Üslübüna hayranım öyle ki daha ilk birkaç cümlede ''budur be'' dedirtmişti bana.
Yatılı okuldan atılan -muhtemelen zengin- bir veletin eve dönüş hikayesi bu. Hikayede çok bir numara yok zaten, ama üslup bambaşka. Bir ergenin -ki rocker ergen kızlar(17-20 arası) hep favorim olmuştur- hayatı, insanları yorumlayışını okuyorsunuz.
Tabii sanmayın ki ergen diyerek karakteri aşağılıyorum. Aksine Holden fazlasıyla övgüye değer bir karakter. Bu adamı ergen bunalımı bunlar ya diye yorumlayan ebeveynler gördükçe o ergenlerin nasıl olup da birer seri katile dönüşmediklerine gerçekten şaşıyorum. Bir ailenin çocuğunu anlayamadığı dönem normal bir dönemdir ama anlamadığı halde anladığını sandığı dönem, işte tehlikeli olan odur. Holden' ın söyleyecek bir şeyleri var, ve söyleyecek şeyi olduğunu iddia eden, bu yüzden dinlenilmeyi bekleyen onca 'olgun' insandan çok daha ciddi şeyler söylüyor Holden. Ve bunu Salinger' ın benzersiz sıradışı üslubuyla yapıyor/yaşıyor.
Salinger benim dürüst yazarlar kategorime dahil bir adam. Vıcık vıcık, içi boş sevgi cümlelerine, edebi bir kriter sanılan anlamsız benzetmelere zerre yer yok Salinger' da; sorgulama var, çırılçıplak bir gerçeklik var... haliyle mecburen de sert oluyor böyle olunca. Sert bir yazar Salinger ve sert bir kitap bu kitap ama aynı zamanda da komik. Hani neden bu kadar önemli bu kitap diye düşündüğümde bu üç unsuru veriyorum kendime cevap olarak; çok gerçek, çok sert ama aynı zamanda komik.
Kitabın ana kahramanı Holden' dır ama bence asıl kahraman Phoebe isimli küçük kız kardeştir.
--spoiler--
hayvanat bahçesine gitmelerini anlatan pasajı tekrar tekrar okuyabilirim.
--spoiler--
John Lennon' u öldüren Mark David Chapman' ın cebinden bu kitabın çıktığı rivayet olunur. Şu ana adını hatırlayamadığım bir Mel Gibson filminde de geçer bu kitap. Eğer ''tüh sana o diziyi mi izliyorsun'' demeyecekseniz, Güneşi Beklerken isimli dizinin de bir sahnesinde elemanın bir bu kitabı okuyordu.
Dip Not: Vallahi annem izliyor, denk geldi de baktım. :)