Huzursuz kemikler "Cerrah Hugh de Singleton" günlüklerinin ilki. Ortaçağ döneminde eğitimini cerrahlık düzeyinde tutan bir gencin (Hugh de Singleton) tesadüfler eseri Oxford yakınlarındaki Bampton Kalesi'ne mübaşir olarak atanmasının ardı sıra yaşanan gizemli cinayetlerde/olaylarda değme dedektiflere taş çıkaran incelikteki araştırmalarının anlatıldığı bir seri. Kısaca böyle özetledim ama yazacak çok şeyim var aslında. Öncelikle romanların geçtiği dönem o denli incelikli bir araştırmanın ardından yazılmış ki satıları okurken otomatikman o zamanlara ışınlanıyorsunuz. Tabi ki bu durumu yaratan tek başına araştırma değil araştırmanın çok becerikli bir kalemle dile getirilişinden kaynaklanıyor. Açıkçası tamamen polisiye kitaplar okuma dönemimde olmam nedeni ile aldığım bir seriydi. Ama bulduğum bundan çook daha fazlası oldu. Hristiyanlık üzerinden olsa da kahraman kanalı ile inancın bu denli naif, saf, temiz ve dürüst bir şekilde düşünülmesi ve yaşanması en başta beni etkileyen kısımdı. Üstat Hugh hayatının her anında kendini dürüstlük, samimiyet ve iman konusunda sorgulamayı borç bilmiş bir karakter. Aklı ile bu boyutta bir inancı öyle harika dengeleyip yaşamına aktarıyor ki insan etkilenmeden edemiyor. Şahsen üç günlüğün ardından hayata bu anlamda bakışım etkilenmedi dersem yalan olur. İmkansızlıklar içinde cinayetleri çözme şekli de ustaca kaleme alınmıştı. Günümüz emniyetinin sahip olduğu teknolojinin zerresinin söz konusu dahi edilemeyeceği bir dönemde cinayetleri/olayları adım adım çözüşü insanı kitaba öyle bir bağlıyor ki ayrıntıcı mekan tasvirleri ya da öğünlerde çıkan yemeklere ilişkin detaylar gözünüze gözükmüyor. Ve Üstat Hugh'un hayatın çeşitli noktalarına dair yaptığı tespitleri atasözü vari bir şekilde yer geldikçe dile getirişi kitaplardan aldığım keyfin diğer bir yakasını oluşturuyordu. Okumanızı tavsiye ediyorum. Şaşırtıcı bir şekilde değişik ve başarılı bir seriydi. Umarım 4.günlük de en kısa zamanda raflardaki yerini alır.