle savaşırlar…