Cengiz Aytmatov; Kırgız kökenlidir ve yazarlığının yanı sıra onu Avrupa Birliği, Nato, Unesco ve Benelüks ülkelerinin Kırgız delegeliğini üstlenmiş siyasi yaşantısıyla da tanırız. Kırgız Türklerinin içinde bulunduğu coğrafyayı, tarihi kültürel yapısıyla birlikte halkın acılarını, destansı mücadelelerini tüm dünyaya anlatmak, hafızalarda milletine dair bir bilinç oluşturmak ve yaşatmak adına 161 dile çevrilen eserlerinde epey bir uğraş verdiğini görüyoruz.
Cemile; bir Kırgız köyünde geçiyor. Başkahraman Cemile’nin öyküsü kocası Sadık’ın kardeşi 13 yaşındaki Seyyit tarafından anlatılıyor. Hikayeye kısaca değinecek olursak; Cemile köyün en alımlı ve güzel kadınıdır savaş zamanı yaşı gelen tüm erkeklerle birlikte Cemile’nin kocasını da askere alırlar, köyde işleri yapacak erkek kalmadığından Cemile’nin çuvalları taşıması istenir, kaynanası ilk başta karşı çıksa da kaynı ile birlikte çalışmasına izin verilir o sırada askerden bir ayağı sakat dönen Daniyar’da onlara yardım etmektedir. İş güç arasında türküler söylenir falan gel zaman git zaman bu türküler Cemile ile Daniyar’ı birbirine yakınlaştırır ve köyü terk ettirecek kadar güçlü bir aşk başlar. Seyyit olanları görür ama bu aşkın karşında hiç bir şey yapmaz çünkü oda Cemile’ye aşıktır. Cemile’nin mutlu olmasını ister. Askerden dönen Sadık ve köy halkı onları arasa da bulamaz ama Seyyit resim yapma yeteneğiyle onların kaçtığı geceyi resmetmiştir bile. Aytmatov’un filmi çekilen eserlerinden birisidir Cemile. Filmi izlemediğimden ve kitabın filme dönüştürülmesini doğru bulmamak gibi bir önyargıya sahip olduğumdan kitaptaki bana geçen duygu izleyiciye nasıl geçti bilemiyorum.
“Zaman sensin” diyerek sevdiği kadını kendine kilitlemiş, Nazım döneminde yaşamış Elsa’ya aşkıyla unutulmaz şiirlerin şairi Louis Aragon; Cemile kitabı için “dünyanın en güzel aşk hikayesi” demiş. Benim de bu iddialı söz dikkatimi çekti. Hangi durum hangi tutum bir aşkı dünyanın en güzel aşk hikayesi yapar ki? Sanırım aşk için en yalın haliyle söyleyebileceğimiz kelimelerden biri “ aşk için ölmeli aşk o zaman aşk” cümlesidir. Bu hikâyedeki gibi aşk için, evinden, yurdundan, eşinden dahası her şeyden vazgeçmektir aşk, kendi adına yaptığın en büyük cesarettir bir devrimdir aşk. Yoksa bizim yaşadığımız gibi “pastam dursun ama karnım doysun” durumunda aşk, aşk olmuyor işte. Aşk demek fedakârlık demek. Tüm dünyayı karşına almak demek.
Aşk; öyle yüce bir duygu ki tüm çirkinlikleri, etik dışı hareketleri temize çekiyor. Bunu Milena’ya mektuplarda da gördük. Milena evli bir kadın Kafka’yla aşk yaşıyor, burada da Cemile evli bir kadın ve Daniyar’la kaçıyor öte yandan Seyyit’in yengesine aşık olması gibi ensest bir durumda söz konusu. Yaşantımda ya da çevremde bu tarz olayları gördüğümde önce nedeninin ne olduğuna bakıyorum. İçinde çıkar durumu sezinlediğimde olay çirkinleşirken sadece aşk olduğunu bildiğimde kutsallaştırıyorum. Peki aynı olay üzerinde çirkinlik ve kutsallığa neden olan olgu nedir? Sadece masumiyet. İnsana bahşedilen duygulardan biri olan masumiyet; ruhun derinliklerinde bulunur ve korumamız için bize verilmiştir. Aşk; ruhun derinliklerindeki bu masumiyeti ortaya çıkarır. Yaşımız kaç olursa olsun, ne kadar kirlenmiş olursak olalım aşık olduğumuzda en saf, en masum halimize döneriz. Bu yanılışlar, sanmalar, çekilen acılar da o masumiyettendir. Bu hikayede de Cemile’yi evli bir kadın gibi değil genç kız gibi görmemiz, Daniyar’la kaçışını içten içe “aman kimse görmeden yakalanmadan kaçsınlar” diye okumamızı işte bu anlatımdaki masumiyetten yaparız. Diğer kitaplarını okumadım ama Aytmatov’un herkesin bildiği “Selvi Boylum Al Yazmalım” kitabında “Sevgi nedir? Sevgi emektir?" diyerek esas kızın sevdiği adama gitmemesi burada ki işlenen aşka uymuyor. Zannımca güçlü bir aşk; emek, vicdan, iyilik dinlemez sevdiceğinin peşinden götürür gibi geliyor. Doğru mudur değildir nankörlüktür elbet ama işte bu “ama”lar bir bir çok alanda tartışılır. Mesela; aklı başkasında kendisi mutlu olmayan biri, bir başkasını nasıl mutlu edebilir ki?
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- …… hiç konuşmadık. Konuşmak şart değil ya. Hem duyup düşündüklerini insan her zaman ifade edemez ki. Zaten kelimelerde her şeyi ifade edemez